Pazar“Hep beraber kadını zindandan çıkaracağız”

“Hep beraber kadını zindandan çıkaracağız”

01.03.2020 - 04:00 | Son Güncellenme:

Güçlü kadın rolleriyle tanıdığımız oyuncu Nurgül Yeşilçay bu kez ressam olarak karşımızda. 11 Mart’ta Balat’taki Anemas Zindanları’nda açılacak ilk kişisel sergisinin konusu kadın. Resim yaparken kendini özgür hissettiğini belirten Yeşilçay, “Bir kadının gözlerimizin içine baka baka ‘Ölmek istemiyorum,’ diye haykırdığını görünce karar verdim bu sergiye” diyor

“Hep beraber kadını zindandan çıkaracağız”

Yeşil gözleri, canlandırdığı güçlü kadın rolleri ve iddialı söylemleriyle hafızalarımıza kazındı Nurgül Yeşilçay. Her zaman kadın özgürlüğünün sembollerinden biri oldu. Yeşilçay, bu kez bambaşka bir sahnede karşımıza çıkıyor; ressam olarak... Evinin üst katını atölyeye çeviren Yeşilçay, gizli saklı tüm cevherlerini 11 Mart’ta Balat Ayvansaray’daki Anemas Zindanları’nda açılacak ilk kişisel sergisiyle ortaya çıkaracak. Sergide, dört yıllık bir emeğin dışavurumunu video sanatından, büyük boyutlu tuvallere ve heykele uzanan farklı çalışmalarla görebileceğiz. Sergiyi konuşmak üzere Yeşilçay’ı evinde ziyaret ettik ve atölyesinde keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Nurgül Yeşilçay’ı yıllardır diziler ve filmlerinde canlandırdığı güçlü kadın rolleriyle tanıyoruz. Şimdi ilk kişisel sergisini açmaya hazırlanan ressam olarak karşımızdasınız. Resim merakınız ne zaman, nasıl başladı?

Aslında tam olarak ne zaman resim yapmaya merak sardığımı hatırlamıyorum. Resim tutkusu hep vardı içimde. Hatta ilkokul yıllarında yaptığım resimlerle ödül bile aldım. Çok küçük yaşlardan itibaren ilgiliyim. Lisede yaklaşık dört yıl resim üzerine eğitim aldım, hedefim de ressam olmaktı. Sonra bir çocuğa âşık oldum. O da oyuncuydu, sırf onunla iletişim kurmak için konservatuvara girdim. Ama ayrı şehirlerde yaşamaya başladık. Okula girdikten sonra da onu bir daha görmedim! Çok acayip işte, kader denen şey bu galiba! Ben inanıyorum böyle şeylere... Kendi oyunculuk maceram başladı! Oyunculuğu çok sevince; bir de araya hayat koşuşturmacası girince bir süreliğine neredeyse tamamen unuttum resmi! Ufak ufak devam ediyordum arada. Senaryo sayfalarının arkalarına yapılmış resimlerim hâlâ duruyor. Dört yıl önce bir arkadaşımla atölye açmaya karar verdik. Sanayi mahallesinde kocaman bir yer kiraladık. Her sabah gidip orada çalışıp yapıyorduk bir şeyler. Şimdi evin üst katını atölyeye çevirdim. Sergiye de orada hazırlandım.

“Hep beraber kadını zindandan çıkaracağız”



Bu sergide bizi neler bekliyor?

Haberin Devamı

Sergiyle ilgili ana konu ‘kadın’. Dört yıllık süreçte kadınlığın farklı hâllerini kafama takmış olacağım ki serginin konusu kendiliğinden çıkmış oldu. Özgürlüğü, sorunları, yani kadına dair her şey... Kadın olmak zaten başlı başına harika, şıkır şıkır, eğlenceli bir şey...

Özellikle biz kadınların kendini keşfetme yolculuğu da çok renkli. Tanısak kendimizi daha çok seveceğiz. Tanısalar bizi daha çok sevecekler! Ama... İşte bu ‘ama’dan sonrakiler var sergide. Bir kadının gözlerimizin içine baka baka “Ölmek istemiyorum,” diye haykırdığını görünce sergiye karar verdim! Üzülmek yerine, sosyal medyada paylaşmak yerine resimlerle anlatmak istedim ben de duygularımı. Eserleri insanlarla paylaşıp daha yüksek bir ses çıkması için elimden geleni yapmak istiyorum.

