29.07.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
MÜZİK Karı-koca insanı betonun içine hapseden standart dairelerinden birine girmeyi düşünmemişler; şehrin kimliksiz kültürsüzlüğüne esir olmamak için. Sokakların insanlı cıvıl cıvıl kalabalığına eşlik eden komşu sohbetlerini, şehrin tarihinden gelen dokusunu ve kokusunu, samimiyeti şaibeli modernizmine yeğlemişler. Ait oldukları insanlık ilişkileri ve kültürü her zaman yanı başlarında olsun istemişler. İşte o yüzden seçmişler, Balat'ı ve Haliç'i kuşbakışı gören, buram buram yaşanmışlık kokan, daracık bir toprak parçası üzerine dikilmiş bu beş katlı eski müstakil evi. Yeşilini giderek yitiren bir dünyanın resimlerine bakmak istemiyor Birol. İçecek suyu, çıkılacak yaylası olmayan bir gelecekten korkuyor; beton yığınlarını seyretmek canını sıkıyor. Suyun safını, domatesin hormonsuzunu, yoğurdun katkısızını, çayın radyasyonsuzunu arıyor endişeli gözleri. Yaşamının büyük çoğunluğunda Laz kültürünün ve müziğinin köklerini aradığı gibi. Eski değerlerini ısrarla koruyan Fener semtinin parke taşlı dar sokaklarından birinde, eşi Refika hanım ve 21 aylık oğlu Şina ile birlikte oturuyor Birol Topaloğlu. "Heyamo" ve "Aravani"nin ardından 2001'de "Lazeburi"yi yayımlayan tulum ve kemençe sanatçısı Birol, şimdi altı yıllık araştırmalarını sergilediği bir yemiş tabağı sunuyor. "Ezmoce" (Rüya) albümündeki Lazca, Türkçe ve Megrelce şarkılar asimilasyona karşı direnen bir kültürün yeniden keşfedilmesi için yol haritası çiziyor. Piyasa müzisyenliğini kapısından içeri sokmayan Birol'un ekmek kapısı olarak görmediği müzik, geldiği ailede ekmek yemek, çay içmek kadar doğal bir eylem. Kaynağı kayıtlı ya da değil; çoğunluğu analar, nineler yani kadınlar tarafından söylenmiş, ağızdan kulağa aktarılmış Laz şarkıları. İlkokula kadar sadece Lazca konuşan bu Karadeniz çocuğunun hiç kalbinden çıkmamış ait olduğu kültür. Ona bağnazca değil, üzerine bastığı topraklarda birlikte yaşadığı diğer halkların kültürleriyle yan yana bağlanmış. Türkü, Kürdü, Ermeniyi ayırt etmeksizin sevmiş memleketinden fışkıran tüm kardeş sesleri. Yanı sıra tüm halk kültürlerine aşık olmuş. O nedenle kendini yalnızca insanının Laz hallerini anlatmaya hapsetmeden, yerellikten evrensele, evrenselden de yerelliğe uzanan sömürüsüz köprülere adamış sanatını. Geleneksel yayla şarkılarının, yol ezgilerinin ve Karadeniz kültürünün vazgeçilmez zenginliklerinden destan havalarının ele alındığı "Ezmoce", geleneksel yapının özünün zedelenmeden gerçekleştirildiği 16 çağdaş yorumdan oluşuyor. Yerellikten evrensele Ekmeğini denizden çıkaranların hikâyesi "Balıkçının Şarkısı", Birol'un bestenin sahibi Nana Belkania ile düet yaptığı Megrelce aşk şarkısı "Didou Nana", araba yolunun üzerinde şarkıların söylendiği, horonların tepildiği yolun yerini almasıyla eski değerleri yıkacağını dile getiren "Yayla Yolu", Muammer Ketencoğlu'nun eşlik ettiği "Mektup", trajik ama diyalektik "Hamsinin Hikayesi", üç ayrı