06.03.2022 - 03:00 | Son Güncellenme:
Özlem Ülkü - Şubatın 24’ünde Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı askeri operasyonla birlikte tüm dünyanın gözü Ukrayna’da. Sivillerin tahliyesi konusunda gelişmeler izlenirken özellikle üniversite öğrencilerinin yoğun olarak yaşadığı Sumi’de 150’den fazla Türk öğrenci mahsur durumda. Daha ne olduğunu anlamadan şehre kısılıp kalan gençler, bir an önce kurtarılma umuduyla bugünlere dayanıyor. Kimi zaman sığınaklarda kimi zaman evlerinin koridorlarında endişe içinde bekliyorlar. Hafta ortasında konuştuğumuz Ayşe Beril Argun, Zeynep Güler, Çağatay Rona gibi... Tarih 4 Mart’ı gösterdiğinde gece boyu hava saldırısına maruz kalınca sığınaklara giden gençler, elektrik ve su kesintisiyle daha da zor durumda kaldıklarını anlatıyor.
“Koridora hapsolduk”
Ayşe Beril Argun, Sumi State Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencisi. Mavi diploma alarak farklı ülkelerde çalışma imkanı bulma umuduyla iki yıl önce gidiyor Sumi’ye. 1500’den fazla yabancı öğrencinin olduğu okulunda derslerin online olduğunun açıklandığı günün akşamı savaşın başladığını söyleyen Argun, “Şimdi de derslere iki hafta ara verdiler. Ama böyle giderse yine uzatırlar. Sumi’den gidiş çıkış yok. Biz bu şehirde hapsolduk. Yurtta kalan arkadaşlarımız sığınaktalar. Ben de evde 5 arkadaşımla bugünlere direniyorum. Hayatım 8 gündür koridorda geçiyor. Koridor bize hapishane oldu. Sığınaklara sadece siren sesi olduğunda gidiyoruz. Oralar da yeteri kadar güvenli değil, çünkü girişler açık, bombanın gelme ihtimali yüksek. Sadece korkuyla çaresiz bir beklenti içindeyiz. Ümitle bekliyoruz ama o da yavaş yavaş tükeniyor” diyor. Temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıklarını da anlatıyor Argun: “Burada çok fazla zincir market var ama her şey gelmiyor. Ne bulursak onu alıyoruz. Telefonumuzda oluşturduğumuz gruplar aracılığıyla hangi bölgedeki markete ne geldiğini duyuyorsak oraya gidiyoruz. Geçen gün bana yakın markete ekmek geldi. Hemen uzun kuyruklar oluştu, sadece 2 ekmek için. Sularımız da sıkıntılı, bazen çamurlu akabiliyor. Satın almak için zaten bulamıyoruz.”
Gündüzler böyle iken asıl kaosun akşamları başladığını anlatıyor: “Saat 20.00’den sonra karanlıkta ses çıkarmadan koridorlarda buradan çıkmanın hayaliyle yaşıyoruz. Eskiye dair güzel anlarımızı düşünüyoruz, buradan kurtulursak ne olacak diye düşünüyoruz. Dün siren sesiyle yeni daldığımız uykudan uyandık, sığınak ev arasında geçti gecemiz. Pijama giymiyoruz artık, kıyafetlerimizle yatıyoruz. Her güne, tahliye haberi alır mıyız diye gözlerimizi açıyoruz. Bomba sesleriyle uyanıyor, siren sesleriyle yatıyoruz. Ailem de tükenmiş durumda. Abim resmen benim saatlerime göre yaşıyor. Ben burada ne yaşıyorsam abim de orada duyuyor sesleri. Yanlarına gidebilirsem bir daha dönebilir miyim bilmiyorum.”
“Sevdiğim şehir helak oldu”
Ayşe Beril Argun’un evinde kız kardeşiyle beraber kalan Zeynep Güler, mimarlık öğrencisi. Diyarbakır’dan üç sene önce geldiği şehrin yok oluşuna tanık olmanın hüznünü yaşayan Güler, “Çok sevdiğim Sumi, gözlerimin önünde helak olmuş durumda. Buralar çok güzeldi, şimdi tanıyamıyoruz. Hayat durdu, sokakta insanlar ölüyor, asker geçiyor, sürekli bomba sesleri, silah sesleri, söylemesi bile o kadar zor ki... Koskoca üç yılın ardından böyle bir şeyin olması büyük yıkım. Kızkardeşimle yurtta kalıyorduk, bu süreçte Beril’in yanına geldik. Birlikte olmak bizi ayakta tutuyor, moral veriyor” diyor.
Kendilerini düşünmekten perişan olduklarını söylediği ailesine kavuşunca ne yapacağını bile bilmiyor. Türkiye’ye döndüğünde okuluna devam edip edemeyeceğini de: “Bir gün her şey biterse geri dönebilir miyiz bilmiyorum. Ailemin kanaatine kalmış. Şu an önümü göremiyorum ama ben kalan iki yılımı da burada bitirmek isterdim.” Kız kardeşinin de diğer iki arkadaşının da konuşmak istemediğini, güçlerinin kalmadığını söylüyor: “Hiç normal şeyler değil yaşadıklarımız. Günlerdir konuşmadığımız insan kalmadı ve artık takatimiz kalmadı. Ayakta duracak gücü zor buluyoruz. Koridor ve sığınak arasında helak olduk.”
“Güne bomba sesleriyle uyanıyoruz”
Ezcacılık fakültesi hazırlık sınıfı öğrencisi Çağatay Rona da kız arkadaşıyla beraber evde kalanlardan. Her şey normal gitseydi seneye Harkov’da okuyacağını söyleyen Rona, Avrupa ülkelerinde çalışabilme umuduyla çıktığı yolun geldiği noktada boğazı düğümlenenlerden. “Burada üç farklı dil öğreniyor, saatlerce ders çalışıyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz her şey sıfırlanmış. Ailem Çanakkale’de. Askerlik görevimi yaparken subay olmayı düşünmüştüm ama babam istememişti. Şimdi ise günlerim bomba, füze beklemekle geçiyor. Hedef olmayalım diye pencerelerin önünü kapattık. Hava saldırısı başlayacak denildiğinde güçlü bir siren çalıyor, sığınağa gidiyoruz. Ya da flaş ışığı dahil her şeyi karartıp duruyoruz. Kiev’e Harkov’a gidecek tanklar buraya giriyor. Bu sabah evimin yanında patlayan bombayla uyandım. Oysa burası çok güzel, sessiz iyi insanların olduğu bir yerdi. Şimdi yaşananları aklımız almıyor.” “Dondurulmuş ürünler, cips, dondurma ile çoğunlukla doymaya çalışıyoruz. Su zaten büyük sıkıntı. Bulmak çok zor, hatta yok. Çeşme suyuyla idare ediyoruz“ diyen Rona, 107 kişinin dahil olduğu WhatsApp grupları aracılığıyla birbirleriyle haberleştiklerini, sığınaklardan marketlere tüm bilgileri paylaştıklarını söylüyor.