Dağ eteğinde yemek keyfi...Tire’deki Kaplan Dağı’nın eteğinde bir dağ lokantası var. Yöresel yemekleri, bin bir çeşit otlarıyla müşterilerine ziyafet sofrası hazırlayan lokantayı bir kimya öğretmeni işletiyorKaplan Dağı, İzmir’in Tire’sinin hemen ötesinde bir dağ. Dağın yamaçlarından süzülen yağmur suları, kaynak suları yukarıdan aşağıya bir vadi oluşturuyor. O vadinin iki yamacı ağaçlarla kaplı. Keyif erbabı Levantenler, Rumlar ve Türkler ta İzmir’den arabalarla buraya gelir, yaz aylarında ağaçların altında keyif yaparmış. Dağın yamaçlarından aşağıya bakılınca Tire Ovası "tabak gibi" dümdüz uzanıyor. Dağın kendi adı ile anılan bir de küçük köyü ve de o köyde, görmeyene anlatılamaz güzellikte bir dağ lokantası var. Rengi ile, düzeni ile, temizliği ile, yemeklerinin lezzeti ile, manzarası ile nefis bir lokanta...
Güzellikleri keşfetmekte usta Mehmet Yaşin kardeşimiz "İzmir’e gidilince Kaplan’da ot yemeden dönülmez" diyerek ısrarcı oldu. Sabah İzmir’den otomobile bindik. Bir saatte Tire’ye ulaştık, dağ yoluna saptık. 15 dakikada tepedeyiz.
Doğrusunu isterseniz "ayıp olmasın" diye gidiyoruz. İçimizden "Bu kadar zahmete değer mi?" diyoruz.
Otomobil lokantanın kapısı önünde durdu. Filmlerde gördüğümüz İsviçre dağ evleri gibi bir yer. Film artisti gibi uzun boylu, yanakları dağ yanığından elma gibi kızarmış, sarışın bir bey. Elinde iş eldivenleri bahçeye sebze dikiyor.
Eski bir pasta ustasıLokantanın sahibi Lütfi Çakır imiş. Esas işi kimya öğretmenliği iken Görgülü Pastaneleri’nde pasta ustalığı yapmış. Tire’de pastane açmış. Pastane kapanınca Tire’de okullarda kimya öğretmenliğini sürdürmüş. Bir gün resim öğretmeni Seha Bey ile Kaplan Dağı’na pikniği gittiklerinde "Şurada bir lokanta açıp, Tire yemekleri yapsam" diye aklına kurt düşmüş. Ve de 1992 yılında köy kahvesini kiralayarak burayı lokantaya dönüştürmüş.
Hava soğuk olmasa manzaraya karşı bahçede oturmanın zevki büyük olacak ama hava soğuk. İçeriye girdik. Ahşap, yüksek tavanlı bir salon. Salonun tam ortasındaki saç sobada gürül gürül odun yanıyor. Sarışın, filmlerdeki Alman hanımlarına benzeyen güler yüzlü bir hanım bizi buyur etti. Lütfi Çakır’ın eşi Hürmüz Çakır imiş. Kız meslek lisesi mezunu. Lokantanın aşçıbaşı o... Büyük oğulları üniversitede okuyormuş, küçüğü ise bir buçuk yaşında, lokantanın neşe kaynağı...
Lokantanın bulunduğu Kaplan (eski Arpacılar) köyünün bir özelliği var. Osmanlı döneminde, saray tarafından İstanbul’dan cezalandırılan Galata Mevlevihanesi’ne mensup Kaptan Mehmet Ağa ve arkadaşı sarayın arpalığı olan bu köye sürülmüş. Ölünce vadiye gömülmüşler. O zamandan bu yana köy "erenler"in ziyaretgahı olmuş. Lokantanın duvarlarında gelmiş geçmiş erenlerin resimleri, yazıları, neyleri asılı.
Hürmüz Çakır mutfağa girdi. "Masayı ben donatacağım" dedi. Hürmüz Hanım’ın mutfağı "Tire otları" ağırlıklı. Tire yemekleri... Otları Tire pazarından satın alıyor veya dağdan toplattırıyormuş. "Onu da tadalım, bunu da..." diyerek neler tattık neler...
