02.12.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
Rasul Buksur / Teknoloji Masasi
Ölümünün birinci yılında ortaya çıkan “Venus” adındaki tekne, nasıl sürüldüğü henüz çözülmese de aykırı tasarımıyla efsanenin adına yakıştı gerçekten. Ben keşke kanseri yenseydi de ölmeden bir de uzay gemisi tasarlasaydı diyenlerdenim. “Venus”ten sonra hâlâ umudumu yitirmiş değilim.
ABD’de teknolojinin mabedi Kaliforniya’daki Silikon Vadisi’nde bir dönem girişimcilerin en moda hobilerinden biri roket ve uzay projeleri haline gelmişti. Kaliforniya sınırları içindeki Vadi’ye bir hayli yakın Movaje Çölü’nde hafta sonları kemik gözlüklü bermuda şortlu bir sürü ‘geek’ girişimciyi roket denemesi yaparken görebiliyordunuz. Büyüklere oyuncak gibi algılansa ve çoğunda öyle de olsa bunlar arasından hobi sınırlarını aşıp işi ciddi ciddi uzay şirketi haline getirenler oldu. Örneğin, PayPal’ın kurucularından Elon Musk, kurduğu SpaceX şirketi ve kendi geliştirdiği roketleriyle şimdi NASA için uzaya yük taşıyor, yakında insanlı uçuşlara başlayacak.
Vadi’nin efsane ismi ve teknolojik ürün tasarımı konusunda ‘guru’ kabul edilen Steve Jobs ise bu konuya açıkçası hiç giremedi. Bilimkurguya meraklı bir teknoloji editörü ve yıllardır Steve Jobs’ı izleyen biri olarak bu konu içimde bir ukdedir. Keşke Apple ve Steve Jobs gibi yaratıcı bir ekip uzayla ilgilenseydi. Ama Venus teknesini görünce hiç belli olmaz diye kendimi kandırıyorum.
Uzay ve sonsuzluğa giden tekne
Devlet ve onun desteklediklerinin dışında özel şirketlerin uzay macerası bir hayli yeni sayılır.
1996 yılında açıklanan bir yarışma ilgiyi bir anda buraya çekmişti. Tasarladığı uzay aracı veya roketiyle Dünya’nın 100 kilometre yukarısına, hemen yerçekimsiz bölgeye kadar çıkarıp indirmeyi başaran ekibe tam 10 milyon dolar ödül verilecekti. Tamamen özel girişimcilerin tasarımlarıyla yapılacak yarışa ilgi büyük olmuştu. Yarışma ‘siber uzay’ın kovboyları için gerçek bir uzay macerasına dönüştü. Ansari X Price Vakfı tarafından düzenlenen yarışı, 2004 yılında yine bir yazılım şirketi Microsoft’un kurucularından Paul Allen’ın fonladığı ve Burt Rutan’ın tasarladığı uzay gemisi kazandı.
İşte tam da o günler Steve Jobs teknoloji ve uzay dışında bambaşka şeylerle boğuşuyordu. Vadidekiler Movaje’de filtre kahvelerini yudumlarken
1997’de batmak üzere olan Apple’a geri dönmüş, bir yandan şirketi nasıl kurtaracağına kafa yoruyordu. 2004’te Paul Allen’ın roketi ödülü kazanınca heyecanlandığı kesin. Kazanan roket Space One Ship, tasarıma düşkünlüğüyle bilinen Steve Jobs’ın kesinlikle ilgisini çekmiştir. Ama uzaya doğru giden roketleri izlerken aklında çok ama çok daha önemli bir konu vardı. Kendi hayatı ve ölümü.
Robot gemi
Jobs, 2003 yılında pankreas kanseri olduğunu öğrenmişti ve Vadi roket yarıştırırken o ölümle karşı karşıya kalmıştı. Kansere rağmen Apple’la bilgi ve iletişim teknolojileri dünyasını sarsacak işlere imza atmayı sürdürdü. Müzik çalar iPod rüzgarı tüm gücüyle eserken kalan sekiz yılının önemli bir mesaisini iPhone ve iPad’in yaratılmasına harcadı.
