Irk kavramı insan icadı mı?
Bilim, ırk kavramının genetik veya bilimsel temelli olmadığını söylüyor. Biz insanları tanımlamak ve büyük ölçü de ayırmak için üretilmiş yaftalardan biri. Bu kavram ideolojilerden biyolojiye kadar çok yönlü bir incelemeyi zorunlu kılıyor ve bu inceleme sonucu varılan her cümle, kavramın “uydurma” olduğunu biraz daha kanıtlar nitelikte.
Kafatası topluyordu
19. yüzyılda yaşamış ve Amerika’da zamanının en ünlü bilimcilerinden biri olarak anılmış Samuel Morton, Philadelphia’da yaşıyor ve kafa taslarını topluyordu. Bu konuda hiç seçici olmayan doktor, bulduğu 851 kafa tasını inceleyerek şu sonuçlara varmıştı: İnsanlar beş farklı ırka ayrılabilirlerdi ve bunu belirleyen tek unsur kafa tası hacimleriydi. Teorisine göre, Kafkaslar (namı diğer beyazlar) en zeki ırktı.
Onları Asyalılar takip ediyordu. Onlar için Moğol ismini kullanmıştı çünkü bu kelime “ilerlemeye açık akıl” anlamına geliyordu.
Ardından Güney Asyalılar geliyor ve onları takip eden Amerika yerlileri ile listenin önemli bir kısmı son buluyordu. Fakat bu sıralamanın en altında yer alan Etiyopyalılar yani siyahiler, doktora göre gelişmeye kapalı ve ilerleyemezlerdi. Aynı zamanda bu ırkların sahip olduğu özellikler değişemezdi. Tam da Amerika iç savaşının başlangıç yıllarına denk gelen bu çalışma ile Morton, bilim dünyasının yüz karası ve ‘bilimsel ırkçılığın babası’ olarak anılıyor. O yıllarda kölelik taraflarınca hemen kabul gören bu durum, dünyanın önemli bir kısmını oluşturan insanlara “zenci” sıfatını takmış, "alt ırk olarak zaten hak ettikleri konumda oldukları" yalanını tüm dünyanın algısına yerleştirmiş.
Bilim yalanlıyor
Biyoloji bilimi, sınıflandırmaları yalnızca tür düzeyinde yapar. Çünkü sınıflandırmada gerçek olan tek kavram canlının türüdür bu sebeple de dikkate alınan tek şey o canlıyı diğer canlı türlerinden (hayvanlardan ve bitkilerden) ayıran özellikleridir. Bu sebeple bahsettiğim alt tür kavramı, nesnel ölçütleri bulunmadığı için bilimsel açıdan bir şey ifade etmez.
Avustralya'dan Amerika kıtalarına, Afrika'dan Avrupa'ya kadar dünyanın her köşesinde yaşayan insan tek türdür ve bu türü kendi içinde ırklara, sınıflara ayırmak zaten imkansız olacaktır. Gözümüzle gördüğümüz somut farklılıklar ise, coğrafi koşullar ve iklimden kaynaklanır.
Mirasıyla yaşamaya başladık, durmadan devam ediyoruz
Morton’un çalışması bilim dünyasına büyük bir sorumluluk yüklediği gibi, dünya tarihine de çok büyük ve çirkin bir miras bıraktı. Son yıllarda yaşadığımız tüm sorunlar, bir ırkın diğerinden daha üstün veya daha aşağıda olması üzerinden şekilleniyor. Yıllar içinde bu mirasla yaşamayı o kadar benimsedik ki, politikalarımızı, arkadaşlık ilişkilerimizi, evliliklerimizi, kapı komşumuzu, iş arkadaşımızı ve hatta benlik algımızı bile ırk farklılığı üzerinden tanımladık.
Yetmedi, bununla ilgili kulplar bulunmaya başlandı. Irkçılığı savunan bilim insanları (nasıl böyle bir grup var olduysa artık!) kişilikten zekaya, ırkçılıktan suça, başarıdan salgın hastalıklara kadar bütün özelliklerin genlerde var olduğunu iddia etiler. Böylece ırkçılığı temize çıkartıp böyle şeylerin zaten genetik yapıyla bir paket halinde geldiğini söyleyerek, özellikle siyahiler üzerinde "siyahi oldukları için değil doğuştan hatalı oldukları için böyleler" imajını oluşturdular. Bunun sonucu olarak da, bütün özelliklerimiz genlerde bulunduğuna için “bazı insanlar yönetici genlere sahiptir, bazıları da yönetilmeye, suçlara, köleliğe, başarısızlığa daha meyillidir.” algısı beyinlere sızdırıldı...
Bilimsel olarak kanıtlandı
Sonuç olarak, son otuz- kırk yıl içinde, bilim insanları iki büyük gerçeği ortaya çıkardılar. Birincisi, tüm insanların birbiriyle akraba olduğu, yani ırk kavramının kimse için teknik olarak geçerli olamayacağı, ikincisi de tüm insanların kendi içlerinde bir takım farklılıklar gösterse de birbirine çok benzeyen genetik yapılarının olduğu ve bahsi geçen yapısal farklılıkların yukarıda bahsettiğim fiziksel farklılıklardan başka bir şey olmayacağını dünyaya kanıtladılar.
İnsanların aralarında yarattığı farklılıklar yalnızca kültürel ve toplumsal farklılıklar olabilir ve bu farklılıkları yarattığımız gibi pekiştirip besleyen, birbirimizi ötekileştiren de yine sadece biziz. Azınlık kavramını yaratan “çoğunluk” ya da zenciyi yaratan “beyaz” da tam olarak böyle ortaya çıkar. Bu sebeple, birinin sizden daha az akıllı olduğunu düşünmeniz ya da ten rengi, yaşadığı ülke, konuştuğu dil yüzünden kendinizden daha aşağıda görmeniz yalnız ve yalnız yaşadığınız toplumun, aldığınız eğitimin, duyduğunuz ve gördüğünüz tüm detayların, beyninizde yarattığı algı illüzyonunda başka bir şey değil.
