21.02.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
Elif Berköz Ünyay
Ata Demirer’in Vedat Milor hayranlığına birkaç hafta önce Twitter’da şahit oldum. Arka arkaya onunla ilgili twit’ledi: “Dünyada Vedat Milor kadar tatlı bir herif var mı ya?” ve “Birkaç tavsiyesini uyguladım, Topaz’daki ahtapot fümeyi hâlâ hatırlarım offf offff”.
Demirer, “Vedat Milor bizi yemeğe götür” twit’ini yazarken tabii ki bunun gerçekleşeceğine ihtimal vermiyordu, bir temenniydi bu sadece. Hayalini, gerçek kılmak bana düştü. Uygun tarihi ayarlama konusunda defalarca konuştuktan sonra gün belirlendi. Eee peki hangi lokantada yemek yenecekti? Demirer, seçimi işin ehline, Milor’a bıraktı.
Milor’un “Türkiye’deki tek gerçek İtalyan lokantası” dediği Moda’daki Fauna’da, yemek servisinin noktalandığı saatte buluştuk ki restoranda sadece biz olalım.
Milor ve Demirer tanışmalarının ardından yemek muhabbetine hızlıca giriş yaptılar. Ata Demirer avladığı kalkanı hemen akşamında nasıl pişirdiğiyle başladı söze. Milor kalkanın biraz yumuşaması gerektiğini, bir-iki gün bekledikten sonra hazırlanmasının daha doğru olacağını söyledi.
Sonrasında bol kahkahalı, yemek soslu söyleşi soru-cevaptan çok, ikilinin muhabbetine göre aktı...
Ata bey siz, Vedat Milor’un sıkı hayranısınız. Tavsiye ettiği lokantalara gözünüz kapalı gider misiniz?
Ata Demirer: Giderim. Benim için şahane bir an bu çünkü Vedat beyi deli gibi seviyorum, sıkı takipçisiyim. Topaz’dan beri izini sürüyorum. Gösterilerim nedeniyle şehir şehir geziyorum. Vedat bey nereye gidip beğendiyse orada yemek yemeye çalışıyorum.
Vedat Milor: Ama Topaz bozulmuş, öyle diyorlar. Benim NTV’deki programda iyi not verdiğim ancak seyircinin “Siz
önerdiniz diye gittik ama bu lokanta övgünüzü hak etmiyor” dediği mekanlara baskın yapmayı düşünüyorum. Hiç haber vermeden çekime gitmek bana özel hazırlanmalarını engelleyecektir.
Vedat M.: “Yönetmen olamamak içimde ukdedir. Ailem istedi, iktisat okudum”
Ata D.: “Tadı Damağımda”yı izledikçe bu programdan bir film yapma iştahım kabarıyor. Sizin performansınız egzajere edilerek şahane bir komediye dönüşebilir. Cüretimi mazur görün, örnek vereyim mi?
Vedat M.: Tabii tabii, buyurun.
Ata D.: Programda şöyle bir durum oluyor, siz yemekleri yerken “Evet, evet” diye yorum yapıyorsunuz. Sıra not vermeye geldiğinde “Mutfak benden 2 puan alıyor” diyorsunuz. Doğrusu bu tabii, biz de bu halinizi seviyoruz ama durum bir yandan da mizahı çağrıştırıyor. Peter Sellers’a falan yakışacak bir performans çıkar programdaki hareketlerinizden.
Ata bey siz restoran seçimini Vedat beye bıraktınız. Yarı Bozcaadalı olmanızdan ötürü biz sizi rakı-balıkçı biliyoruz. İtalyan mutfağı damak tadınıza hitap eder mi?
Ata D.: İtalyan mutfağını da şaraplarını da severim. Rakıyla büyüdük biz, babam denizciydi. Benim İtalyan yemeklerine ilgim yönetmen Federico Fellini’nin filmleriyle başladı. Orada kurulan sofralarla ilgimi çekti İtalyan mutfağı.
Yaş büyüdükçe kafam içkilerle ve yemeklerle sinema bağlantısı kurmaya başladı. Tuhaftır. Yoksa iriliğime kılıf mı arıyorum?! Gerçi şu anki boyutlarımla bir kılıfa girecek gibi de değilim.
Vedat M.: Ata bey biliyor musunuz, ben yönetmen olmak istiyordum gençken. Lisedeyken en büyük hayalim buydu. Okulum Galatasaray Lisesi’ni kırıp sinemada film izlemeye giderdim. Yönetmen olamamak içimde bir ukdedir. Ailem çok karşı çıktı diye iktisat okudum. Ne yazık ki aileme karşı direnç gösteremedim. Şimdi okuduğum işi bıraktım, yapmıyorum. Demek bir yerde patlak veriyor.
