30.06.2024 - 02:01 | Son Güncellenme:
SEYHAN AKINCI - Bayramlarda “Ne zaman evleneceksin?” diye soranları akraba teröründen, pandemide hemen herkesi mesafe sağlıktır diyerek hayatımızdan çıkardık. Hâl böyle olunca insanlarla görüşmemek yeni normalimiz oldu. Peki, sosyalleşme, iletişim kurma ihtiyacımızı nasıl karşılıyoruz?
Essex Üniversitesi’nden araştırmacıların, ABD ve Birleşik Krallık’tan 16 yaş ve üstü binden fazla katılımcının iki taraflı ve parasosyal ilişkilerine bakışını değerlendirdiği üç çalışmanın yanıtı: YouTuber’lar oldu. Scientific Reports dergisinde yayımlanan çalışmaya göre katılımcıların yüzde 52’si güçlü bir parasosyal ilişkisi olduğunu aktarırken, yüzde 36’sı ise bir YouTuber’a yakın hissettiğini belirtti.
Psikolojide parasosyal ilişki, bir kişinin hiç tanışmadığı biriyle arasında güçlü bir bağ hissetmesini ifade ediyor. Ünlülerle kurulan ilişkiler örnek verilebilir. Araştırmanın bir diğer ilginç yanı tek taraflı yakın ilişkilerin sadece genç veya yalnız kişilere has olmadığını, her yaştan katılımcının kurgusal bir karakter veya ünlü biriyle bağ hissettiğini ortaya koyması. Araştırmacılar güçlü parasosyal ilişkilere sahip kişilerin bunları, nispeten zayıf iki taraflı ilişkilere göre duygusal açıdan daha doyurucu bulduğunu kaydetti. Zayıf ilişkiler arasında komşu ve iş arkadaşları sayılabilirken, parasosyal ilişkiler YouTuber veya diğer içerik üreticilerini kapsıyor.
Peki, bu bildiğimiz insan ilişkilerinde sona geldiğimizin mi göstergesi yoksa yeni normal mi? Yeditepe Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Billur Örnek, Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, Psikiyatrist Dr. Cengiz Arca ve Dr. Pelin Kesebir’e sorduk.
Prof. Dr. Barış Erdoğan:
Sahte bir yakınlık hissi yaratıyor
YouTube videolarının insanları gündelik arkadaş sohbetlerinden daha fazla neşelendirdiğinin ortaya çıkmasına şaşmamak gerekiyor. Çünkü insanın tanımadığı biriyle tek yönlü ilişki kurmasının geçmişi yazının icadına kadar uzanıyor. Yazılı mecraların ardından, radyo, TV, sinema gibi araçlarla çeşitli medya figürleriyle, yazarlarla tek yönlü ilişkilerimiz hep oldu. Gümünüzde yaşamın yoğun temposunda birebir ilişkilerimizin, süresi, sıklığı ve kalitesi iyice azaldı. Böyle bir ortamda insan yalnızlaştıkça bir çeşit yabanileşiyor. Başkalarıyla ilişki kurmaktan korkar hâle geliyor. Durum böyle olunca YouTuber’larla kurulan tek yönlü ilişki bireye birçok rahatlık sunuyor. Ekranının bir tık uzağındaki bu fenomenler her zaman erişilebilirler ve reddedilme korkusu taşınmadan onların sohbetlerinde yer alınabiliyor. İzleyici olarak yargılanmadan düşüncelerimizi yorum olarak yazabiliyoruz, duygusal olarak rahatlıyoruz. Ancak terazinin olumsuz yanı daha ağır basıyor. Zira bu tek yönlü bir ilişki. Bu tür ilişkiler gerçeklik duygusunu yıkarak, sahte bir yakınlık hissi yaratıyor. İzleyiciler zaman zaman medya figürlerinin kendilerini tanıdığı veya önemsediği yanılgısına düşüyor. Gerçekten onlara ulaşmaya çalıştıklarında ise hayal kırıklığına uğruyorlar. Bu nedenle önümüzdeki dönemde başkalarıyla sosyal ilişki kurma yeteneği körelmiş, gerçek ilişkileri ihmal eden, manipüle edilme riski yüksek geniş bir kitlenin toplum içinde artması ihtimali yüksek olacaktır.
