1918 yılı gelip çattığında Türk tarihinin en kara günler yaşanmaya başlanmıştı. Osmanlı Devleti mağlup olmuş, düşmanlarıyla ‘barış’ yapmak zorunda kalmıştır. Sıradan bir barış değildir bu, adeta idam fermanıdır devletin. Önce Mondros sonra Sevr ile resmen olmasa da fiilen Osmanlı Devleti yok olmuştur. İngiliz, İtalyan, Fransız ve Yunan kuvvetleri Anadolu toprakları ve İstanbul’u işgal etmiş, düşman çizmeleri altında çiğnenmeye başlanmıştı.
"Geldikleri gibi giderler"
16 Mayıs günü İstanbul’dan hareket eden ve "Geldikleri gibi giderler" diyen Mustafa Kemal Paşa bir alevin ilk kıvılcımını o gün yakmıştı. Samsun’a vardığında ise Anadolu alevler içerisinde yanıyordu. Birileri harekete geçmek istiyor ancak ufak tefek kıvılcım olmaktan öteye gidemiyordu. 'Geldikleri gibi gitmesi'ni sağlayacak adımlar atıldı, kongreler toplandı, kararlar alındı, ordular toparlandı ve Türk’ün gücü yedi düvele gösterildi.
İşte 9 Eylül bir mücadelenin, kararlılığın, vatan aşkının, bağımsızlık sevdasının düşmana indirilen son yumruğuydu aslında. Yokluklar içerisinde geçen bir kahramanlık destanıdır. Sevr ile tarihten silinmeye çalışılan bir milletin üzerindeki toprağı temizleyip dünyaya “Ben varım!” demesidir.
O yüzden 9 Eylül sadece İzmir’in değil, Türklerin ve Türkiye’nin kurtuluş günüdür. Sadece dış düşmanlara değil, içerideki hainlere de atılan bir tokattır. O yüzden coşkuyla kutlamamız gereken bir gündür 9 Eylül.