İtalyan mutfağı konusuna dönersek, Fauna’yı seçmemin nedeni gerçek bir İtalyan lokantası olması. İtalyan mutfağını seviyorsanız doğru adres burası. Doğal malzemeler kullanıyor, her malzemenin hakkını veriyor ve küçük rötuşlarla süslüyor. Bizdeki İtalyan lokantalarının pek çoğu uydurma. Mesela çok popüler olan Mezzaluna da Papermoon da iyi değiller. Çok vasatlar.
Ata D.: “Bozcaada’nın karidesini iyi pişirebilen kimseyi bulamamak ne kötü”
Ata D.: Bozcaada ile ilgili üzüldüğüm bir konuyu aklıma getirdi bu muhabbet. 26 yıldır yazlarımı Bozcaada’da geçiriyorum. Adanın böceği ve karidesi çok güzel. Bu kadar güzel malzemelerin çok daha iyi pişirilebileceğini bilip de onu yapana rastlayamamak çok kötü. Bir şişman olarak bu duruma çok üzülüyorum. Bunu düşünüp ağlıyorum (Gülüyor).
Bu arada, bu lezzet dakikalarını kaçırmayayım diye bugün kahvaltıdan sonra hiçbir şey koymadım ağzıma. Bu yüzden ekmek de banıyorum zeytinyağlı enginara.
İstanbul’daki favori lokantaları
Ata Demirer
- Dokuz (Ece)
-La Brise (Asmalımescit)
-Yakup
-Kantin
Vedat Milor
-Konyalılar Etli Ekmek
-Fauna
-Dokuz (Ece)
-Gaja
-Mimolett
-Balıkçı Kahraman
-Özsu (Kurtköy)
-Ogün meyhanesi (Yeşilköy)
Mönüde ne vardı?
1. Taze naneli, pırasalı enginar
2. Sebze çorbası
3. Kuzu incik
4. İsli ravyoli
5. Fıstıklı rulo baklava
6. Espresso
Ata D.: “Âşık oldum, zayıfladım. Sonra aşkın yerini lakerda, kalamar, ahtapot ızgara aldı”
“Diyelim ki turne için Adana’dasın, gösteriden sonra Yüzevler kebapçısı seni bekler. Turnelerde 30 kilo aldım. Her kentte yemekleri Pacman gibi yiye yiye ilerledim”
Ata bey siz 6,5 kilo doğmuşsunuz, çocukluğunuzda da kiloluymuşsunuz. Konservatuardaki fotoğraflarınız yayımlandı geçenlerde. İp gibi inceciksiniz. O dönemde ne oldu da zayıfladınız?
Ata D.: Âşık oldum. İnsan âşıkken zayıflar. Sonra aşkın yerini lakerda, kalamar ve ahtapot ızgara aldı, bu hale geldim.
Sahneden indikten sonra geceleri gittiğiniz kokoreççi, işkembeci, kebapçı ne kadar sorumlu bu kilolardan?
Ata D.: Çocukluğumda da kiloluydum ama üniversitede zayıflamıştım. Gösterilere başladıktan sonra yine kilo aldım. Gece yemek zararlı ama yemek zorunda kalıyoruz. Gösteriden önce hafif yemelisin ki seni sahnede rahatsız etmesin. Gösteri bittiğinde miden kazınıyor, sahnede harcadığın enerjiyi de hesaba kat. Diyelim ki Adana’ya gittin, ekip diyor ki “Çocuklar gösteriden sonra Yüzevler bizi bekler.” Gösteri de güzel geçmiş, o günü masaya yatırıyoruz, sohbet, muhabbet, yemek derken bir bakmışsın iki metrelik kebap mideye inmiş.
Ben eski gösterimi dokuz kez oynadım. 450-500 gösterilik turne yaptım. Turnede
30 kilo aldım. Yani turne başına 250 gram düşüyor. O turnelerde Türkiye’nin şehirlerindeki yemekleri Pacman gibi yiye yiye ilerledim.
Vedat M.: Ata beyin bu anlattıkları bana pek yabancı sayılmaz. Babam tescilli çapkındı. Ancak uçan ya da kaçan kurtulurdu ondan. Babam annemden sonra oyuncu Gül Gülgün’le evlendi. Piyeslerden sonra geç saatlerde bizim evde toplanılırdı, yiyilir içilirdi. Gökçer’ler, Gazanfer Özcanlar.... Sonra babam Gülgün’den ayrıldı, o dönem de kapandı.