Kuzu kulağı çorbası ile "taama" başladık. Taze dağ kekiği ve kuzu kulağı yedik. Masaya "çebrika" getirildi. Ekmeğin üzerine taze köy tereyağını sürmüşler. Bir tabak içinde kekik tuzu, kırmızı biber karışımı var. Yağlı ekmeğe ekilip yeniliyor. Kopurcuk, ıspanak, pazı, ısırgan otu, iğnelik, ebegümeci, zılcan ve pırasadan "ot kavurması" yedik. Radika, hardal cücüğü, lahana cücüğü tattık.
Üçte biri fiyatına ziyafet...Derken efendim sarımsaklı kuşkonmaz kavurması, kabak çiçeği dolması (bu mevsimde kabak çiçeği olmadığından Hürmüz Hanım çiçekleri dondurucuda saklayıp dolma yapıyormuş) melengeç ufak tabaklarda sofrayı süsledi, ağızları tatlandırdı. Isırgan otu, pazı, ebegümeci ile hazırlanmış otlu pazlama ile gene ısırgan otu, domates, yeşil biber, kuru soğan, çökelek, tulum peyniri ve sızma zeytinyağı karışımı "okma" tadıldı.
Yemek uzmanı Engin Akın Hanım’ın pek lezzetli pişirdiği "keşkek"in "Tire" usulü hazırlanışını öğrendik. Tire’de keşkeke buğday, dana eti yanında biraz da tavuk eti karıştırılırmış. Sıra geldi tatlılara... Ballı taze lor peyniri, cevizli kabak, karpuz kabuğu reçeli tattık. Daha sonra da Hürmüz Çakır ceviz krokan ikram ettiler.
Bu yazıyı okuyan sayın okucularım "Patlamadınız mı, çatlamadınız mı?" diyerek sual eyleyecekler... Bu ikramlar ufacık tabaklarda tadımlık. Mideye oturmuyor. Et yok, yağ yok. Ot, zeytinyağı ve yahut haşlama.
Lütfi Çakır, çevreden eski eşyaları, resimleri toplar. Duvardaki "Seferberlik Çağrısı" afişi dikkatimizi çekti. 1330 Rumi (1914) yılında saray kırmızı bir afiş bastırmış. "Ey ahali seferberlik ilan edildi. Hemen askere" diyor. Afişe bayıldım. İstanbul’a döndüm... Lütfi Çakır renkli fotokopi ile çoğalttırıp, göndermiş.
Gelelim bu işin faturasına... Masaya gelenleri teker teker yazıp, fiyatlandırdılar. Toplam, İstanbul gibi büyük şehirlerde benzer lokantalarda ödenenin üçte biri idi.
Tire, Kaplan köyü, Kaplan Dağ Lokantası, Tel: (0232) 512 66 52 veya (0232) 511 22 55
Hürmüz Hanım’dan ceviz krokan tarifi Tire’nin Kaplan Dağ Lokantası’nın iki özel tatlısı karpuz kabuğu reçeli ile ceviz krokan.
Hürmüz Çakır diyor ki, "Eski insanlar o kadar tutumlu imiş ki, karpuz yerken kabuğunu ve çekirdeğini atmazlarmış. Çekirdek kurutulur, kavrulur, yenirmiş. Kabuğu ise kireç kaymağı suyuna yatırıldıktan sonra reçel yapılırmış."
Hürmüz Çakır’ın karpuz kabuğu reçeli, sapsarı, şeffaf, cam gibi, kıtır kıtır ve pek lezzetli.
Gelelim ceviz krokanın tarifine.
Teflon tavaya azıcık tereyağı dökülür. Tereyağı çıtırdamaya başlayınca tavaya bal ilave edin. Yağ ve bal karışımı fıkırdarken, tavaya kuru cevizleri atın. İstediğiniz kıvama gelinceye kadar çevirin. Cevizler biraz kavrulur. Üzerleri bal ile kaplanmış olur. Tavadan cevizleri çıkarıp, bir mermerin üzerine veya bir tepsiye, birbirinden ayrı gelecek şekilde dizerek soğumaya bırakın. İşte size ceviz krokan. Fındık veya badem ile de yapabilirsiniz. Sıcak cevizleri dökeceğiniz zemini hafif yağlarsanız, yapışmaz. Krokanları kapalı kavanozda saklayın.
PAZAR