Her gün kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, cinayet haberleriyle uyanıyoruz... Kadınların değeri ne zaman bilinecek?

Neredeyse her gün bir canımız ölüyor. Başına bunca şey gelen kadın mağdur bile olamıyor! Mağdurluğa layık görülemiyor. “Ee o saatte orada ne işi vardı,” diyoruz, “O kadar açık giyinmeseydi” diyoruz? Adamlar toplumu arkasına almanın rahatlığıyla “Namusuma halel geldi,” diyor, “Sevdiğim için,” diyor, “Sevmediğim için” diyor. Beğeniyor öldürüyor, beğenmiyor yine öldürüyor! Kız çocuğunun daha doğarken yeri belli. Kastın en altında. Kadının üzerindeki bu ‘mahalle baskısı’nın kaldırılması için uğraşmalıyız. Hepimizin tek tek nasibini aldığı, kadının hayatını sınırlayan, sıkıştıran toplumun kadını yücelten topluma dönüşmesi şart! Bu arada çok önemli bir konu var. Bizde öyle de dünyada farklı mı? Hollywood’a bakıyorsun sonunda kadınlar “Eehhhh yeter,” deyip isyan ediyor ve “Me too” hareketi başlıyor! Orada da bizde olduğu gibi sevişme sahnelerine hep kadın oyuncu ‘damga vuruyor’. Arjantin’deki kadınların dans hareketi kısa sürede tüm dünyaya yayılıyor. Yani bütün dünya dertli bu konuda! Kadınlar artık bir şeylerin değişmesi için çığlık atıyor resmen!

“Hep beraber kadını zindandan çıkaracağız”



Tablolarınızda kadının yanı sıra Anadolu motiflerinin hâkimiyeti var. Bu neyi simgeliyor?

Anadolu’da anaerkil düzen 16 bin yıl öncesine dayanıyor. Burası adı üstünde ‘ana dolu’, dişi bir medeniyet! Binlerce yıllık tarihinde hep güçlü kadınlara ev sahipliği yapmış bir coğrafya. Ana tanrıça inancının doğduğu yer. Ve o zamanlar bu düşünce bizim topraklarımızdan çıkıp diğer kıtalara yayılmış. Yani biz kadın egemenliğinin hüküm sürdüğü toprakların üzerinde yaşıyoruz. Dünyadaki herhangi bir coğrafyadan çok başka bir yer burası. Kibelelerin, Amazonların, Afroditlerin torunlarıyız biz! Bizim genlerimiz çok güçlü. Kadının gücünü ortaya koyan ve dünyayı sarsan, hatta saran bir görüş sadece bu topraklardan çıkabilir! Artık hurafelerden kurtulup özümüze dönme zamanı! Sergide de bunu anlatıyorum.

Kamera karşısında oynadığınız karakterlerden resminize taşıdığınız oldu mu?

Oynadığım o karakterlerin hem hepsi var, hem hiçbiri yok! Yani tam bilmiyorum! Aslında resimlerde önceleri kendimi çiziyordum. Ben birine model olur musun desem kim gelecek yani? Ne bileyim, kimseye soramıyordum o yüzden mecburen kendimi çiziyordum! Ama televizyonda kendini gör, sinema perdesinde kendini gör, aynada kendini gör! Bir de resimde kendimi görmek kâbus gibi oldu. İnsanın kendini çizmesi sıkıcı ve az maceralı. Başkalarını resmetmek, başka yüzlerin hikâyeleriyle tanışmak ve kendi hikâyeni onlarla harmanlamak çok zevkli...

Resimlerde öne çıkan Anadolu’ya özgü motifleri hafızanızda hangi dönemde topladınız?

Dizi ve sinema oyunculuğundan dolayı Türkiye’nin pek çok yerinde yaşadım. Bak “Gittim” demiyorum, bayağı yaşadım. Ve çok seviyorum Anadolu’yu. Anadolu’ya has motifler, çiniler, kilimler... Bir de tarih ve mitoloji okumayı çok seviyorum! Hayranlıkla bakıyorum o mozaiklere. Bizim özümüz bunlar ve sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum, madem her şeyin müsebbibi biz kadınlarız, o zaman biz sahip çıkalım yine değerlerimize. Etrafımızı güzelleştirelim...

“Hep beraber kadını zindandan çıkaracağız”


Haberin Devamı

Resimlerin devamı gelecek mi?

