Büyükada Rum Yetimhanesi kurtulur mu?
İstanbul Büyükada'daki 120 yıllık Rum Yetimhanesi, 1964'ten beri boş. Harabeye dönmüş, ha yıkıldı ha yıkılacak gibi duran bina için şimdi bir kurtuluş umudu doğdu. Avrupa'nın Tehlike Altındaki 12 Kültürel Mirası listesine giren bina, finalde 7 eser arasında yer alırsa, toplanacak fonlarla yeniden hayata döndürülebilir! Ay hadi inşallah!
Büyükada'yı gezmek isteyenlerin mutlaka uğradığı iki önemli yer var. Birincisi Aya Yorgi Kilisesi, diğeri ise Rum Yetimhanesi... Aya Yorgi'ye gitmek için upuzun bir yokuşu tırmanmak zorunda kalan ziyaretçiler sonunda muratlarına eriyor ve kiliseyi gezebiliyorlar. Fakat aynı şey Rum Yetimhanesi için geçerli değil. Buraya ulaşmak, sorun. Manastır Tepesi'ne tırmanmak gerekiyor. Ulaşınca içeri girmek de mümkün değil; çünkü özel mülkiyet ve haliyle yasak. Sadece tel örgülerin arasından bakabiliyorsunuz; ama ben şimdiden söyleyeyim, aslında o da sorun! Tel örgülerden üstünüzün yırtılmasını ve etraftaki köpek ulumalarını göze almalısınız...
Büyükada Rum Yetimhanesi'ne ben birçok defa gittim ama hiçbirinde içeri giremedim. Hem dediğim gibi yasak, hem de zaten çürümek üzere olduğu için Allah muhafaza bir adım atsanız kafanıza yıkılacak kadar hassas görünüyor. Metruk bina öyle boş ve sessiz ki, etraftaki köpek ulumalarıyla binanın korkunçluğu birleşince, hakikaten insan üç buçuk atmıyor değil yani.
Dünyanın en büyük ahşap binalarından biri olan Büyükada Rum Yetimhanesi'nde yaşanmış, anlatılınca insanın tüylerini diken diken eden bir sürü efsane hikaye var. Mesela bir uydurukçu teyzenin anlattığına göre, zamanında burada büyük bir yangın çıkmış. Bina çok zarar görmemiş ama bazı çocuklar yanarak ölmüş. Yangın sırasında öldü sanılan çocuklardan biri kuyuya düşmüş. Ama kimse onu bulamamış. Ve kuyuda ölmüş... Bu olaydan sonra kuyunun içinde hep çocuk sesi gelmeye başlamış... BIRRR!
Mülteciler soğuktan korunmak için binanın ahşap kaplamalarını söktüler
1903 yılında, Sultan Abdülhamit'in ve dönemin Rum Patriği'nin katıldığı bir törenle açılan Büyükada Rum Yetimhanesi 106 oda, bir büyük mutfak, dev bir kütüphane, 15 kişilik personelden oluşan ayrı bir yatakhane, ilkokul ve çeşitli meslek okullarından oluşuyordu. İlkokulda üç Rum, iki de Türk öğretmen ders veriyordu. Yetimhanede barınan kimsesiz çocuklar ilkokulu bitirdikten sonra, aynı yetimhane içindeki sanat okuluna gider, dışarıda kendilerine iş buluncaya kadar burada meslek öğrenirlerdi. I. Dünya Savaşı'na kadar tıkır tıkır işleyen bu sistem, sonrasında bozuldu. Kuleli Askeri Mektebi bu binaya yerleşmek mecburiyetinde kalınca çocuklar Heybeliada'ya taşındılar. Savaştan sonra da maalesef geri dönemediler. Zira bu sefer de binada, işgal kuvvetleri tarafından Büyükada'ya yollanan Rum mülteciler ve Rusya'daki Bolşevik Devrimi'nden kaçan Rus mülteciler barınmaya başlamıştı. Bu insanlar ne yazık ki soğuktan korunmak için binanın ahşap kaplamalarını söküp yakmaya başladılar; böylece binaya zarar verdiler.
1960'lı yıllarda Kıbrıs'ta yaşanan gerginlik nedeniyle Patrikhane'nin elindeki binaya el konuldu ve tamamen kapatılarak Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredildi. Büyükada Rum Yetimhanesi, o gün bugündür çürümekte... Her ne kadar 2007 yılında yeniden Patrikhane'ye devredilse de, ayakta kalması için hiçbir şey yapılmıyor.
İçeride ne var?
Bir rivayete göre Büyükada Rum Yetimhanesi'nin içinde hala piyano, öğrenci kayıtlarının bulunduğu büyük defterler, karneler, sıralar bulunuyor. Ben görmedim ama görenlerin yalancısıyım! Ve diyorlar ki; ahşap merdivenlerdeki oymalı trabzanlar çok etkileyiciymiş!
Yetimhanenin hayatta kalan öğretmenlerinden biri olan 82 yaşındaki Yani Kalamaris, “1955’te öğretmenliğe başladığımda 20’li yaşlardaydım. 192 öğrencim vardı. Onlarla bir aile kurmuştuk. Çocukların omuzlarından yetim hissini atmak istiyorduk. Ben çocuklarla yemek yerdim. Diğer hocalar bana kızardı. Bütün ada yukarı çıkardı, çocuklarla eğlenmek için. Lefter, Koço Kasapoğlu ziyarete gelirdi. Beraber futbol oynuyorduk. Okulda kunduracılık ve terzilik kısmı vardı. Çocuklar zanaat öğreniyordu. Pastacılık yapanlar da Avrupa’da profesör olanlar da oldu. Hepsi arayıp buradaki günlerini anıyorlar. Salonlar hep el işlemesiydi. Bir kuyruklu piyano kaldı orada. Çok duygulanıyorum, üzülüyorum. Orası kapandıktan sonra, iki manastırda eğitimi sürdürdük. Biz burayı piyano sesleri ve çocuk cıvıltılarıyla bıraktık. Bıraktığımız gibi geri almadık” diyor.
Rum Vakıfları Derneği Başkanı Laki Vingas ise, “1964’ten sonra yetimhanenin kaderi siyasetle boğuşmak oldu. Mülkiyet, Rum Patrikhanesi’nin adınaydı ama ‘tüzel kişilik değildir’ diye bir ifade vardı. Bu varsayımla tapusu iptal edildi. Bütün tartışma tüzel kişiliğinin olmamasından kaynaklandı. AİHM kararları, bu kararın tescili, tapunun iadesi gibi siyasal bir süreç geldi. 40 yıl süren bir dönem yaşandı. Bina büyük zarara uğradı. Devletin bazı kurumları burayı koruma altına alabilirlerdi. 2010’dan sonra da patrikhanenin maddi imkânı yoktu” diyor.
Umalım ki Büyükada Rum Yetimhanesi talihsiz bir yangın ile yok olmadan ve akabinde yerine yeni bir otel açılmadan şahane bir şekilde restore edilebilir. Gerçi 'restore' kelimesi bile korkutuyor beni artık. Bu konuda biraz gerginim ve Molatik yazarlarından Mert Taylan Pekdil'in şu yazısına sonuna kadar katılıyorum!..