Vedat M.: “Eşimin yaptığı porçini mantarlı ve üç peynirli omlet çok lezzetlidir”
Ne kadar sıklıkta mutfağa girersiniz?
Ata D.: Arkadaşlarıma ziyafet vermek istediğimde girerim mutfağa. Balık, deniz mahsulüdür mönüm. Onun dışındaki yemekleri annem hazırlar. Çılgın güzellikte yemek yapar. İki apartman yanımda oturuyor. Ne pişirirse bana da getirir.
Vedat M.: Bizim evde yemek pişmez pek. Ben dışarıda yiyorum iş icabı. Eşim de çok yemek yiyen biri değil. Akşam yemeğinde hafif şeyler yemeye çalışıyoruz. Evde kağıtta balık, salata, makarna, ızgara bonfile falan yaparız. Eşimin porçini mantarlı ve üç çeşit peynirli omleti çok lezzetlidir.
“67 mil yaparsak ödülümüz Bay Nihat’ta yemek olsun”
Ata Demirer: “Öyle göstermemesine rağmen karbonhidratlara düşkünlüğüm pek yok. Ben mezeciyim. Arkadaşlarla tekneyle yaptığımız seyirlerin çoğu maalesef bir süre sonra yarışma programına dönüşüyor.
“67 mil yaparsak ödülümüz Bay Nihat’ta yemek olsun” ya da “Eski Foça’daki Celep Restaurant’a şimdi kanal karidesi gelmiştir. Şu kadar sürede varırsak karidesler midede” gibi. Bunlar da kilo aldırtıyor ama Allah güzel şeyler yaratmış, ne yapayım?”
“Sevişme sahnesi çekmek ve gerçekten sevişmek kadar birbirinden farklı”
Vedat Milor: “Bir lokantaya programı çekmek için gitmekle bundan bağımsız olarak gidip yiyip içmek arasındaki fark o kadar büyük ki... Bunu en iyi anlatacak örnek şu olabilir: Bir kadın oyuncuyla sevişme sahnesi çekmekle, o kadınla gerçekten o işi yapmak arasındaki fark gibi.”
Ata D.: “Bize gelin, annem elleriyle hamur açsın, sizinle birlikte hingel yiyelim”
Vedat M.: Ata bey zeytinyağını nasıl buldunuz?
Ata D.: Beğendim. Bozcaada’da kendi zeytinyağımızı kendimiz yapıyoruz. Zeytinliğimizden gelen zeytinlerle. Şu an evde 450 kilo zeytinyağı duruyor. Kime vereceğimizi düşünüyoruz.
Vedat M.: Ben seve seve alırım. Ata’nın aksine ben pek de aç değilim. İki çekimi bitirip geldim buraya. Fauna üçüncü lokanta olacak yemeklerini tattığım.
Siz programda yemekleri pek bir iştahla yiyorsunuz, tabağınızı bitiriyorsunuz genelde. Çekim bittiğinde yer kalıyor mu diğer öğünlere?
Vedat M.: Çekimler genelde öğleden sona yapılıyor. Eğer o gün çekimim varsa sonrasında bir şey yemem. Belki bir salata ve bir kadeh şarap. Mesela bugün gittiğim çekimde çiğbörek ve mantı yedim. Yer kalmadı.
Ata D.: Benim annem güzel mantı yapar. Ahıska Türklerinden bizim sülale. Bizim oraların mantısına hingel denir.
Vedat M.: Ne farkı var bildiğimiz mantıdan?
Ata D.: Daha büyük ve bohça şeklinde. Ben çocukluğumdan beri yerim. Yiye yiye bu hale geldim.
Vedat M.: İstanbul’da hıngel yiyeceğimiz yer var mı? Gidip çekelim program için.
Ata D.: Valla bildiğim bir yer yok. Bize gelin, annem elleriyle açsın hamuru. Yiyelim birlikte.
Vedat M.: Programda onu da yapmak istiyorum aslında. Bazı yöresel yemekleri Anadolu’daki evlerde tadabilirim.
Ata D.: Yok yok siz bu formatta devam edin (Gülüyor). Benim gibi gittiği yerlerde iyi lokanta arayanlara referans oluyorsunuz.
“Eyyvah Eyvah” ev yapımı yemek tadında bir film
Senaryosunu yazdığınız ve başrolünü oynadığınız, 26’sında vizyona girecek “Eyyvah Eyvah”ta bizi ne bekliyor?
Ev yapımı yemek tadında bir film. Geyikli’de yaşayan ve klarnet çalan bir adamın hikayesi “Eyvah Eyvah”. Başroldeki Demet Akbağ’ın komedi oynadığı ilk sinema filmi bizimki. Demet daha önce komedilerde dram oynadı çünkü.