Dizi ya da sinema filmi olduğu zaman vakit bulamıyorum ama resim yaparken çok mutlu oluyorum, çünkü tek başımayım. Bizim sektördekiler bilir, bir dizi ya da film setinde 200 kişiyle birlikte çalışıyorsun. Bu 200 kişiyle ortak düşünce biçimi geliştirmen gerekiyor. Ve bu inanın bizim sektörün en zor kısmı. Aynı yere bakabilmek çok zor ve yorucu. Hiçbir şeye kendi başına karar verme özgürlüğün yok bir kere...

Ama resim yaparken öyle değil, “Ay şuraya kırmızı koyalım”, sonra da istersen yırt! Canın ne isterse onu yapma özgürlüğün var, insanın ruhunu besleyen önemli bir şey...

En özgür olduğum yer, o yüzden illa ki devam edecek. Fakat ikisinin ortak özelliği hikâye anlatıcılığı bence. Milyonlarca hikâyeden birini seçip ister boyayla ister bedeninle anlatıyorsun özünde...

Sergide sadece resim değil farklı tekniklerle yapılmış eserler de göreceğiz...

Resimler yağlı boya ve ebatları büyük! Video ve bir heykel var! Kadınlığın acıklı, gülünç, naif hâlleri olacak! Bir ay sürecek sergiye çoluk çocuk herkesi bekliyorum...

Sergileme mekânı olarak Anemas Zindanları’nı seçmenizin özel bir anlamı var mı?

Yerin zindan olması, serginin ana temasının kadın olması, hepsi birbiriyle örtüşüyor. Biraz da seyircinin hayal gücüne kalsın.

Sergiyle birlikte tutsak hisseden kadınların ruhunu zindandan çıkarabilecek miyiz?

Hep beraber çıkaracağız, ben bize inanıyorum!


Güncel sanat sergilerini ve fuarları takip ediyor musunuz?

Tabii ki, her zaman! Hayat bir bütündür ve her şey birbirini besler! Ressamların da tiyatroya, sinemaya dans gösterilerine gitmesi gerekiyor. Oyuncunun da sergiye, operaya, konsere gideni makbul benim için! Fütüristler “Gelecekte herkesin en az altı mesleği olacak” diyor! Doğru.

“Birbirimize merhem olacağız”

Kadınlara daha güçlü olmaları için neler tavsiye edersiniz?

Karadutun lekesini sadece kendi yaprağı çıkartırmış... Birbirimize merhem olacağız hanımlar. Birbirimizin yarasını saracağız! İş başa düşüyor. Toplumsal hurafelerden sıyrılıp güzellikle, sakin sakin kadınlığımızı her şeye rağmen yaşayacağız ve yaşatacağız. Kadın olmak çok güzel ve çok özel çünkü...

Peki bu kadar kadın olmak üzerine konuştuk! Siz kadın olarak nerelerde zorlandınız bu sektörde?

Röportajın konusu öznel bir durum olmadığı için toplu bir dertten bahsedeceğim yine. Okuyoruz basında çocukla ilgili bir konu olduğunda, “Nerede bu çocuğun anası?” diyorlar. Hatta anneannesi nerede? Diyorlar. Ama bir kişi bile çıkıp “Babası nerede bu çocuğun,” demiyor! Sanki çeyizimizde getirdik çocuğu! Evlendiğinde kocası karar veriyor her şeye ya da kocası adına toplum karar veriyor. Evlenmese zaten kusurlu! Hep birilerinin bir şeyisin. Adının olması için başına bir şey gelmesi lazım! Hashtag bilmem kim? Yani özünde kadının birey olması istenmiyor, kadın haddini bilsin isteniyor. Üzücü ama değişecek, umutluyum ben.

Fahrünnisa Zeid’in hayatını oynamayı çok isterim

Tarihten bir ressamla tanışmak ve hayatını canlandırmak isteseniz, o kim olurdu?

Kesinlikle Fahrünnisa Zeid! Hatta hayatını oynamayı çok isterim! Bizim topraklarımızdan çıkmış çok güçlü ve enteresan bir ailenin çocuğu! Çağının çok ötesinde bir ressam! Geçen senelerde Londra’da Tate Modern’de onun adına bir sergi yapıldı. Muhteşemdi. Çok gurur vericiydi. Bir de Camile Claudel... Çok yetenekli ama Auguste Rodin’in gölgesinde kalan, yeteneğiyle Rodin’in sanatçı egosunu kendini yok etme pahasına besleyen Camile Claudel’i oynamak isterim.

FOTOĞRAFLAR:  HÜSEYİN ÖZDEMİR