Steve Jobs kanserle savaştığı son beş yılında klasik teknolojik ürünlerin dışında uzayla olmasa da iki önemli projenin üzerinde çalışmıştı. Resmi otobiyografisini yazan William Isaacson’un kitabından öğrendiğimiz tekne ölümünün birinci yıldönümünde karşımızda duruyor. Yaşasaydı eminiz büyük bir tanıtım toplantısı yapıp yine Miyake tasarımı siyah kazaklarından biri ve kotuyla sahneye çıkıp tekne dünyasında yüzyıllardır nasıl ‘boktan’ tasarımlar olduğundan dem vurup kendi teknesi Venus’un devrimci, muhteşem yeniliklerine herkesi ikna etmeye çalışırdı.
Aslına bakarsanız Isaacson’un kitabından öğrendiğimiz kadarıyla 78 metrelik bu süper yat Venus, Steve Jobs’ın karısı Luarene’e bir veda ve teşekkür hediyesi gibi. Steve Jobs tekne yolculuklarına dayanamazmış, birçok tatili yarıda kesip uçakla yazlığına döndüğü çok olmuş. Çoğu zaman bunun temel nedeni, minimalist tasarım delisi Zen Budisti Jobs’ın teknelerin tasarımlarından nefret etmesiymiş. Ölmeden önce kitapta, “Bu tekneyi tamamlayamadan ölebileceğimi biliyorum” diyor: “Ölüp Lauren’e yarım kalmış bir tekne bırakabilirim, biliyorum, ama devam etmem gerek. Yoksa ölmek üzere olduğumu itiraf etmiş olurum.”
Venus, bakar bakmaz tasarımıyla hemen ilgi uyandırmayı başarıyor. Fransız tasarımcı Philippe Starck ile çalışan Jobs, tıpkı çoğu Apple ürünlerinde olduğu gibi alüminyum gövde, cam ve metalden üretmiş. Jobs bu üç malzemeyi de uzun yıllardır iyi tanıyor ve seviyordu. Mac’lerin kasası uzun yıllardır yekpare alüminyumdan üretiliyor. Şirket hem iPhone ve iPad ekranları için hem de Apple mağazalarındaki cam duvarlar için cam teknolojileriyle yakından ilgileniyordu. Bu alanda Jobs’ın üstünde bile patentler bulunuyor. Cam yine teknenin tüm yaşam alanlarında duvar yerine kullanılmış. Jobs, Apple mağazalarındaki taş yerineyse bu sefer tik ağacıyla ahşabı da ilk defa tasarım çizgisinin içine almış. Sanıyorum Steve Jobs’ın işlerinde Apple I’in ahşap kasasından bu yana ilk defa ahşap malzeme görüyoruz. Jobs, özgün ve az malzemeyle kolay kullanılan sade ve ilgi çekici ürün tasarımlarıyla ünlenmişti. Venus’un tasarımı bana göre Jobs’ın anlayışını çok iyi yansıtmış.
Teknoloji ve tasarım dünyası tekneye hayran kalsa da kurt denizciler tedbiri elden bırakmıyorlar. Birincisi teknenin sürüş sistemi sızan resimlere göre altı tane iMac ekranı ve önündeki birkaç kumanda aletinden oluşuyor gibi. Steve Jobs’ın bilgisayar dünyasında alemeti farikalarından biri uçtan uca tasarımdı. Yani donanımı da yazılımı da yerine göre servisleri de kendisi tasarlar ve başka şirketlerin kullanımına izin vermezdi. Bence Venus teknesinde de işte bu nedenle yenilikçi bir seyir ve sürüş sistemi düşünmüş olabilir. Venus OS yani bir tekne işletim sistemi bile planlamış olabilir mi? Ama bu kadar zor bir iş için ölmeden önce ne kadar vakti vardı bilemiyoruz. Venüs ile ilgili mevcut bilgiler arasında maalesef bunlar yok. Vadi’nin çocukları olarak gördüğü için sevdiği, ancak Android’i iPhone’dan çaldılar diye ortalığı yıktığı Google’ın robot otomobilinden de haberdardı. Teknesi için ölmeden önce konuk ettiği birkaç teknoloji girişimcisinden biri olan Sergey Brin’den robot otomobildeki kendi kendine seyir sistemi için yardım bile istemiş olabilir.
