24.05.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Ayşim Özgür - aysim.ozgur@milliyet.com.tr
Dile kolay, moda dünyasına genç soluklar kazandırmak amacıyla düzenlenen Koza Genç Moda Tasarımcıları Yarışması bu yıl 23’üncü kez yapılıyor. İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) tarafından düzenlenen yarışmanın, Türkiye’deki moda sektörü için anlamı büyük. Hatta ülkede bugün bu işte çok başarılı olup da yarışmaya katılmamış bir isim neredeyse yok desek yeridir. Arzu Kaprol, Bahar Korçan, Bora Aksu, Hakan Yıldırım, Hatice Gökçe... Hepsinin ortak noktası bu yarışma. Bu yıl finale kalan 10 genç moda tasarımcısı, 28 Mayıs’taki final gecesinde jüri önüne çıkacak. Final öncesinde, daha önce yarışmaya katılan ve bugün kendi markalarını başarıyla yürüten üç önemli ismin Koza’dan çıkıp kendi kanatlarıyla uçma hikayelerini dinledik.
-Yarışmaya hangi yıl katılmıştınız?
Özgür Masur:2003’te katıldım. Yarışmada “local” ve “global” kelimelerinden türetilen GLO-CAL diye bir konu verilmişti bize. Jüride Hakan Yıldırım, Arzu Kaprol, Hüseyin Çağlayan ve yabancı birçok isim vardı. Dereceye girdiğim an çok heyecanlandım, hatta eve gidip yatağa yatana kadar algılayamamıştım.
Özlem Kaya: Ben 2000’de katıldım.İlk 10 finalistten biriydim ve o döneme göre fütüristik bir koleksiyon hazırlamıştım. Mülakatta çok heyecanlandığımı hatırlıyorum; Mimar Sinan Üniversitesi’nde Önder Küçükerman, Zeki Alpan ve Hüseyin Çağlayan vardı. O dönemde herkes koleksiyonlarını, İTKİB’in yarışmacının tarzına göre belirlediği firmalarda hayata geçiriyordu. Benim başıma gelen en talihsiz şey finalde sergilenecek koleksiyonumun bir firmanın değil de haute couture yapan bir atölyenin elinden çıkması gerekliliği olmuştu. Herkes elinden geleni yaptı ama sonuç tam olarak istediğim gibi değildi ve dereceye giremedim.
Zeynep Tosun:2007’de katıldım. Koleksiyonumun adı “Labirent Faresi”ydi. Jüride Hüseyin Çağlayan, Bora Aksu gibi tasarımcılar ve Guess markasından sektörle ilgili önemli isimler vardı, çok güzel bir jüriydi.
“Ödül benim için büyük bir referans oldu”
- Yarışmadan sonraki süreçler nasıl işledi sizin için?
Özlem K.: Dereceye giremedim ama bu durumdan birçok ders çıkardım. Tasarladığım giysilerin uygulanması, kalıp çalışmaları, firma ortamları bana çok şey öğretti mesela. Bu çok iyi bir tecrübe bir öğrenci için çünkü üniversitedeyken sizi en çok motive eden şey tasarımınızı uygulanmış olarak görmek.
Özgür M.: Yarışmayı kazandıktan sonra üç finaliste de yurt dışında eğitim bursu ödül olarak verilmişti. O dönem bir firmada tasarımcı olarak çalışıyordum, tam da bu sırada önüme askerlik çıktı. Bu sebeple okula gitmekten vazgeçtim. Yarışmanın bana en büyük faydası kendimi tamamen algı anlamında başka bir yere koymaya başlamam oldu. İster istemez kendi markamı yaratmak için ne yapabilirim diye düşünmeye başladım.
Zeynep T.: Yarışmaya girmekteki amacım kendimi tanıtıp “Ben de varım” demekti aslında. Ödül İtalya’da bir senelik moda eğitimiydi fakat ben İtalya’da eğitimimi henüz tamamladığım için dördüncü arkadaşıma devrettim. Benim için çok büyük bir referans oldu.
“Defileye hazırlanırken annemi Ciguli bebeği almaya yollamıştım”
- Yarışmaya hazırlık sürecinden unutamadığınız bir anınız var mı?
Özlem K.: Kıyafetlerimin son dakika yarışmaya yetişmesi o zamanki tecrübesizliğimle adrenalini bayağı yükselten bir durumdu. Pantolonlardan birinin fermuarı patlamıştı defileden önce, o andaki paniğimi hâlâ hatırlıyorum.
Özgür M.: Ben de hazırlık sürecinde bir sürü aksilik yaşadım. Trikolarım oklavayla örülmüştü mesela. Akşamları ev kadınları, kocaları, ben börek çay yapıp oklavalarla triko örmüştük.
Zeynep T.: Ben de defileye hazırlanırken annemi Eminönü’ne Ciguli bebeği almaya yollamıştım, hâlâ güleriz. O bebeklerin gözlüklerini kullanmak istiyordum. Babamı da Beyoğlu’na çok yüksek platformlu ayakkabıyı almaya...
O tür ayakkabıları satan bir mağaza vardı o zaman, genelde transeksüellerin alışveriş yaptığı. Tabii herkes kendine aldığı için bir ya da iki tane alıyor. Babam benim defile için 10 tane ayakkabı isteyince mağazadakiler “Emin misiniz?” diye sormuş.
- Bu işi yapmak isteyenlere vereceğiniz en önemli tavsiye ne olur?
Özgür M.: Sektörde uzun bir süre deneyim kazanmaları. Hikayeleriyle sadece kendilerini tatmin etmek yerine, başka birilerine de gerçekten hikayelerini geçirebiliyorlar mı diye düşünmeliler.
Zeynep T.: Bu işi gerçekten istediklerinden ve yapabileceklerinden emin olsunlar. Kimliklerini çok iyi oturtup gitmek istedikleri yolu iyi çizsinler.
Özlem K.: Verebileceğim naçizane tavsiye okuldan mezun olur olmaz kendilerine ofis açmak yerine bir tasarımcı ya da bir markada çalışıp pişerek işe atılmaları olur.
“Algılarınız sürekli açık olmalı”
- Bu işe ilk başladığınız zamanlardan beri neler değişti?
Zeynep T.: Çok fazla tasarımcı var, endüstri tasarım bakımından çok gelişti, üretimden tasarım tarafına geçti. Tabii bu anlamda daha ilk adımları attığımızı düşünüyorum, tasarımcıya yavaş yavaş değer verilmeye başlandı.
Özgür M.: Türkiye’de tam olmasa bile belli
bir kitlenin tasarıma bakış açısının çok değiştiğini düşünüyorum.
Özlem K.: Her şey çok hızlı değişmeye ve tüketilmeye başladı evet. Buna ayak uydurmak için sürekli algılarınızın açık olması gerekiyor.
- Geriye dönüp baktığınızda “Keşke şunu şöyle yapsaydım” dediğiniz şeyler oluyor mu?
Zeynep T.: Hem hazır giyim hem de haute couture seçenekleri yaratmak yerine tek bir yolda ilerlemek benim için daha iyi olurmuş. Tek bir yere odaklanmanın verimliliğimi artıracağına inanıyorum artık.
Özlem K.:
Zaman zaman oluyor benim de. Geriye dönsem yurt dışında bir süre yaşayabilirdim belki diyorum. -