Neden çorbanın yüzüne sadece hastayken bakıyoruz?
Hasta olduğumuzda iştahımız kaçar, canımız yemek yemek istemez. 'Yok, hiç istemiyorum, ığ-ığ' tepkileri veriririz. Keşke bir imkan olsa da şırıngayla yemek yeme ihtiyacımız karşılansa, deriz. Haklıyız, hastayken iştah miştah kalmıyor. 'Bari bir çorba iç' diyen büyükler haklı, en fazla iki kaşık çorbayı zorla içeriz. Peki iyileştiğimizde çorbanın yüzüne bakıyor muyuz?
Cevap veriyorum, elbette bakmıyoruz.
Yani elbette sözüm meclisten dışarı yani çorba içmeyi seven, bayılan insanları kastetmiyorum.
Ama standart bir çorba sevgisi olan birinden bahsediyoruz.
Karnımızı doyurma peşindeyiz.
Bir an önce yemek yiyeyim, bir an önce geçiştireyim sonra hop televizyon.
Ya da bilgisayar.
Ya da telefon.
Ya da arkadaşlarla gezmece, tozmaca.
Geçiştiriyoruz.
Çorba içmenin bırakın ço'sunu ç'si bile aklımıza gelmiyor.
Peki hiç kendinizi çorbanın yerine koydunuz mu?
Düşünün siz mercimek çorbasısınız.
Ya da domates çorbası.
İnsanlar tarafından yüzünüze sadece hastayken bakılıyor.
İyileşildiğinde yüzünüze dahi bakılmıyor.
Alınmaz mısınız gerçekten?
"Beni kullanıyorsun, kendi çıkarına alet ediyorsun" kafasına filan girmez misiniz?
Her şeyin değerini bilmek gerekiyor.
Ve buna çorbalar da dahil...