Beşiktaş nasıl kuruldu? Beşiktaş'ın ilk renkleri neydi?
Türk sporunun en büyük kulüplerinden birisi de Beşiktaş’tır. Bir asırı çoktan deviren köklü ekip birçok başarıyı da tarihine altın harflerle yazdırdı. Peki, Beşiktaş nasıl kuruldu? Beşiktaş'ın ilk renkleri neydi? Bu defa da Beşiktaş’ın kuruluşuna Molatik olduk.
"Dünya yavaş yavaş futbolun etkisi altına girerken, bir jimnastik kulübü kurmak da neyin nesi?" denilebilirdi o dönemlerde. Bu cesaret ve nakış gibi işlenen bir özveri isterdi, inanç ve özgürlük isterdi. Bir avuç gencin bir araya gelmesiyle kurulacak olan bir kulüp, gelecek de için yeni umutlar yeşertiyordu.
Bir avuç Türk genci, suyun öteki yakasında bir araya gelecek bir kulüp kurma fikrini ortaya koydular. Osman Paşa’nın oğulları Hüseyin Bereket ve Şamil Beyler, babalarının Serencebey Yokuşu’ndaki konağın bir köşesinde “Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü”nü kurarak çalışmalara başlamışlardı. Ahmet Fetgeri, kardeşi Mehmet Ali Fetgeri, Nazım Nazif, Haydar, Behçet ve Tayyareci Fethi Beyler de bir araya gelerek kulübün doğup büyümesinde birbirlerine destek oluyorlardı.
"Türk kuvvetini yeniden diriltmek"
Kulübün kuruluş amacı; “Bir çöküş ve alçalma dönemine giren soylu neslimizin yok olmaması için lüzumu açık ve besbelli olan beden eğitiminin medeni ülkelerce kabul edilen akla ve fenne uygun usullerin uygulanmasıyla Avrupa’da atalar sözü haline getirilen Türk kuvvetini yeniden diriltmektir.”
Arabacılar – Arabalılar takımı
Türk spor tarihi içinde Beşiktaşlılara “Arabacılar Takımı” denmesinin nedeni, kulübün kurucularından Ahmet Fetgeri, Vala Somalı’nın Beşiktaş Spor Tarihi adlı kitabında şöyle anlatır: “Kulübün ilk kuruluş dönemlerinde her biri devrin ileri gelen kişilerinin çocukları olan paşazadeler, idman yeri olan Osmanpaşa Konağı’na gelip giderken Dolmabahçe Sarayı’nın arabalarından istifade etmeye başlamışlardı. Her hareketin dikkati çektiği ve göze battığı günlerde saray arabalarıyla haftanın muayyen günlerinde yapılan bu seyahatler, halkın arkadaşlarımıza “saray arabalılar” kısaca arabalılar gibi isimler takmasına sebep oldu. O zamanlar sıcak ve samimi bir ifadenin mahsulü olan bu tabirler, zaman geçtikçe rakip taraftarlarca istismar edilerek “Arabalılar” olarak değiştirilmiş olacak…”
Futbola da adım atıyor
Kuruluşu takip eden 8 kişilik yönetim kuruluna ek olarak sportif çalışmalarını yöneten öğretmenler kurulu kuruldu. Jimnastik kulübü olarak faaliyet gösteren kulüpte İsveç Jimnastiği, atış eğitimleri, halter, labut, baston ve piramit eğitimler, barfiks, ip, boks, eskrim, güreş, hokey, tenis, kürek ve daha birçok beden eğitimi yapıldı. O sıralar futbolun popülerleşmeye başlaması başlarda onları hiç cezbetmedi. Yaptıkları spor faaliyetleri gençleri dinç, zinde ve daha atik yapıyordu.
Beşiktaşlı gençlerin futbolla tanışması yine de fazla gecikmedi. Taşkışla’daki bir yangın nedeniyle Valideçeşme tarafına giden gençler, o bölgede futbol oynayan İngilizleri gördü. Oynadıklarını oyunu izleyip bundan oldukça etkilendiler. Hatta içlerinden Kâtip Tevfik, İngilizlerin onların tarafına doğru attığı topu kucaklayıp kaçmaya yeltendi. Hep birlikte topu getirip Valideçeşme’de Refik Osman’ın evinin bahçesine sakladılar. Tabii bu hemen futbolun oynanacağı anlamına gelmiyordu.
Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin kurulmasının ardından yaptıkları maçların adlarının duyulması, futbol konusunda herkese sempati kazandırmaya başlamıştı. Bu arada semtin iki takımı Valideçeşme ve Basiret de diğer kulüplere nazaran sempati toplamaya başlamıştı.
Beşiktaş’a futbolu Şeref Bey getirmişti. Şeref Bey Valideçeşme takımının kurucusuydu. Bu takımda çevrenin önde gelen isimleri olan Asım, Şair Kazım, Selahattin, Dr. Mehmet, Askeri Hakim Hakkı, Alaattin ve Şeref Beyler oynuyordu. Semtin diğer ekibi ise Münir Beyin başkanlık yaptığı küçük ve büyük Hakkıların, Nuri ve Rüştü kardeşlerin, Refik Osman, Ziya ve Hafız Mustafa’nın oynadığı Basiret takımıydı. Her iki takım arasında yaşanan dostluk, onların neden birlikte oynamayacağı fikrini de ortaya atıyordu. Çalışmalara başlandı, Valideçeşme ve Basiret kulüpleri futbol takımlarını bir kulüp kurulması uğruna Beşiktaş Kulübüne katıldı. Böylece tarih boyunca adı unutulmayacak yeni bir futbol takımı da kurulmuş oldu.
Kırmızı Beyaz'dan Siyah Beyaz'a
Kırmızı beyaz renkleriyle kurulan Beşiktaş futbol takımı, 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı nedeniyle spor faaliyetlerini iyice azaltmak zorunda kaldı. Önce Şeref Bey, vatani görevini yapmak üzere Yedek subay olarak Romanya’ya gitti. Sonra Beşiktaş takımından tam 8 oyuncunun ölümüyle sonuçlanan olaylar yaşandı. Savaş esnasında kulüp yağma edildi, belgeler dâhil birçok şey ortadan kayboldu. Yaşanan bunca kaybın ardından renklerini kırmızı beyazdan siyah beyaza çevirdiler.
Mütarekeden dönen Şeref Bey silinmeye yüz tutmuş kulübü yeniden ele aldı ve semtin gençleri ile birlikte savaş süresince bostan haline gelmiş statları düzeltip futbol oynanacak hale getirdi. O yıllarda Şeref Bey’in anlatımına göre hiçbir resmiyet kazanmamış olan “Cuma Ligi” oynayan kulüplerin kendilerinin oluşturduğu bir ligdi. Beşiktaş’ı da bu lige katmayı planladı fakat ligde bulunan takımların reddi üzerine ‘İstanbul Türk İdman Birliği’ne bağlı, ‘İstanbul Türk İdman Ligi’ni kurdu. Yine Şeref Bey’e göre ligin adı ne olursa olsun maçları başta bitiren kendini İstanbul Şampiyonu olarak görüyordu.
Sonunda lige katılan Beşiktaş futbol takımı, ligin başlarında aldığı başarılar ile kendini kanıtlamış oldu. Futbol serüvenine rakiplerine oranla biraz daha geç başlamış olsa bile, oynadığı futbolla kimseden geri kalmadığını kanıtlamış, İstanbul’un en büyük takımları arasına adını altın harflerle yazdırmıştı.
Atatürk ve Beşiktaş
Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa, Beşiktaş’ın Akaretler Yokuşu üzerindeki evinden seyrederken çalışmaları yöneten Ahmet Fetgeri ve Fuat Balkan’ı yanına çağırarak şu konuşmayı yapmıştır:
“Sizlerin ve sporcularınızın ciddi çalışmalarını, çeviklik ve maharetlerini uzun zamandan beri büyük bir zevkle, ayrıca dikkatle takip ediyorum. Sporda mahrum olan bir gençlik, nasıl ki vatan müdafaası sırasında etkili olamıyorsa, insan denen varlığın kafa yapısı da ne derece tekâmül ederse etsin, bedeni gelişmesi noksan ve yetersiz olursa, o vücut kafayı ileri götüremez, taşıyamaz.
Bugün bünyenizde toplayıp ilmi metotlarla yetiştirmeye çalıştığınız bu gençler, tam anlamıyla bedenen ve fikren geliştikleri zaman vatan müdafaasında, ilmi sahalarda olduğu gibi spor alanlarında da Avrupalı hasımlara Türk’ün ölmez gücünü ispat edeceklerdir. Sizleri candan kutlar, başarılarınızı her zaman duymak isterim.”