13.01.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:
CEYDA ULUKAYA
Meltem E., 29 yaşında, bir reklam ajansında çalışıyor. Ergenlik döneminden bu yana, üzerinde değişiklik yapmadığı bir fotoğrafını dahi paylaşmamış sosyal medya üzerinden. Çeşitli programlar kullanarak kendini birkaç beden küçülttüğü fotoğraflarla başlamış önce. İki yıl önce ameliyat olup 60 kilo vermiş. Sonrasında vücudunda oluştuğunu söylediği sarkmalar nedeniyle çeşitli operasyonlar geçirmiş. Aynı zamanda burun ameliyatı ve çene protezi için de estetik cerrahların kapısını çalmış. Ardından örümcek ağı estetiği, botoks ve çeşitli dolgu uygulamaları gelmiş. Doktorlara taleplerini iletirken ise çeşitli fotoğraf ve sosyal medya uygulamaları aracılığıyla “kusurlu” bulduğu bölgelerini “düzelttiği” fotoğraflarını kendine rehber edinmiş. Bugün geldiği aşamayı, gülerek “Kendinden filtreli güzel oldum” diye tarif ediyor.
“100’den az like alan fotoğrafı siliyorum”
Meltem Hanım, Snapchat’i yüz inceltme opsiyonu nedeniyle tercih ettiğini, genel olarak Cymera uygulamasını kullandığını, ayrıca Photoshop programına da hakim olduğunu anlatıyor. Herhangi bir fotoğrafını paylaşmadan önce ortalama bir saat üzerinde oynadığını söylüyor: “Obezite ameliyatından önce fotoğraflarda daha çok kendimi inceltiyordum, ameliyattan sonra yüze odaklandım. Cildimi pürüzsüzleştiriyordum, göz çevremdeki morlukları kapatıyordum, burnumun iki yanını daraltıyordum, çene hattımı belirginleştiriyordum, kaşlarımı kaldırıyordum. Doktora da bu fotoğrafları gösteriyordum. Hâlâ gösteriyorum, gözlerim biraz daha çekik dursun istiyorum mesela, yanaklarımın da biraz incelmesini istiyorum. Ama doktorum bazen beni uyarıyor, senin için mümkün değil diyor ya da başka bir uygulamanın daha iyi sonuç verebileceğini söylüyor.”
Meltem Hanım’a aynadaki görüntüsünden büyük oranda farklı bir fotoğrafı kişisel hesabından paylaştığında nasıl hissettiğini soruyorum: “Garip bir şey, insan kendine inanmıyor da gördüğü şeye inanıyor... İnsanlar o fotoğrafı beğendiğinde, sanki gerçekten oymuşcasına tatmin oluyorsunuz. Onlar da bence fotoğrafta gördüklerine inanıyor, aynadakine değil... Ayna sanki beni yanıltıyor gibi geliyor.” Bu inancını güçlendiren bir unsurun da fotoğrafların aldığı “like” sayısı olduğunu anlatıyor: “Bir dönem sahte like sağlayan programlara üye olmuştum. Artık onlara girmiyorum. Ama yine de bir fotoğraf paylaştığımda, 100’ün altında like aldıysa siliyorum, demek ki güzel değil, beğenilmedi diyorum. Bazen de arkadaşlarıma mesaj atıp like’lamasını istiyorum.” Bu durumda daha çok beğeni toplayan fotoğraflarının o doğrultuda estetik operasyona yönelmesinde etkili olup olmadığı konusundaki sorumu şöyle yanıtlıyor: “Tabii ki. Demek ki, normalde kaşım daha kalkık olsa daha çok beğenileceğim diye düşünüyorum. Sosyal medyada paylaştığımız fotoğraflar, gezdiğimiz yerler, yedip içtiklerimiz vesaire... Belki orada çok kültürlü bir insanmış gibi davranıyorsunuz ama aslında hiç kitap okumuyorsunuz, açıp o an bir paragraf yazıyorsunuz. Orası bizim hayalimiz, ütopyamız diye düşünüyorum. O ütopyadaki insana ne kadar benzersek, ona ne kadar yaklaşırsak o kadar mutlu oluyoruz gibime geliyor.”
