Pazar“Bugün görücü usulü evlilikler sosyal nitelikli ırza geçmedir”

“Bugün görücü usulü evlilikler sosyal nitelikli ırza geçmedir”

31.08.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

Cinsel sorunlar uzmanı nöropsikiyatr Haydar Dümen: “Bugün görücü usulü evlilikler sosyal nitelikli ırza geçmedir. Aile veriyor, kadın da istemiyor. Belki yüreğinde başka bir aşk var. Bu tür evlilikler çürüktür ve bu evliliklerden doğacak çocuklar en şanssız çocuklardır”

“Bugün görücü usulü evlilikler sosyal nitelikli ırza geçmedir”

Google, 2008 yılında en çok porno sözcüğünü arayanların Türkler olduğunu duyurunca hemen aklımıza Haydar Dümen geldi. Randevu almak için aradığımda telefona çıkan yardımcısı, “Üzgünler, daha sonra arayın” dediğinde ne olduğunu anlayamadım. Ama ertesi gün Haydar Dümen’in Selimpaşa’daki yazlığına gittiğimizde üzüntünün nedeni ortaya çıktı: Çok sevdiği kargasını kaybetmişti.
Evet, Haydar Dümen karga besliyormuş yıllardır. Sadece karga da değil. Evde evcil kirpiler de var. Birinin adı Mutki, yani mutlu kirpi... Çağırıyorsunuz geliyor, sahibinin elinden kendisi için özel olarak toplanmış karafatmaları yiyor. Evin gelene geçene havlayan köpeği ise kirpiyi görünce saklanacak delik arıyor çünkü ne dokunabiliyor ona ne de ısırabiliyor.
Dümen’in yazlığı tam deniz kenarında. Büyükçe bir bahçesi ve havuzu da var. Biz gittiğimizde salçalar serilmişti masaya. Kahveler, limonatalar eşliğinde konuştuk. Açık söyleyeyim bu kadar ciddi ciddi konuşan birini beklemiyordum karşımda. Posta gazetesindeki yazılarını görünce nasıl bekleyebilirdim ki? Meğerse iki Haydar Dümen varmış; biri karşımdaki biri gazetedeki. Nereden mi anladım? Asistanına bizim yanımızda köşe yazısını yazdırırken. Telefonda ona okunan mektuplara hiç duraklamadan, tıkır tıkır, alıştığımız matrak cevaplarından verdi. “17 yaşındayım, günde yedi kızla birlikte oluyorum” yazan gence “Ben 77 yaşındayım, beyaz saçlarımı savursam yediden fazlasını bulurum” deyiverdi mesela. Sonra dönüp ciddi ciddi Türkiye’nin cinsel sorunlarından söz etti. 

Google’da en çok porno arayan ülke olmamız neyin göstergesi?
Açlığın, estetik boyut noksanlığının ve bilgisizliğin. Bir de bakanın kendisinde olmasını istediği, hayal ettiği şeyleri somut olarak orada görmesinin. Yani sınırsız seks, kendisinde görmek istediği boyutta bir penis, çeşitli manipülasyonlara ve pozisyonlara açık bir kadın... Alıyor başka dünyalara götürüyor fakat bilmiyor ki kendi kuyusunu kazıyor. Çünkü o normal bir seks değil. Hiçbir duygusallığı yok.
Kendini buna kaptırdığında, pırlanta gibi karısı olan birçok adam, kadın yatak odasında beklerken içeride porno izliyor. Çünkü beyin ona programlı. Sen beyne flörtümsü, şiirsel, estetik toleranslar tanımazsan pornoya gider. 

Aşk olmadan seks olmaz diyenlerden misiniz yani?
Estetik olursa olur. 

Nasıl estetik?
Erotizm adileştikçe pornodur. Biri bacağını açıp bak burada ne var derse pornodur. Ama kendi kendine güneşlenen bir kadının bacağına bakan onu erotik bulabilir. İlkellik, iğrençlik noktasına geldiğinde pornoya kaçarsın; şiirsellik, estetik olursa pornoluktan çıkar. 

Sizce porno siteler sakıncalı mı?
Evet. Bence yasaklanmalı. Mahvediyor gençleri. Seks budur sanıyor; panik oluyor, psikolojik iktidarsızlığa uğruyor. Senin anlayacağın araba çok güzel, adamın ehliyeti yok, kaza yapıyor. Porno, zaman zaman başvurulması gereken, tıbbın önerileri içine giren, yemeğin sosudur. Karı koca da seyreder, hiç sakıncası yok. Ama takılıp kalırsan ruh hastalığıdır. 

Nasıl?
Porno tutkunlarının bir adım ötesi patolojidir, sapmadır. Asıl bomba ise şu... Bu tür tutkunların çoğunda bilinçaltına bastırılmış eşcinsellik vardır. Çünkü seyredilen eylemde, erkek cinsel organları da görüntüdedir. Ve tahrik öğesi olarak rol alır. Bir süre sonra beyin ona takılabilir.

