Sarı saçlarından sen suçlusun ey 90’lar!
Yolun yarısını geçtiysen, hayat hep sahneler getirir önüne. Hele ki fonda Erol Evgin, “Hani eski bir resme bakarken, hani yılları sayar da insan, hani gözleri dolar ya birden, işte öyle bir şey” diyorsa kadifemsi sesiyle, parlayan gencecik yüzüyle; ya da Sezen Aksu “Gitme dur ne olursun” diye yalvarıyorsa dolgun dudaklarının arasından; kafamızda flashback’ler çakar en ağır çekimde. İstemsizce "Ah ah ne güzel yıllardı!" dersin ve çocukluğunun, gençliğinin yumuşacık anılarıyla dolar yüreğin…
Ancak, 80 ve 90’lara dair bitmek bilmeyen romansın ile 'carpe diem', 'anı yaşa', 'gün bugündür' ya da amiyane tabirle 'geçmişe mazi derler' felsefen kıyasıya mücadele içindedir. Şöyle ki;
"Ay Tarık, benim 90’larım geldi, haydi gel benimle ol" deyip Tarık ile birlikte topuğunu vura vura gittin eğlencenin dibi meyhanesine.
“Gel artık kollarıma, gül doktüm yollarına”yla attın göbecikleri.
“Ah sen ne güzel, ne güzel bakıyorsun, kız sen ne güzel, ne güzel gülüyorsun”da Tarık’a baktın, bir ümit belki şarkıyı gözlerinin içine bakarak söyler diye. Ama Tarık kendi havasındaydı, bi' sinir oldun eğlencenin tam da ortasında.
“Gel gel sarışınım gel, gel sana aşığım gel”le coştuğun anda bi de ne gördün; Tarık kendinden geçmiş, şarkıya eşlik ediyor! Tilkiler koşturmaya başladı tabii kafanda, "Sarışın mı, hımmm, kimmiş o sarışın, aklından kim geçiyor acaba? Pis Tarık!" Ama Tarık pervasız, Tarık kayıp!
Sonra arka arkaya “Gel gelinim gönlüme gel”, o da yetmedi“Gel yarim ol, sevdalım ol”la yelkenleri suya indiriverdin…
Kimdi o sarışın?
Bütün bunlar olurken, Instagram'dı, Facebook'tu, efendim artık ne kadar paylaşım kanalı varsa yağdırdın selfie'leri, story'leri, playbackten bozma videoları; çılgınlarca eğlendiğini, hunharca yiyip içtiğini, ‘90’ların senin bebeğin‘ olduğunu sağır sultanlara duyurdun… Demir alma zamanı gelince de, Çiğdem Talu’lardan Melih Kibar’lara, Onno Tunç’lardan Aysel Gürel’lere o gece herkesi yad ederek derin bir uykuya daldın. Ertesi sabah da hafif bir kulak çınlaması, baş ağrısı ve o lanet stilettonun vurduğu serçe parmağının sızısıyla uyandın. Aklına gelen ilk şey: Kimdi o sarışın?
Sıcağı sıcağına Tarık’ın telefonunu alıp hemen girdin YouTube, Spotify, Fizzy’e; ay elin kaydı Tarık’ın WhatsApp konuşmaları açıldı, aman ordan da elin Facebook’a değdi, ne tesadüftür ki hep sarı saçlara odaklandın. "Algıda seçicilik işte, ahaha" deyip kibarca yaptığın şeye mahcup olurken, bir de ne göresin, Tarık’ın etiketlendiği eski bir fotoğraf!.. Da-da-da-daan!.. Eli de bir sarışının omzunda!.. Defalarca zoom'ladın, ölçtün biçtin… O an artık gelmişe geçmişe mi sövmedin, kalbin yerinden mi çıkmadı, başından aşağıya kaynar sular mı dökülmedi…
Zaten Agatha Christie bir, sen iki. Haha nasıl da yakaladın, senden kaçar mı, hohooyt tabi yaa, "Sen beni salak mı sandın Tarık Bey. Ben kül yutmam!" gibi türlü pohlarla pohpohladın kendini, egon tavan yaparken, gururun tabana yapıştı. Tarık’ı canlandırdın yüzünde, ona nasıl belli etsen, ne desen falan planladın.
- “Tarık Bey, geldi mi beklediğiniz sarışın?” Yok böyle dan diye olmaz,
- “Tarıkçım hayırdır, bir eda bir çalımsın, alıp başını nerelere gidersin” O ne öyle Trakyalılar gibi, sonuna "Be ya" da ekleseydin bari! Hadi kızım bulursun sen!
- “Tarık biliyor musun, aldatanlar en çok kendisi aldananlardır“. Gözlüğünü takıp, elini çenene koyarsan, bi' de lafın sonunda sırtını dönüp gidersen oldu bu iş! Şaibe yaratıp, aklını karıştırırsın. Ama böyle çekip gidersen de sorguya çekemezsin…
Gibisinden hayallere kapılmışken Tarık beliriverdi karşında. Senin elinde Tarık’ın telefonu, yüzünde akşamdan kalan rimelinin karartısıyla... Tüm o senaryoları unutup doğaçlama yapmayı seçtin ve “Böööğğğğğ” diyerek boşalttın içini en sulusundan… Tarık ne olduğunu anlamadan, böğürmeler içinden çıkabilen kelimeleri toplamaya başladı. Sen; "Sarı, omuz, gece, şarkı…" derken, bir kelime bir işlem, adam asmaca, tabu gibi oyunların zayıf halkası Tarık, ne dediğini de anlayamadı tabii. Anlasa ne olacaktı, anlamasa ne…Netice; sonu izleyicinin yorumuna bırakılan filmler, kitaplar kadar can sıkıcı…
Kıssadan hisse, geçmiş; sonu belli günler toplamıdır. Sonunu bildiğin için de sürprizi yoktur, güvenlidir. İçimizde iyi hisler bırakan anıları, An’da dinlediğin şarkılarla tazelemek huzur verir. Gelecek ise, heyecanla beklenen aksiyon dolu riskli bir maceradır. Hiçbir şarkı gelecek hayali kurdurmaz (istisnası için dinleyiniz: Hayalim 3 kelime: Evli, mutlu, çocuklu). An’da yaşarken, geçmişe yolculuk yapmak iyiyse de, taşlara takılmadan seyahati tamamlamak gerekir. Yoksa, “Cesaretin var mı aşka” ile başladığın gönül maceran, Sezen’li “Gitme”lerle son bulur.