02.09.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Koff Animasyon’u önce Zeki Müren için yaptıkları “Zeki” filmiyle tanıdık. Bir çizgi film yarışmasına katılmak için hazırladıkları filmin halk jürisi için YouTube’a yüklenmesiyle bir anda herkesin haberdar olduğu bir ekip onlar. Dört dakikaya uzun ve çalkantılı ömürleri sığdırmakta mahirler. İlk filmleri “Zeki” ile birlikte kemik bir takipçi kitlesine de ulaşan ekibin başındaki isim Gökhan Okur, Koff Animasyon’un yola çıkış hikayesini şöyle anlatıyor: “Koff Animasyon’un kurulması akıllı tesadüflerin eseri diyebilirim. Freelance işler yaptığım bir zamanda tek başıma yapamayacağım boyutta bir iş alınca o dönem hocalık yaptığım Maltepe Üniversitesi’nden iki öğrencimi davet ettim. Projede güzel şeyler ortaya çıkınca öğrenciler de gitmek istemedi. Biz de bu birlikteliği ete kemiğe büründürme ihtiyacı duyduk ve Koff Animasyon’u kurduk.”
“Çarpıcı hikayeleri seçiyoruz”
Yapım şirketi şu ana kadar Zeki Müren, Müslüm Gürses, Süleyman Seba ve Müzeyyen Senar gibi dört efsane ismin hikayesini bizlere anlattı. Artık aramızda olmayan bu isimlerin seçilmesinin ve filmlerde hikaye edilme şeklinin bir nedeni var elbette. Bu filmlerde yönetmen koltuğunda olan Okur bize bu nedenleri şu şekilde anlatıyor: “Bu isimleri kendimizle olan ilişkisine göre seçiyoruz aslında. Zeki Müren dinlerim. Müslüm Gürses yabancı şarkıları yorumladığı albümüyle çok içime işledi. Genelde hayat hikayeleri çarpıcı olan insanları seçiyoruz. Seba bu dörtlü içerisinde çok farklı bir yerde duruyor. Şu anda yaşayamayacağımız bir gelenekten geliyor olması heyecan vericiydi. Artık hayatta olmayan insanları seçmemizin nedeni hikayelerinin bitmiş olması. Hayatta olan efsane isimler için de filmler yapacağız ama buna farklı bir format düşünüyoruz.”
“Müzeyyen” filmine gelene kadar Koff Animasyon bize üç erkeğin hikayesini anlatmıştı. “Müzeyyen” filmini anlatırken Okur bize ‘küçük bir sır’ veriyor: “Koff Sinematik Evreni’ni kurmak istiyoruz. Bizim için Müzeyyen Senar yüz yıl boyunca bu işin içinde olması nedeniyle bu evrenin merkezinde. Filmimizde bir sahnemiz var, dünya Müzeyyen Senar’ın etrafında dönüyor. Bu ona bir gönderme aslında. Bundan sonraki filmlerde de Müzeyyen Senar ile ilgili göndermeler göreceğiz. Aslında bütün filmler birbiriyle bağlantılı. “Müzeyyen” filmindeki astral ruha dönüşen Müzeyyen’i biz “Zeki” filminde görüyoruz. “Müslüm” filminde gördüğümüz Mazlum karakteri “Müzeyyen” filminde de görünüyor. Faz faz gidiyoruz ve her faz beş film olacak. Üçüncü ya da dördüncü fazın sonunda Atatürk filmi yapacağız. Buralarda birleşen her şey Atatürk’e gidecek.
“Hani biz marjinaldik?”
“Müzeyyen” filminin çalışmaları esnasında kadın sanatçılarla ilgili çarpıcı bir durumu da keşfetmiş ekip. Yönetmen Okur durumu şu sözlerle ifade ediyor: “Müzeyyen filmi üzerinde çalışırken şunu anladık, Türkiye’de kadın sanatçıların hayatlarına dair iniş çıkışlar hiç paylaşılmamış. Onlar hep bir koruma kabuğunun içinde tutulmuşlar. Olumsuz şeylerde hemen itibarsızlaştırma durumu yaşanmış. “Müzeyyen” filmini yaparken şunu keşfettik; muhteşem, çılgın bir hayatı var. Radi Dikici’nin kitabından okuduklarımızdan ve birebir sohbetlerimizden biliyoruz bunları. ‘Hani biz marjinaldik?’ dedirtecek ama biz bunu hiç bilmiyoruz. Müzeyyen Senar filmi anlatma biçimimiz nedeniyle diğer üç filmimize göre daha soyut kalıyor. Gazino dünyasına giriyor, büyük paraların döndüğü başka türlü ilişkilerin yaşandığı bir yerde onunla birlikte çalışan pek çok insan var fakat Müzeyyen Senar kendini o girdabın içine sokmuyor. Bunları başarırken yaşadığı acayip hikayeler, eşleriyle yaşadığı sıra dışı durumlar var. Müzeyyen Senar çok güçlü bir kadın. Savaştan çıkılmış, Cumhuriyet yeni kurulmuş. Senar bu koşullarda radyolara giriyor, gazinolara giriyor, hocalardan ders alıyor.”
Okur, filmini yapmaya karar verdikleri ismi anlatmak için hep o ismin sevdalısını aradığını belirtiyor. “Müzeyyen” filmini de sanatçının sevdalısı Yuvacan Atmaca ile yapmış. Filmde bize Müzeyyen’i anlatan sözler Atmaca’nın kaleminden çıkmış.