Farkında olmadan mı?
Karıştırmayalım onu. Bu da yıllar sonra tercih ve eğilimlerde olumsuz etki yapar. En azından kadından soğutur. 

Evdeki bulgurdan olur yani...
Bak... Cinsellikte aç insan bütün kuralları deler.  Göz doymuyorsa bunun çarelerini arar. Nedir çare? Pornodur. Pornoya estetik boyutlardan geçseydi, yani bizim erkeğimiz okulunda, müzelerinde ta 500 yıl önce yapılmış çıplak kadın resimlerini görseydi böyle olmazdı.
Sonra da erkekler tahrik olmasın diyorlar. Olsun kardeşim! Motivasyondur bu. Tahrik olan adam hayata döner, canlanır, şiir yazar.

“Eğer kadın istemezse erkek cürmü kadar yer yakar”

Erkekler tahrik olmayacak diye kadınların özgürlüğü kısıtlanıyor ama.
Erkeklerin tahrik olmamasının çözüm yolu kadınları kapatmaktır diyorlar. Tahrik olmak beyinsel bir fonksiyondur, psikolojiktir. Tahrik olmak benim genetiğimde varsa kadını ne kadar kapatırlarsa kapatsınlar fark etmez. İzmir’de iki tepe var, adı Marilyn Monroe’nun memeleri. Adam ona tahrik oluyor. Çay bardaklarının beli dar ya, adam bana diyor ki kadının beline sarılır gibi oluyorum. Tahrik olan beyinse, istediği kadar giyinsin ben o kadını çıplak görürüm. O zaman kadını değil beyni giydireceğiz çünkü erkeklerde beyin çıplak. 

Neden hep erkeklerden söz ediyorsunuz? Tahrik erkeklerin tekelinde mi?
Kadının tahrik olması zaman zaman erkeği aşar çünkü anne olacak. Annelik içgüdüleriyle beslenir. O zaman erkekleri de mi kapatacağız? Eğer kadın istemezse erkek cürmü kadar yer yakar. Kadın karar vermeden olmaz. 

Kadına sorulmuyor ki fikri.
Türkiye’de düzen bambaşka. Bugün görücü usulü evlilikler sosyal nitelikli ırza geçmedir. Aile veriyor, kadın da istemiyor. Belki yüreğinde başka bir aşk var. Ben bilimin sözcüsüyüm, bu yüzden de istediğim gibi konuşuyorum. Flaş haber: Kadınlar seçimlerini kendileri yapmazsa soylar dejenere olur. Çünkü aşk çocukları güzeldir. 


“Bugün görücü usulü evlilikler sosyal nitelikli ırza geçmedir”




“Doktor, ne oluyor bu seks işleri?”

Türkiye’de seks deyince akla ilk gelen isim olmanıza çocuklarınız ne diyor?
İlk karımdan 35 yıl boşanamadım. İnsanın, 35 yıl boşanamadığı bir evlilikten olan çocuklarıyla bağı nasıl olur? Ayrı dünyalardayız. Hem benim cinsel konularla uğraşmamın dışarıdan hiçbir itici yönü yok. Çünkü geçmişten bugüne kadar magazin dünyasında bana ait bir iz yakalayamazsınız. Hiçbir zaman The Marmara’nın roof’unda çay içerken göremezsiniz. Hiçbir düğünde şarkıcının bana mikrofon uzattığını göremezsiniz. Öyle bir düzen kurmuşum ki, güvenilirliğin bundan ötesi olamaz. Ayrıca ben 1965-80 yılları arasından Taksim Hastanesi’nin asabiye şefiydim. Şimdiki halime bakma, hastanenin en yakışıklısıydım. 

Saçlarınız uzun muydu böyle?
Evet ve simsiyahtı. Favorilerim de böyle kalın kalın. 

Dikkat çekmek için mi saçlarınız uzun?
Hayır, eşim kesmeyeceksin diyor. Ben de kesmiyorum.

Bilim adamı imajı mı bu?
Hayır. 10 yıldır böyle. Benim de çok rahatıma gidiyor, berbere filan gitmiyorsun. Ayrıca kazıtsam ne olacak? Önemli olan bu değil ki. 

Peki, hastanenin en yakışıklısı olduğunuzu anlatıyordunuz...
Evet. Bir de konuşan ve yumuşak bir insanım. O tarihlerde bugünkü mankenlerin yerini şarkıcı, türkücü, film artistleri alıyordu. Ve o gün o kadınların hedeflerinde hastanedeki doktorlar vardı.

