02.04.2023 - 03:00 | Son Güncellenme:
Pek çok James Bond hayranı gibi, film yapımcısı Mat Whitecross’un “No Time To Die”ı izlemek için sinemaya gidişi, ertesi gün filmi yeniden izlemek için salona geri dönüşüyle sonuçlandı. “Filmi çıktığı gün izledim, muhteşem sonu beni çok etkiledi ve filmi tekrar görmem gerektiğini biliyordum,” diye söze başlıyor ve ekliyor Whitecross: “Filmin müziğini takdir etmek için gerçekten geri dönmem gerekiyordu.”
Saatler süren arşiv incelemesi
“No Time To Die”, Whitecross’u ve dünyanın dört bir yanından sayısız sinemaseveri mest ederken, Whitecross son projesi olan ve James Bond film serisinin 60. yıl dönümü kutlamalarının parçası olarak Prime Video’da yayınlanacak “The Sound of 007” belgeseli üzerinde çalışıyordu. Whitecross, belgeseli için araştırmalarına saatler süren arşiv malzemelerini inceleyerek ve yıllar boyunca filme katkıda bulunan önemli kişilerle yeni röportajlar çekerek devam etti. Bir yandan da film serisinin ikonik müziğinin öyküsünü 90 dakikalık kısıtlı süre dahilinde yakalamanın en iyi yolunu bulmaya çalışıyordu.
Whitecross, “Her şarkıya ve her partisyona ayrıntılarıyla girmek için 10 bölümlük bir televizyon dizisine ihtiyacınız var,” diye bahsediyor; “Ancak çok güzel bir final filmi olarak görev yapan ‘No Time To Die’ı izlerken, onu filmimizin omurgası olarak kullanabileceğimizi fark ettik. Hans Zimmer, Johnny Marr ve Daniel Craig gibi sanatçıların yanı sıra Billie Eilish ve Finneas O’Connell gibi birçok sanatçıya erişme fırsatımız oldu. Bu film sayesinde geçmişe dönerek yıllar boyunca James Bond serisini oluşturan anları zekice yansıtabileceğimizin farkına vardık.”
Hiçbir film serisi taklit edemez
Whitecross, “No Time To Die”ı ikinci kez izlerken, Zimmer’ın müziğe getirdiği yeniliklerden çok etkilendiğini belirtiyor: “Eşsiz siren sesini duyabiliyorsunuz; Hans, şarkıyı ve özellikle şarkıcıyı film müziğine dahil etmiş. Daha önce kimse şarkıyla böyle bir şey yapmamıştı. Bunun şarkı için harika bir kullanım tarzı olduğunu düşünüyorum.” Whitecross’un “The Sound of 007” belgeseliyle, 25 resmi filmden oluşan serinin müzikal yapısının tamamına yer vermesi imkansız olsa da, izleyenler zengin ve ödüllendirici bir yolculuğa çıkıyor. Aynı zamanda Whitecross en ikonik parçaları keşfetmeye davet ediyor: “David Arnold, Bond şarkılarının başlı başına kendi içinde bir müzik türü olduğunu söylüyor ve bu tür lounge, swing, new wave ve hatta Jack White ile punk estetiğine kadar her şeyi kapsayacak kadar geniş,” diyerek ekliyor; “Bond filmlerine, Shirley Bassey ve Matt Monro’dan Billie Eilish’e kadar, müzik tarihindeki en iyi pop müzisyenlerinin çoğu dahil. Hiçbir film serisinin bunu taklit etmesi mümkün olmayacak.”
“Ulusal marş hakkında konuşmaya benziyor”
Whitecross’un filmi, James Bond şarkıcıları ve söz yazarlarından harika bir dizi röportajı da içeriyor ve “The Sound of 007”nin en unutulmaz anekdotlarından bazıları onların hikâyeleri aracılığıyla ortaya çıkıyor. Duran Duran ve John Barry’nin “A View To A Kill”de zaman zaman zorlu ilişkilerinin sırlarını paylaşmaları, Nancy Sinatra’nın “You Only Live Twice”ı kaydetmek için stüdyoya adım atmasının hayatının en korkutucu anlarından biri olduğunu hatırlaması gibi samimi ve dokunaklı anlardan, Barbara Broccoli’nin potansiyel bir iş birliği hakkında Amy Winehouse ile yaptığı görüşmesini paylaşması gibi çok eğlenceli hatıralara yer veriliyor.
Whitecross, James Bond şarkıları hakkında konuşmanın ulusal marş veya bir türkü hakkında konuşmaya benzediğini söylüyor: “Hiç yazılmamışlar gibi geliyor, sanki her zaman oradaydılar. Her şarkı kendi zamanına ait ama aynı zamanda Bond’u da yansıtıyor. Onu zamansız yapan farklı unsurların bu birleşimi var. Şarkılar ve müzikler, zamanda bir anının enstantanesi ve bu tarihteki başka hiçbir film serisi için geçerli değil.”