26.04.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
GÜLİZ ARSLAN - guliz.arslan@milliyet.com.tr
Babalar ve oğulları arasındaki o özel ama çoğu zaman gerilimli bağ, çeşitli formlarıyla abi-kardeş ilişkisi, futbol ve zafer hissi, arabalar ve yolda olmak meselesi, askerlik ve silah etkisi... Ali Atay’ın cuma vizyona giren, yönetmenliğini yaptığı ilk filmi “Limonata”da bir yol ve kardeşlik hikayesi anlatılıyor, erkeklerin dünyasından pek çok şeye değiniliyor. Senaryoyu Ali Atay ve Ertan Saban birlikte yazmışlar. Saban aynı zamanda filmin başrolünde. Diğer kardeşi ise Ali Atay deyince akla ilk gelen iki-üç isimden biri olan Serkan Keskin oynuyor.
Atay’la Atv’de yayımlanan yeni dizisi “Mutlu Ol Yeter”in setinde buluştuk. Yolda geçen filmini, oyunculuk yolculuğunu, dinlenmek üzere çıktığı yolları konuştuk. Yol üzerine sohbet etmeyi bu kadar çok seven biri daha olabilir mi? Sanmam. Yanından ayrılırken hafiften içim sıkışıyor, sorulacak daha çok soru vardı çünkü. Neyse diyorum, yol bu, nasılsa karşılaşırız... O zamana kadar iyi yolculuklar Ali Atay!
Nedir filmin çıkış noktası?
Ertan’ın beni Makedonya’ya götürmek istemesi. Benim şöyle bir huyum var; olayı projelendirmeyi seviyorum. “Arabayla gidelim, ben de yolda bir şeyler çekeyim” dedim. Sonra, “Çekeceğiz madem, tatlı bir mevzumuz olsun” dedik, bir senaryo yazdık... Bir yönetmene vermeyi düşündük ama sonra “Biz çekelim” dedik.
Neden?
Öbür türlü film çekmiş olacaktık, böyle yapınca bir yol açmış, kendi filmlerimizi çekebileceğimiz bir alan
yaratmış olduk.
Bu bir başlangıç yani?
Aynen. Bu yolda yürüyeceğiz biraz. Sinema koşturmacasına dahil olmuş yeni sinemacılar olmayı değil de söyleyecek sözü olan bir ekip olmayı hayal etmiştik. Galiba oraya doğru ilerliyoruz.
İnsan ha deyince film çekebiliyor mu? Teknik bilginiz var mıydı?
Onda sıkıntı yok. Önemli olan duyguyu verebilmek. Bunu yapan yönetmen çok iyi yapıyor, yapamayan hiç yapamıyor. Duygu aktarım sıkıntısı yaşanıyor filmlerde. Oyuncuları biblo gibi kullanıyorlar, duygu taşıyıcılığı yapmasına izin vermiyorlar.
Bir oyuncu olarak bunu biliyorum. Ben oyuncuları bir atmosfere dahil etmeye çalıştım. Bunu da “Şurada dur” diyerek değil, o atmosferi anlatarak yapmaya çalıştım. Oyunculuğa başladığım günden beri en çok istediğim şey budur benim; “beraber bulmak”. Çünkü beraber bulursak her şey çok rahatlar. Bu düşünceyle de filmi sıralı çektik. Senaryoda yazdığı sırayla...
“Ya senin canını yerim, rahat ol, takma dedim”
Çok çılgınca değil mi bu?
Öyle. Ama becerebiliyorsan filmin organik bir ilerleyişi oluyor. Ertan ve Serkan filmin başında sadece tanışıyorlardı. Çekimlerde kaynaştılar. Bu, filme çok hizmet etti.
Filmi ithaf ettiğiniz kişilerden biri de babanız...
20 sene önce kaybettim babamı. 40 yaşına geldim. Bu yaşta ona hediye edilebilecek en güzel şeyin kendi hikayem olduğunu düşündüm.
Ciguli nasıl dahil oldu filme?
Ben Ciguli hayranıyımdır. Bir anda aklımıza geldi, “Ne yapıyordur acaba?” dedik.
Ne yapıyordu?
Bulgaristan’daydı. Geldi, tanıştık. “Beceremeyebilirim” dedi, “Ya senin canını yerim. Rahat ol, takma, hiçbir şey yapmana gerek yok” dedim. Sonuç da çok tatlı oldu.
“Annem yazılanların gerçek olduğunu düşünüyor”
“Ben de Özledim”den sonra neler yaptınız?
Biraz oturup hiçbir şey yapmadım. Kendimle ilgilendim. Okudum, dinledim, izledim... Delirmiş gibi film izledim.