Ölümünden sonra olsa bile tasarladığı ürünlerle insanları şaşırtmayı başaran aslen Suriyeli bu dahi adam yaşasaydı ilk kişisel uzay gemisini yapardı eminim. Ama olsun, teknoloji gemisi suya indi bir kere, gerisi yerçekimi...
Bir Apple mağazasının kült olmuş cam merdivenleri. Venus’ün iç mekanında böyle bir merdiven olma olasılığı çok yüksek.
Venus nasıl gidiyor?
Motorboat & YachtIng dergisine de yazıyorum arada. Dergiden arkadaşlar “Steve’in teknesi ortaya çıktı, gördün mü?” dediler. Çok heyecanlandım. Tekne üzerine derin derin konuştuk. Evet, tasarım ilgi çekici. Ama bu tekne nasıl gidiyor, seyir performası nasıl, bilen yok. Ortada sadece altı tane
27 inç’lik iMac ekranı var. Tabii masaya doğru uzanan kabloyu tasarım delisi Steve Jobs görse sinirden çıldırırdı kesinlikle. Bu gemi nasıl yürüyor diye kafa patlattık biraz. Esprili ve en çok hoşumuza giden, Steve’in tekneyi evden iPad’le koltuktan bile sürebilecek şekilde yapmış olacağıydı. İşin şakası, teknenin iPad üzerinden kontrol edilme olasılığı uzak değil. Son dönem klasik dümen yerine joystick şeklindeki sürüş sistemlerini görmeye başlamıştık zaten. Steve Jobs acaba bilgisayardaki Mac OS X gibi, tekneler için bir işletim sistemi yaratmış mıdır? Sanmıyorum, ama aklına gelmiş olduğuna eminim. Eğer kanseri yenmeyi başarsaydı bu geminin Apple tarihinde ciddi bir etkisi olabilirdi diyorum.
Pazarlamanın yitimi mi, yeniden doğuşu mu?
Sosyal medyanın ortaya çıkışıyla şirketler pazarlama ve marka yönetimi konusunda bir kriz içine girdiler. Fatoş Karahasan’ın yeni kitabı bu krizi mercek altına alıyor
En yeni teknolojilerin, özellikle de internet teknolojilerinin insanların avucuna, cebine kadar indiği zamanlarda yaşıyoruz. Buraya nesiller içinde değil de birkaç on yılda gelmiş olmamız, bu konuya kafa yoran herkesi şaşkına çevirmeye yetiyor. Eskiden aile, iş, okul gibi fiziksel temas kurduğumuz ve telefon gibi birkaç ilkel araç (!) üzerinden yürüyen gündelik hayat, yeni tür ‘her an bağlantılı’ bireylerle yepyeni bir kültürel atmosfer yarattı. Gündelik hayat ve popüler kültür Facebook, Twitter gibi sosyal medyalar üzerinde şekillenirken geleneksel medyalar kendilerini sudan çıkmış balık gibi hissedebiliyor. İş dünyası, bilgisayarların ve internetin getirdiği nimetlerden uzun bir süredir yararlanıyordu. Üretim ve yönetim yazılımlarından müşteri ilişkileri yönetimine kadar derin bir külliyat çoktan oluştu. E-ticaret, iş dünyasına yeni ve sınırsız bir dünyanın kapılarını açtı. Ama sosyal medyanın ortaya çıkışıyla şirketler, pazarlama ve marka yönetimi konusunda derin bir kriz ve tedirginlik içine girdiler. Teknoloji camiasında dijital pazarlama konusundaki deneyimleriyle bildiğimiz ve halen akedemik faaliyetler