Sanal ‘like’ları gerçeğe çevirmenin yolu
Beden dismorfik bozukluğu ya da beden algısı bozukluğu, kişinin dış görünümünde başkalarınca gözlenebilir olmayan bir ya da birden çok kusur algılama düşüncesi ile uğraşması ve bu kaygıları nedeniyle tekrarlayan davranışlarda ya da zihinsel eylemde bulunması olarak tanımlanıyor. Psikiyatrist Doç. Dr. Halis Ulaş, sosyal medya uygulamalarının kişilere, gerçek kimliğinin yanı sıra sanal kimlik edinebileceği alanlar açtığına değinerek şu bağlantıyı kuruyor: “İnsanın kendini yeniden ve yeniden kurgulayabileceği ve kurguladığı yeni kimliğini yüz milyonlarca kişinin bakışına sunduğu ve aldığı ‘like’larla yeni kimliğini perçinleyebileceği bir alandan bahsediyoruz. Yeniden ve yeniden ‘sanal’ olarak kurulan bu yeni kimlik ile ‘gerçek’ kimlik arasında bir yarık oluştuğu düşünülebilir. Bu yarığı kapatmanın belki de en kolay yolu dış görünüşümüzde yapabileceğimiz değişikliklerdir. Çünkü bu uygulamalar sayesinde kolayca yüzümüzdeki lekelerden, dişimizdeki sarılıktan kurtulabiliyor ya da dudaklarımızın, gözlerimizin boyutunu değiştirebiliyoruz. Böylece ‘düşle(mle)rimizdeki’ kimliğimize kavuşarak belki de gerçek yaşamda da daha fazla “like” alacağımızı düşünüyoruz.”
Meltem Hanım’ın sözleri, bu görüşü doğrulayacak türden: “Eskiden günlük hayatta iltifat almıyordum ama fotoğraflarım like alıyordu. Şimdi günlük hayatta da çok iltifat alıyorum, fotoğraflarım da like alıyor, o zaman kendime ‘Evet, sen aynı kişisin’ diyebiliyorum.” Peki, hâlâ fotoğraflarınız üzerinde oynama ya da estetik müdahale ihtiyacı duyuyor musunuz diye soruyorum: “Evet, hâlâ oynuyorum. Dudak dolgusu yaptırma planım var şimdi. Sonrasında da vücutta estetiğe yönelmeyi düşünüyorum. Bunun sonu yok bence...”
“Alnınıza botoks yaptırsanız?”
Meltem Hanım, röportaj sırasında bana da birkaç defa laf arasında soruyor, “Siz de yaptırıyor musunuz, bilmiyorum” ya da “Düşünüyor musunuz” diye. Merak edip soruyorum, “Yüzüme baktığınızda sizi rahatsız eden bir şey mi var?” diye. “Evet” diye yanıtlıyor: “Alnınıza botoks yapılabilir diye düşünüyorum ya da güldüğünüzde göz çevresi için minik bir botoks olabilir diye düşündüm. Arkadaşlarıma da söylüyorum böyle şeyler...”
“Beklenti gerçekçi değilse işlem yapılmamalı”
Doç. Dr. Özay Özkaya, dijital uygulamaların hastanın beklentisini anlamak bakımından faydalı olabileceğini düşünse de, temkinli olmak gerektiğine değiniyor: “Kişi, bu uygulamalarla olduğu halinden ne kadar uzaklaşmışsa, gerçekçi sonuç almak o kadar zor oluyor. Gerçek dışı beklentisi olan hastaların, işlem sonrası yaşadığı mutsuzluk da o kadar fazla oluyor. Bu yüzden beklenti gerçekçi değilse, bunun olamayacağını hastaya anlatmak ve müdahalede bulunmamak gerekiyor.”
“’Kusur’ları gidererek tedavi mümkün değil”
Doç. Dr. Halis Ulaş, beden dismorfik bozukluğu olan kişilerin plastik cerrahiye başvurma oranlarının yüksek olduğuna değiniyor: “Elbette her ‘Snapchat dysmorphia’ fenomenine sahip kişinin psikiyatrik bozukluğu olduğunu söyleyemeyiz ancak beden algı bozukluğu tanısını karşıladığı noktada bu riskin yüksek olabileceği ve fiziksel ‘kusurların’ giderilmesiyle tedavinin mümkün olmayacağı akılda tutulmalıdır. Bu çerçevede plastik cerrahi uzmanları da dikkatli olmalı.”