Neden?
Çünkü doktor demek hastanenin bütün fonksiyonlarına sahip insan demek. “Alo canım, teyzemin kızına bir kan sayımı yaptırıver.” Gel akşam bir viski içelim diye arıyorlardı. Ben viski içmem ki, bir parmak koy kafayı bulurum. O dönem aklına gelebilecek herkes geldi, sıraya girdi. Aynı gün değil tabii. Bir kere bile beraber olmadım. Ne olurdu olsam? Bugün karşıma çıkardı, “Yahu Haydar bey sen de şununlaymışsın” diye. Bugün sokakta kadınlar bana bakar, gözünü çevirmez. Bu bakış sempatidir.

Genelde bir doktor görünce hemen dert yanılır oram ağrıyor, buram ağrıyor diye. Size de ayaküstü soru soranlar var mı?
Her yerde, her dakika. Beni görenin aklına soru cevap geliyor zaten. Arabayla giderken kırmızı ışık yandı mı, camın yanında biri, tık tık. “Bir ilaç söyleyiver doktor bey, sen babasın” filan... Bir gün Alman Hastanesi’nin önünde bir adam sıkıştırdı, “Haydar bey şunu büyütebilirsin?” dedi. Dedim “Ben o işi yapsam şimdi buradan yürüyerek değil limuzinle geçiyordum”. Başka bir gün de bir adam beni gördü, “Ne oluyor bu seks işleri?” dedi. “Valla, şu ana kadar ben de anlamış değilim” dedim. 

“Bana gülen herkes kendi cinsel organını görüyor, o çağrışıma gülüyor”
Posta’daki köşenize gelen bazı sorularda sizi tiye aldıklarını düşünmüyor musunuz?
Düşünüyorum. Yüzde 10’u laf olsun, kafa bulsun diye yazanlardır.

Neden cevap veriyorsunuz?
Psikiyatrinin büyüklüğü buradadır. Hiç kimse benim kadar büyük psikiyatr olamaz. Çünkü ben kitapları aştım. Bir insan bir şeyi düşünüyorsa yapmış olması önemli değil. Bunu ifade ediyor ya! Bir kişi herhangi bir şey düşünmüşse ben bunu toplum değerleri açısından cevap verme niteliğinde görürüm. Ona verilecek dersleri de veririm, atılacak tokadı da atarım. Mutlaka da atıyorum. Bazı insanlar için de kendi çocuklarına söylemediğini ben söylüyorum. Aileyi koruyorum çünkü.
Bırakın ne isterlerse yazsınlar. Bu da bir nevi deşarjdır, gerilimi azaltır. Ruhsal bir mastürbasyondur. Bastırırsak o sözler bir biçimde eyleme dönüşür. 

“Posta’dan önce daha çok hastam vardı”

Peki o verdiğiniz cevaplar doktorluğunuza halel getirmiyor mu?
Bilimi sulandırmadan yaptığım için getirmiyor. Bilim dışı bir tek kelimemi bulun, diplomamı yırtarım. O güldüren 
sözler, özün üzerindeki renktir. Ne yapıyorum? Okunurluğumu kazanıyorum. 

İyi de ben böyle bir sorunum olsa size gelmem mesela.
Gelme. Zaten Posta’da yazmazken hastam daha çoktu. Yanlış anlama, laubali bulmuyorlar. Haydar bey yazardır, sorulacak cevap verecek zannediyorlar. İster gelsin ister gelmesin. 

Sizinle röportaja geldiğimi duyan herkesin yüzünde müstehzi bir ifade oluştu ama...
Gülen herkes kendi cinsel organını görüyor, o çağrışıma gülüyor. Benim gülünecek bir şeyim yok. 

İşin ciddiyetinin ikinci planda kalması sizi rahatsız etmiyor yani.
İstediği kadar kalsın, ben benliğimi koruyorum. Sokakta bana gülüyorlarsa gülsünler. Tıp adamıyım ben. Ne kaybederim ki? Şimdi bunları bilimsel terimlerle anlatsam ne olacak? Üçüncü gün mektup okunmaz, mesaj da yerine gitmez.

“Bugün görücü usulü evlilikler sosyal nitelikli ırza geçmedir”
“Annemle babama kargamın arkasından ağladığım kadar ağlamadım”
Benim köyümde ilkokul yoktu, başka köye gidiyordum. Ortaokul birinci sınıfa geçince Uşak’a gittim. Tek bir oda kiraladık. Sene 1942. Elektrik yok, radyo yok, oyuncak yok, masa yok. Günü nasıl geçireceğim? Bir kargam vardı. Karganın dilini öğrendim. Ondan sonra hep kargalarım oldu. Konuşturuyorum onları, “Anne” diyor, “Arap” diyor. Seni okuyan, sadık, hırsız, hain, bir gününü baştan sona oyalayan bir hayvan.
Dün ölen kargam, tavşanımdan mantar kaptı. Ona ağladığım kadar hayatımda ne anneme ne de babama ağladım. Akıl almaz biçimde, boğulur gibi ağladım. O karganın yerine bütün mal varlığımı alsınlar, al kargan geri geldi desinler, sıfırdan başlarım. Bu bir sevdadır.