Dr. Pelin Kesebir: Zayıf anlarda güvenli bir liman
Denekler zayıf bir sosyal bağa sahip oldukları, yani iyi tanımadıkları ve yakın olmadıkları bir tanıdığa (komşu, sınıf arkadaşı ya da iş arkadaşına) kıyasla, iyi bildikleri ve yakın bir bağ hissettikleri bir YouTube yayıncısının, ünlünün ya da kurgusal karakterin duygusal dünyalarında daha olumlu bir etki yaratacağını söylüyorlar. Bulguda telaşlandırıcı bir taraf yok. Bize kendimizi kim daha iyi hissettirir? “Herhangi bir tanıdık” mı, yoksa bizde beğeni, neşe, ilham gibi duygular uyandıran, yakın bir bağ hissettiğimiz bir ünlü ya da kurgusal karakter mi? Bu soruya pek çok insanın “ikincisi” demesini anlaşılır buluyorum. Hele de kendimizi kırılgan hissettiğimiz anlarda, parasosyal ilişkiler sığınılacak güvenli bir liman işlevi görüyor. Kendimizi oralarda toparlamamız, çok da iyi tanımadığımız birinin yanında toparlamamıza kıyasla daha kolay. Hayatımızda sağlıklı ilişkiler olduğu sürece, parasosyal ilişkileri de bir başka esenlik kaynağı olarak görebiliriz. Tabii bu parasosyal ilişkileri kimle kurmayı seçtiğimizin, hangi ünlülere ya da kurgusal karakterlere duygusal ve zihinsel mesaimizi ayırdığımızın da burada önemi büyük.
Dr. Billur Örnek: Asıl kaygı yaratan yapay zekâ uygulamaları
İnsan ilişkilerinin geleceği bakımından sosyal medya figürleri ile kurulan parasosyal ilişkiyi temelde çok kaygı uyandırıcı bulmuyorum. Parasosyal iletişim yeni bir olgu değil, medya araçları hayatımıza girdiğinden beri varlığını sürdüren bir olgu. İnsan, psikolojik ihtiyaçları çerçevesinde kendisine yollar arıyor, adaptasyon dediğimiz kavramın bir parçası bu. Elbette bire bir etkileşimle süren yakın bir dostluğun, romantik ilişkinin ve aile ilişkilerinin yerini parasosyal ilişki tutamaz, çalışmalar da bu tür iletişimlerin ayrı tutulduğunu kanıtlıyor zaten. Fakat hızlanan günlük yaşamımız içinde iletişim kurduğumuz kişi sayısının veya etkileşim kurduğumuz sürenin kısıtlanması, ekonomik, toplumsal faktörlerden bireysel bazda ve duygusal olarak da etkileniliyor olması insanı sosyalleşme ihtiyacını karşılamak için daha az riskli opsiyonları değerlendirmeye itiyor olabilir. Buraya kadar olan kısmı kabul edilebilir. Asıl insan ilişkilerinin geleceği anlamında kaygı yaratan konu bence yapay zekâ uygulamaları ile kurulan ilişkiler. Evet, insan iç dengeyi korumak için genel anlamda riskten kaçan ve hazza yönelen bir yapı. Fakat sosyalleşme ihtiyacını karşılarken sosyalleşmenin getirdiği risklerden bu kadar kaçmak, bir noktada gerçek bir insanla gerçek bir iletişim kurmaktan mahrum kalmaya kadar götürür mü bizi, asıl düşünmemiz gereken bu.
Dr. Cengiz Arca: Sosyal medya bizi acıdan uzak tutuyor
İnsanların yüz yüze etkileşimden giderek uzaklaştığı bir gerçek. Onlardan çok fazla beklenti içerisinde olmayan ve onlara keyifli vakit geçirme garantisi veren yerlere meylettiklerini görmek mümkün. Özellikle YouTube bu konuda en önemli mecralardan. Algoritmalar insanların neyi aradığını ve neye ihtiyacı olduğunu etkin bir şekilde saptıyor. İnsanlar kritize edilmedikleri, sorgulanmadıkları bir yer olarak kendilerine bir kale inşa etmiş gibiler. İnsanın doğasına belli açılardan ters gibi görünse de acıdan kaçmak üzerine programlanmış canlılar olarak, bu yapay ilişkilerin bizi acıdan uzak tuttuğu ve biraz olsun nefes almamızı sağladığı kesin. Buradan hareketle çevremizdeki ilişkileri gözden geçirip eleştirel bir konumda bulunduğum ilişkilerde daha kapsayıcı ve yapıcı bir noktaya gelmemiz gerektiğinin altını çizmek istiyorum.