bölgede oynanan horonu derleyen "İki Ayak Horon", 5/8'lik "Rize Horon"u ve hüzünlü "Allah Aldı" destanı... Hepsi unutulmaya terk edilmiş bir kültürün parıldayan incileri gibi. Birol şimdi yakın zamana değin "beddualı" olarak anılan ve köy düğünlerinde çalınması kötü gözlerle karşılanan tulumunu inanç ve mutluluk içinde şişiriyor. Umuda açılan bir yelkenliyi arkadan üflercesine. Şarkılar, horonlar ve destanlar Resmi kültürün vecibelerine uygun sanat üretmeyi aklının köşesinden bile geçirmiyor Birol. Karadeniz fıkralarında adı ezber edilen Temel ile Cemal, Karagöz-Hacivat perdesinde görünen komik klişe tipleme, ait olduğu toplumda Lazı anlatmaktan çok ırak. Gerçekteki gibi değil, Batılının görmek istediği haliyle çizilen Laz portreleri, ideolojik açıdan kasıtlı olarak yaratılmış tiplemeler. Kültürünü yaşatan Lazlar ise "akşam evlerde toplanıp destanlar anlatan, horonlar tepen", "imecelerde şarkılar söyleyen", "bitkilerle dertleşen, kuşlarla konuşan", "barışın, hoşgörünün, dayanışmanın hakim olduğu bir dünya özlemi içinde; dedelerinin ağaç kesmek için ormana giderken, yolda diğer ağaçlar ürkmesin diye baltasını mendille saran" rüyayı her gece başını yastığına koyduğunda yeniden görenler... Elindeki detektörüyle hazine arayan avcılar gibi toprağın altında yatan gömülü kültürü gün ışığına çıkarıyor ve halkların hizmetine sunuyor altın saçlı adam Birol Topaloğlu. Baltayı mendile sar ki ağaçlar korkmasın "Ezmoce" albümündeki kitapçığın arka tarafında siyah-beyaz eski bir fotoğraf var; içinde çivisiz ev yapan üç erkeğin görüldüğü. Bunlardan sağ bacağı olmayan, bir elinde koltuk değneği diğer elinde testere bulunan genç adam Türkiye Komünist Partisi üyesi Helemişi Hasan (Çalıkoğlu). Artvinli varlıklı bir kunduracı aileden gelen 1907 doğumlu Helemişi, yüksek okul okutulmadığı için babasıyla ters düşerek, yakın bir arkadaşıyla birlikte Sovyetler Birliği'ne göçmüştü. Moskova'da kaldığı günlerde geçirdiği tramvay kazasında bir bacağını yitiren Helemişi bir yandan Azınlık Kültürü Bürosu ile çalışmalarını sürdürüp bir komünist olarak yaşamaya devam ederken; Sovyet yönetimi tarafından beslenen bir ajan olduğu şüphesi yakasından hiç düşmüyordu. 1976'da yaşama veda eden bu filozof gönüllü ozan, Birol'un büyük ilham kaynaklarından biri. Bir Gürcistan ziyareti esnasında "Lazların Tarihi" kitabının yazarı Muhammed Vanilişi'nin oğlu Cemal Vanilişi vermişti Helimişi'nin ölümünden birkaç yıl önce tüm birikimlerini kaydettiği bant kayıtlarını Birol'a. Ömer Hayyam tarzı Türkçe rubailer yazan, "sazsız aşık" sıfatlı Helemişi'nin, Tiflis'teki bir öğrenci yurdunda bulduğu makara teybe kaydettiği bu şarkılar Birol'u derinden etkiliyor. Hakkında pek yazılı bilgi bulunmayan Helemişi; Türk, Gürcü kültürlerine yaptığı değinmelerle Birol için Laz kültürünün çok kimlikli yapısını en iyi yansıtan halk ozanlarının başında geliyor. "Ezmoce" albümünde Helemişi'den alınan bir şarkı var: "Balıkçının Şarkısı". Sazsız aşık Helemişi Hasan