Telif nedir?
Özellikle sosyal medya platformlarının hayatımızdaki yerinin artması sonrası daha sık duyduğumuz bir kelime var; Telif. Bizler yeni yeni aşina oluyoruz ama telifin oldukça bir hikayesi var. Molatik olduğumuz konu telif. Telif nedir?
Telif nedir?
Kişinin her türlü fikri emeği ile meydana getirdiği ürünler üzerinde hukuken sağlanan haklardır.
Telif hakkı (İngilizce: copyright), bir kişi ya da kişilerin her türlü fikrî emeği ile meydana getirdiği bilgi, düşünce, sanat eseri ve ürününün kullanılması ve kopyalanması ile ilgili hukuken sağlanan haklardır. Telif hakkının doğması için tescile gerek yoktur. Fikir ve sanat eserleri üzerindeki haklar eserin üretilmesiyle birlikte doğar. Bununla birlikte eser sahibi isterse ülkenin ilgili tescil birimlerinde (mesela Türkiye'de noter ya da Kültür Turizm Bakanlığı) isteğe bağlı olarak kayıt-tescil yaptırabilir. Telif hakları, genellikle belli bir süre için geçerlidir.
Telif hakkı simgesi, çember içinde bir "C" harfidir, © harfi üzerinde bulunduğu yapanın telif haklarının korunduğunu belirtir ve İngilizce "copyright" kelimesini ifade eder. C sembolü kullanılsın ya da kullanılmasın; orijinal her fikir ve ürün, doğuştan telif haklarına sahiptir.
Telif hakların korunması temel insan haklarından biridir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 27. maddesine göre herkesin yaptığı her türlü bilim, edebiyat veya sanat eserinden mütevellit manevî ve maddî menfaatlerin korunmasına hakkı vardır.
Telif haklarının süresi
Telif hakları genellikle belli bir süre için geçerlidir. Ülkelerin kendi kanunî mevzuatlarına bağlı olarak koruma süresi pek çok ülkede eser sahibi yaşadığı süre ve ölümünden itibaren 50 - 70 yıl süre için geçerlidir (Mesela Türkiye'de 70 yıldır.) Bu süre işin türüne, çalışmanın bir fert ya da şirket tarafından oluşturulup oluşturulmadığına, aleniyet kazanıp kazanmadığına ve diğer bazı değişkenlere bağlı olabilir.
Telif haklarının tarihi
İlk ve orta çağ dönemi
O dönemlerde fikir ürünlerinin korunmasına ilişkin olarak, “Bir şeyin aslına sahip olan kimse, onun teferruatına da sahip olur.” ilkesi benimsenmiştir. Eseri üretenin, iktisaden veya manevi yönden korunmasına da gerek duyulmuyordu.
İmtiyazlar dönemi
Fikri haklara ilişkin ilk düzenlemeler, matbaanın icadıyla başlamaktadır. Bu nedenle, matbaanın icadı, fikri hakların gelişimi açısından bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Matbaanın icadıyla birlikte, eserler, sayısız olarak çoğaltılmaya başlamış, bu yolla kazanç elde eden müteşebbis bir sınıf doğmuş ve bunun sonucu olarak da fikri haklar alanında hukuki koruma ihtiyacı doğmuştur.
Fikri haklar alanındaki ilk düzenlemeler, idari otoritelerin emirleri ile verilen basım imtiyazları şeklinde ortaya çıkmış ancak imtiyazlar giderek yayınevi mülkiyeti denilen ve eser sahibinin hakkını bertaraf eden bir aşamaya ulaşmıştır.
Eser sahiplerini koruyan ilk kanun, İngiliz Parlamentosu tarafından 1709’da kabul edilen “Kraliçe Anne Kanunu” (The Statute of Anne) adını taşıyan kanundur.
Türkiye’de telif haklarının tarihsel elişimi
İlk Türk matbaasının 1727’de kurulmuş olması nedeniyle telif hakları alanında Batıdaki gelişmeler yaklaşık 300 yıl gecikme ile takip edilebilmiştir. Ülkemizde, Osmanlı döneminde telif hakkıyla ilgili ilk hukuki düzenleme 1857 tarihli Telif Nizamnamesidir. Bu Nizamnameye göre, eseri basanın basılan nüshalar tükeninceye kadar, eser üzerinde zilyetliği bulunmaktaydı. Yazara da hayat boyu imtiyaz tanınmakta ve basan ile anlaşmak ve satmakla ilgili konular düzenlenmekteydi, ayrıca anlaşmadaki sayıdan fazla bastıran kişiler cezalandırılmaktaydı
Gerçek anlamda ilk fikir ve sanat eserleri kanunu olan “Hakkı Telif Kanunu” 8 Mayıs 1910 tarihinde çıkarılmıştır. Hakkı Telif Kanunu ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın talebi ve İstanbul Hukuk Fakültesi’nin de talimatı üzerine, Prof. Hirsch tarafından hazırlanan 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yürürlük tarihi olan 1 Ocak 1952 tarihine kadar yürürlükte kalarak, Türk kültür ve sanat yaşamını belirleyecek olan bir kanun olarak yürürlüğe konulmuş ve Kanunun 14’üncü maddesi ile çeviri bütünüyle serbest bırakılmıştır.
Gerek 1910 tarihli Hakkı Telif Kanunu gerekse Türkiye’nin 1886 Bern Sözleşmesi’nin 1948 belgesine katılmasını gerçekleştiren 5777 sayılı kanun, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1952 tarihine kadar uluslararası alandaki gelişime uzak kalmıştır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ise Profesör Ernst Hirsch tarafından hazırlanmış ve 1952 yılında yürürlüğe girmiştir. 1952’de yürürlüğe giren 5846 sayılı kanun ise 1983, 1995, 2001, 2004 ve 2007 ve 2008 yıllarında değişikliğe uğramıştır.
Ülkemizin uluslararası anlaşmalara katılımına ilişkin tarihsel süreç
Cumhuriyet döneminde, Lozan Anlaşmasına ekli Ticaret Sözleşmesinde, Türkiye’nin sınai, edebi ve artistik mülkiyetin korunmasıyla ilgili milletlerarası anlaşmalara 12 ay içinde katılması öngörülmüştür.
Ancak, Türkiye, çeviri eserlere olan ihtiyacına işaret ederek konuya ilişkin çekince ileri sürmüş, sözleşmeye taraf olan diğer devletlerin itirazı üzerine Türkiye’nin sözleşmeye katılması mümkün olmamıştır.
Türkiye, Bern Birliği’ne 1951 tarih yılında taraf olmuş; 1995 yılında ise Bern Sözleşmesi’ni kabul etmiştir. Bern Sözleşmesi’ne katılım hazırlığının yapıldığı süreçte Hakkı Telif Kanunu’nun ihtiyaçlara cevap veremediği daha iyi anlaşılmış, Bern Sözleşmesi’nin hükümlerine uyumlu bir kanunun çıkarılması gereği ortaya çıkmıştır.