Salgınla nasıl başa çıkarız?
Salgından sıkıldık elbette. Özgürce dolaşamamaktan, sarılamamaktan, yeni insanlarla yeni mekanlarda tanışamamaktan, gönlümüzce ağız dolusu kahkaha atamamaktan, sokakta yürürken simit yiyememekten, hapşıran birinin yanında telaşa kapılmak yerine gülümseyerek “Çok yaşa” diyememekten yorgunuz...
Sağlık dışında en çok sosyalleşme alanında vurgun yedik. O sosyalleşme ki sadece kazancımıza ve ekonomimize değil psikolojimize de ağır darbe vurdu. Birlikte üretip yan yana yiyemez olduk. Bir kısmımız için kendiyle yüzleşme, buluşma, tanışma dönemi oldu. Bir kısmımız bundan da bezdi. Ama sonuçta, hepimize bir yılı aşkın süredir bir alan açıldı. Hep 'şikâyet'ini ettiğimiz zaman bize sunuldu. Altın tepside sunulmadı elbet ama “Ne dilediğine dikkat et olabilir” kabilinden gerçekleşti. “Şunu, şunu, şunu yapmak için zamanım yok” demiştik. O zamanı biz yaratamayınca hop sistem yarattı. 'Nasıl'ına da karıştırmadı elbet çünkü 'nasıl'ına anca kendi iradeni de katarsan bir nebze yön verebilirsin. Zira kendi tercihlerinle inşa etmişsindir o hayali.
Ama sadece kuru hayal üstünden, 'iste, olsun'culardan olunca olmuyor, isteğimiz gerçekleşince böyle far tutulmuş tavşan gibi kalıveriyoruz. Bir yandan 'Yahu en istediğim şeydi zaman' derken bir yandan 'İyi de ben bunu gerçekten ne için istemiştim?' karmaşası...
İlk adımlar kıymetli
Boş dilek havuzlarında yüzerek geçirdiyseniz eğer hayatı, kendi hayatınızın direksiyonunu mümkün olduğunca kendiniz ele almadıysanız, kendinizi görmediyseniz ve içinizi duymadıysanız geniş zamanlarda, dara düşünce, batmamak için hangi filikayı nerden bulurum diye çırpınmanız kaçınılmaz. Rahat zamanlarda kızağa alırsınız teknenizi, bakımını yaparsınız. Yazın deniz ortasında su almasın diye. Zevkle yapılır, keyifle yapılır bakımı. Siz elinizden geleni yaparsınız ama fırtına çıkar, olabilir. Elinizden gelenin en iyisini yapmışsınızdır. Ondan sonrası razı olmaktır kendinden ve hayattan.
Kışa hazırlıyorsanız tarlanızı, toprağın havasını, suyunu, gübresini keyifli ve bilinçli zamanlamalarla hazır edersiniz. Olası bir don karşısında "Nereden çıktı bu, bu mevsimde hiç olmazdı" diyemezsiniz. Doğa ile akmayı öğrenirsiniz. Siz elinizden geleni yaparsınız ama sonbahar erken donları olabilir. Siz elinizden gelenin en iyisini yapmışsınızdır sonrası tevazu ile boyun eğmektir doğaya ve hayata.
Kimisi doğal kimisi yapay, her an değişen şartlara adaptasyonla gelişiyor beynimiz, bedenimiz. Hayatımız böyle şekilleniyor. Uyumlanma için de eylem şart. Beden bu sisteme göre yaşamını sürdürüyor zaten. Biz de bilinç boyutunda o ilk adımlarla şekillendiriyoruz hayatımızı. İlk adımlar kıymetli. Yavaş ya da hızlı, kendi zamanında atılan o adımlar…
İstediğiniz kadar düşünün. Günlerce gecelerce niyet edin, hayal edin eğer eyleme geçmezseniz hayatla hemhal olamazsınız. Eğer hayatla akamazsanız yapmayı hep ertelersiniz. Ertelediğiniz her şey ruhunuzun bir kısmını gölgede bırakır, ışığınızı söndürür yavaş yavaş.
Yine başla, en baştan başla...
Yapmak ilk adımdır ama yapmak da yetmez, olmak gerek. Bildiklerinizi ruhunuza katmak gerek. Niyet et, öğren, uygula, ustalaş, ol, eğil… Yine niyet et, öğren, çırak ol, uygula, ustalaş, ol, esne… Yine başla, en baştan başla… Hep yeniden başlama tevazu insana en gereken, ruhuna en yaraşan.
Adı salgın olsun, adı doğal afet olsun, adı aşk olsun, adı meşk olsun, adı boşanma olsun, adı taşınma olsun… Adı ne olursa olsun olana uyumlanmak insanın kendini büyütmesi, tavına getirmesi ile mümkün olur. O zaman her durumda çiçek açarsınız.
Yoksa tavına gelmemiş toprağa ne koysanız çürür gider.