Komşuluk ilişkileri bitti diye oturup ağlayalım mı?
İstanbul fazlasıyla kalabalık. İzmir de öyle. Türkiye çok ama çok kalabalık. Doğal olarak her tarafta uzun uzun yeni apartmanlar var artık. Öyle iki katlı evler filan eski günlerde kaldı. Bloklar halinde geziniyoruz. C3'ün köpeğinden B1'deki rastalı adama kadar insanlar bizim için blok ve apartman harf ve sayılarına göre. Komşuluk ilişkileri de haliyle bambaşka bir hal aldı.
Herkes daha bireysel.
"Merhaba"lar...
"İyi akşamlar"lar...
Her şey tadında.
Her şey olması gerektiği gibi.
Kimse kimsenin tuzuna muhtaç değil.
Herkes sorumluluklarının farkında.
Doğrusu nedir, yanlışı nedir, herkesin kendi kararı.
Ancak bana sorarsanız, ki bu yazıya denk geldiyseniz elbette görüşümü merak ediyorsunuz, size bir Demet Akalın şarkısıyla seslenmek istiyorum:
"Işığından ne hayır gördük ki, etmesin üstüme gölge, gölge, gööölge..."
Yani demek istiyorum ki:
Bugüne kadar komşuluk ilişkilerimiz, bilmem kaç yılın hatrına vıcık vıcık olmuş olabilir.
Bunu değiştiremeyiz.
Ancak apartman, blok kültürüyle beraber daha mesafeli iletişimler içerisindeyiz.
Yani aslında olması gereken de budur.
Yeri geldiğinde "Bir tuz istedin vermedim mi?" diye arabesk serzenişler içerisinde bulunduk eski komşularımızla.
Kavga ettik.
Yıprattık karşılıklı birbirimizi.
Halbuki buna gerçekten gerek var mıydı?
Kimse kimseyle "Merhaba-merhaba" dışında iletişim kurmak zorunda değil.
Ve bu mesafeyi bilinçli bir şekilde tercih eden insanlar da dünyanın en asosyal, en paranoyak, en bencil insanları da değil.
Kendini korumak gibi düşünün.
Kabuğuna çekilmek gibi düşünün.
Komşuluk ilişkileri bitti diye oturup ağlamayalım.
"İyi günler"inizi eksik etmediğiniz sürece her şey yolunda; kimse delirmedi!