26.08.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Dünya çapında en çok satan yazarlardan İsrailli tarih profesörü Yuval Noah Harari’nin son kitabı “21. Yüzyıl İçin 21 Ders” 1 Eylül itibarıyla raflarda yerini alacak. İlk kitabı “Sapiens”le geçmişe, ikinci kitabı “Homo Deus”le geleceğe uzanan yazar, son kitabında savaş, göç, teknoloji, eğitim, sahte haberler (fake news) gibi 21. yüzyılda dünyanın karşı karşıya olduğu en acil sorunlara eğiliyor. Kolektik Kitap’tan çıkan “21. Yüzyıl İçin 21 Ders” kitabının “Eğitim” bölümünden tadımlık bir kısmı yayınlıyoruz.
“Meksika, Hindistan ya da Alabama’nın bir yerlerinde miadını doldurmuş bir okula kısılıp kalmış on beş yaşındaki bir gence verebileceğim en iyi tavsiye: yetişkinlere fazla bel bağlama. Çoğu iyi niyetli ama dünyayı anlamıyorlar işte. Eskiden yetişkinleri örnek almak nispeten sağlam bir yoldu çünkü dünyayı oldukça iyi biliyorlardı ve dünya yavaş değişiyordu. Ama 21. yüzyıl farklı olacak. Değişimin artan hızı yüzünden, yetişkinlerin söylediği şeylerin eskimeyecek bir bilgi mi yoksa modası geçmiş bir önyargı mı olduğu belli olmayacak.
Peki onun yerine neye bel bağlanabilir? Teknolojiye mi? Bu daha da riskli bir kumar. Teknolojinin pek çok faydası görülebilir ama hayatınızda çok yer kaplarsa, onun gündemine esir düşebilirsiniz. İnsanlar binlerce yıl önce tarımı keşfetmiş ama bu teknoloji sadece bir avuç seçkini zenginleştirirken insanların çoğunu tutsak etmiş. Çoğu insan kendini sabahtan akşama ot yolarken, kavurucu güneşin altında su kovaları taşıyıp mısır toplarken bulmuş. Aynı şey sizin de başınıza gelebilir. Teknoloji kötü bir şey değil. Hayattan beklentiniz belliyse, teknolojinin o şeyi elde etmenize yardımı dokunur. Ama hayattan ne beklediğinizi bilmiyorsanız, teknolojinin amaçlarınızı şekillendirmesi ve hayatınızın kontrolünü ele geçirmesi çok kolaydır. Özellikle de teknoloji insanları daha iyi anladıkça, o size hizmet edeceğine siz ona hizmet eder hale gelirsiniz hızla. Suratları akıllı telefonlarına yapışmış şekilde sokaklarda dolaşan zombileri gördünüz mü? Sizce onlar mı teknolojiyi kontrol ediyor, yoksa teknoloji mi onları?
Yüreğinin sesini dinlemek tehlikeli bir hal alacak
O zaman kendinize mi güveneceksiniz? Susam Sokağı ya da eski moda bir Disney filminde kulağa harika bir fikir gibi gelir bu. Ama gerçek hayatta o kadar işe yaramıyor. Disney bile idrak etmeye başladı durumu. Tıpkı Riley Andersen gibi çoğu insan da kendisini çok az tanır ve “kendilerini dinlemeye” çalıştıklarında dışsal yönlendirmelere kolayca yenik düşerler. Kafamızın içinde duyduğumuz ses oldum olası güvenilir değildi çünkü her zaman biyokimyasal arızaların yanı sıra devlet propagandası, ideolojik beyin yıkama ve ticari reklamları yansıtıyordu. Biyoteknoloji ve makine öğrenmesi geliştikçe insanların en derin duygu ve arzularını yönlendirmek kolaylaşacak ve sadece yüreğinin sesini dinlemek her zamankinden daha tehlikeli bir hal alacak. Coca-Cola, Amazon, Baidu ya da hükümet yüreğinizin iplerini elinde tutmayı ve beyninizdeki butonlara basmayı bilirse, kendi benliğinizle onların pazarlama uzmanlarını birbirinden ayırabilir misiniz?
Truman Show’da yaşayacaksınız
Böyle göz korkutucu bir işin altından kalkabilmek için, işletim sisteminizi daha iyi tanımak adına büyük çaba sarfetmeniz gerekir. Ne olduğunuzu ve hayattan beklentinizi bilmek için. Elbette bilindik en eski nasihatlerden biridir bu: kendini bil. Filozoflar ve peygamberler binlerce yıl boyunca insanları kendilerini tanımaya teşvik etmişler. Ama bu tavsiye 21. yüzyılda daha önce hiç olmadığı kadar ivedi çünkü Lao Tzu ya da Sokrates zamanlarının aksine şimdi karşınızda ciddi bir rakip var. Coca-Cola, Amazon, Baidu ve hükümet sizi ele geçirmek için yarışıyor. Akıllı telefonunuzu, bilgisayarınızı, banka hesabınızı değil, sizi ve organik işletim sisteminizi ele geçirme yarışındalar. Bilgisayarların “hacklendiği” bir çağda yaşadığımızı duymuşsunuzdur ama bu gerçeğin olsa olsa küçük bir kısmı. Aslında insanların “hacklendiği” bir çağda yaşıyoruz.
Algoritmalar şu anda sizi izliyor. Nereye gittiğinizi, ne aldığınızı, kiminle buluştuğunuzu izliyorlar. Yakında attığınız her adımı, aldığınız her nefesi, kalbinizin her atışını takip edecekler. Büyük veri ve makine öğrenmesi sayesinde sizi gitgide daha iyi tanımayı umuyorlar. Ve bu algoritmalar sizi sizden daha iyi bilir hale gelince sizi kontrol edip yönlendirebilecekler ve bu konuda yapabileceğiniz pek bir şey bulunmayacak. Matrix’te ya da Truman Show’da yaşayacaksınız. Sonuçta basit bir ampirik mesele bu: algoritmalar içinizde neler döndüğünü sizden daha iyi bilirse otorite onlara geçer. Tabii tüm otoriteyi algoritmalara devredip sizin ve tüm dünyanın yerine kararları onların almasında hiçbir sakınca görmeyebilirsiniz. Öyleyse rahatlayın ve olayları akışına bırakın. Hiçbir şey yapmanız gerekmiyor. Algoritmalar her şeyi halleder. Ama kendi varoluşunuzun ve hayatın geleceğinin kontrolünü bir nebze de olsa elinizde tutmak istiyorsanız algoritmalardan daha hızlı, Amazon’dan daha hızlı, hükümetten daha hızlı koşmalı ve kendinizi onlardan önce tanımalısınız. Hızlı koşabilmek için yanınıza fazla yük almayın. Tüm yanılsamalarınızı geride bırakın. Fazla ağırlık yapıyorlar.”