Bundan sonra ne yapacaksınız?
Mayıstan itibaren Ot dergisine yazacağım. Diziden vakit bulursak senaryo yazmayı düşünüyoruz. Belgesel yapmak istiyorum, yolculuk üzerine...
“Koşarken düşünüyorum”
Yol seviyorsunuz siz...
Beni çok rahatlatıyor gitme fikri. Dinlenmek için muhakkak yola çıkılması gerektiğini düşünüyorum. Belki konservatuvar yıllarında o beat jenerasyonundan çok etkilendim. Jack Kerouac’lar o dönemlerimizin has adamları... “Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı” diye bir kitap okumuştum belki onun etkisi... Çocukluğumla da alakası olabilir. Abimle beş günlük bir tatilin dört gününü yolda geçirmek gibi şeyler yapardık. Serbest çağrışım için benim üstünde gittiğim bir şey olmalı. Koşarken düşünürüm mesela.
Magazinle gerilimli bir ilişkiniz var. Bir şey olmuyor ama her an olabilecek gibi...
Magazin bana mahallenin dedikoducusu tavrıyla yaklaşmasa benim onlarla alıp veremediğim ne olabilir ki? Sinsi sinsi fotoğrafımı çekip altına abuk sabuk şeyler döşüyorlar. Annem yazılan her şeyin gerçek olduğunu düşünüyor, “Gazete yalan mı yazacak?” falan
diyor. Küfretmediğim halde benim çok küfrettiğimi yazdı bir gazeteci, ben bununla nasıl baş edeyim? Etmedim ki ben küfür?
“Mecnun denen adam benim içimde zaten”
Yeni diziniz “Mutlu Ol Yeter” de alternatif bir iş. Siz izlemeyeceğiniz işlerde rol almıyorsunuz galiba...
Kendi güldüğümüz işler yapıyoruz. İnsanlar reyting meselesini çok kafaya taktıkları için kendilerine ait olmayan şeyler yapıyor. Durum orada patatese bağlıyor. Sen köfteciysen ama bir yerde suşi tutuyor diye suşi satmaya kalkarsan batarsın.
Bu dizideki Can, “Leyla ile Mecnun”un Mecnun’una benziyor mu sizce de?
Benziyor. Sonradan fark ettim, o benim aslında. Zamanla karakterlere kendinden malzemeler katıyorsun. Bu onun aromasını güçlendiriyor. Senin aromanı da güçlendiriyor.
Ali, Mecnun ve Can arasında öyle keskin çizgiler yok yani?
Yok. Rahatlıkla bu dizideki diğer karakterlerden birini de oynayabilirdim. Fena değilim oyuncu olarak, yetenekliyim biraz. Ama bunu istemedim. Çünkü bitmemiş demek ki bu hikayem.
“Bölünürsek çoğalabiliriz”
Mecnun’dan, o ekipten erken ayrılmak zorunda kaldığınız için mi?
Bizi birbirimizden zorla ayırdılar. Duygusal olarak çok etkilendik bundan. Şimdi tek başıma bir şey yapıp arkadaşlarıma ihanet ediyormuşum gibi olsun da istemedim. Ama onlar biliyorlar, Mecnun denen adam benim içimde zaten. Tiyatro yaparken de o adamdan besleniyormuşum.
O dizide isim buldu, bu dizide ismi değişti. Hiç çekinmeden yine böyle bir karakter oynayabilirim. Onun dünyaya bakışını seviyorum çünkü. O kadar salak değilim ama ben de oradan bakıyorum dünyaya.
İnsanların “Aa ama Mecnun bu” demesi canınızı sıkmıyor mu?
İnsanlar dediğiniz kim ki?
Ben denilenlerden etkileniyorum belki ama onların ne niyetle dendiğini de biliyorum. Eğri oturalım, doğru konuşalım; bambaşka bir karakter oynasam, o zaman da “Buna alışamadık” demeyecekler mi? Onlara göre hareket edersem suşi satmaya başlarım ama ben köfteciyim!
Onur Ünlü’nün “Beş Kardeş”inde yoksunuz. Neye göre karar veriliyor ekipten kimlerin hangi işlerde olacağına?
Küçük esnaf gibi düşündük. “İki ayrı yerde olalım” dedik. Bölünürsek çoğalabiliriz diye... Zaten sürekli görüşüyoruz, mesajlaşıyoruz, sette de beraber olmayıverelim.
Onur Ünlü filminiz için ne yorum yaptı?
Şu anda söylemeyeyim. İlk önce ona izlettim. Biz çok duygusal insanlarız ya... Birbirimize karşı da hassassız.