yürüten Fatoş Karahasan’ın yeni kitabı “Taşlar Yerinden Oynarken Dijital Pazarlamanın Kuralları” işte bu krizi mercek altına alıyor. Okurlarına dijital pazarlamanın geleceğine hazır olmanın yollarını göstermeye çalışıyor. “Yeni düzen hayatın her alanında sürekli bir devinim içinde olmayı zorunlu kılıyor. Geçmişin kurallı ve planlı çalışma biçimleri belirsizliklerle dolu bir dünyayı yönetmekte yetersiz kalıyor. Kalabalıkların sesi yükseliyor. Kitle iletişim araçlarının gücü azalıyor. Otoritelerin iktidar alanı daralıyor” diyor daha ilk satırlarda... “Yaşanan büyük dönüşüm, 20’nci yüzyılda pazarlamanın yardımıyla büyümüş olan markalar dünyasının yapısını da sarsıyor. İnsanlar şirketlerden artık kendilerinin tüketiciler değil bireyler olduklarının farkına varmalarını talep ediyorlar. Sosyal ağlarda dostlarına yaşadıkları olumlu ve olumsuz deneyimlerini anlatarak birbirlerinin tercihlerini etkiliyorlar. Kontrol ve güç merkezleri dönüşüyor.” İşte manzara bu. İşin içine bir de teknoloji içine doğanlarla göçebeler denilen sonradan tanışanlar arasındaki çatışmayı ekleyin. Şirket yöneticileri ne olup bittiğini bile anlayamadan belki yüzlerce yıllık marka imajları yerle bir olmuş. Yurtdışında bu konuda yüzlerce kitap okumuş olabilirsiniz ama birçok yerel uzman yönetici ve girişimcinin kendi ağzından deneyimleri ve fikirleriyle de destek verdiği kitap birçok yöneticinin temel pazarlama kitaplarından biri olmaya aday. Kitabının kapağına gerçek dev bir QR kod yerleştiren Karahasan, hem tasarım olarak on ikiden vuruyor hem de dijital pazarlamanın sunduğu olanaklar dünyasına nefis bir örnek veriyor. Bu yazıyı okumakla uğraşmayın, gidin bir kitapçıya, akıllı telefonunuzdaki QR kod aplikasyonu açın, kamerayı raftaki kitabın kapağa tutun... Fatoş Karahasan, kısa bir videoyla karşınızda, kendi kitabını kendi anlatıyor. Bizim meslek gerçekten ölüyor kardeşim.
OYUNLAR
Heroes of Order & Chaos
Gameloft oyun şirketi World of Warcraft’a benzeyen bir mobil oyunu piyasaya çıkardı. Tablet ve akıllı telefonlarda online oynanan oyun iOS ortamında ilk çok oyunculu online savaş oyunu olarak değerlendiriliyor. Tema basit; dostları kurtar, düşmanları öldür. Android versiyonu çok yakında çıkacak. iPhone / iPad / Bedava
Tablette yıldız haritası
Bu ay Steve Jobs sayesinde uzay konusuna girmişken tabletlerin akıl almaz kolaylıklarından biri olan yıldız haritalarına değinmeden geçmeyelim. GoSkyWatch Planetarium bu alanda artık efsane.
Hem de ücretsiz. Galaksilere ve uzaya bu kadar kolay erişmek için binlerce sayfa harita basmanız gerekebilirdi. Karıştırdıkça yeni özellikler keşfedeceğiniz kapsamlı aplikasyonu iPad 2’nin dünyaya ilk tanıtımında demo için kullanılmıştı. iPad / Ücretsiz