İçte ne varsa dışta o yaşanıyor
Her sene en az bir meseleyi öne çıkarıyor dünya düzeni. Geçen sene çoğunluğun hazırlıksız yakalandığı bir virüs ile baş başa bırakıldık. Çoğunluğun diyorum çünkü Mart ayı ile beraber önümüze bazı eski demeçler, yazılar dökülmeye başladı. Şüphe ve şaşkınlıkla okuduk. Acaba birileri biliyor muydu dünyada böyle bir salgın olacağını dedik ya da yaratanlar mı vardı bu virüsü… Gelsin komplo teorileri!
Hepimiz öznel değerlendirmelerini yaparken bir de işin gerçek tarafı yaşandı, yaşanmakta. Kovid’i hafif atlatanlar, atlatamayanlar, sonsuz özveri ile risk altında çalışan sağlık ve market çalışanları, kuryeler, işe gitmek zorunda olan ve hayatımızı kolaylaştıranlar. Bir de işini yapmak isteyip yapamayanlar…
Her durumda olduğu gibi bu sürecin de karanlık ve aydınlık yanları var. Karşısında çaresiz olduğumuz ölüm dışındaki kadim bilgiler onu bir 'karanlık' olarak tanımlamaz, hepimiz kendi iç dünyamızın yansıması ile yüz yüze kaldık. Bu süreçte yıkılanlar, yorulanlar oldu. Duranlar, soluklananlar, bir de sakinleşip kendine dönenler oldu, kendiyle yüzleşenler, hayatında yeni yollar açanlar… En "Olmaz" dediğimiz süreç bile karanlığın içinden ışıklar yolladı birilerimize.
Gündem: Su!
2021 yılının gündemi de belli oldu. Yok yok aşı değil, su... Bu yılın gündemi su kullanımı ve su kaynakları. Sinyallerini her yerden veriyorlar. İyi ama su konusu benim bildiğim en az yirmi beş yıldır gündemde. Bazı kıtalar ve ülkeler için hep gündemdeydi. Bizden önceki zamanlarda da temiz su ihtiyacı hep önemli bir gündem olmuş (Şu olan biteni hep kendi yaşadığımız zaman dilimi ile sınırlı sanmamız ne acı değil mi?) Mesela sabah radyo dinliyorsanız su için, küresel ısınma için nicedir endişeli ve bilgilisinizdir. Kendi yüzyılımıza bakacak olursak, çevre sözleşmeleri 1950’den beri dünyanın gündeminde. Barselona, Granada, Kyoto, Cartagena, Rio… Buralarda imzalanan çevre protokollerini hatırlayanlarınız vardır. Kısacası bu konu dün de önemliydi bugün de önemli, yarın da önemli olacak.
Bırakalım devlet nezdinde, kurumsal alanda yapılanları, biz bireysel katkımıza odaklanalım. İnsan olarak şöyle bir tutumumuz oluyor bazen ya çok önemli büyük işlere imza atarım ya hiçbir şey yapmam. Halbuki asıl farkı bireysel adımlarımız belirliyor. Değişen kişisel tutumlarımız, alışkanlıklarımız diğerleriyle birleşince büyük bir dalga yaratıyor.
Biz ne yapıyoruz peki?
Peki biz ne yapıyoruz suyu kullanırken? Nasıl davranıyoruz? Düşüncesizce musluğu açık mı bırakıyoruz bulaşık yıkarken ya da duşta suyun ısınmasını beklerken? Evimizde dikkat ediyoruz ama otelde ya da başkasının evinde hiç dikkat etmiyor muyuz? O zaman evde de ilk kaygımız fatura demektir. Az ödemek için dikkat ediyoruzdur. Bu davranış bilinçli tutumumuzdan değil paramıza tutunduğumuzdandır. Belki de doğal kaynakların kullanımı ile ilgili sizi harekete geçiren dürtü 'ilerde susuz kalacağım, o zaman dikkat edeyim'dir. O zaman hâlâ ego merkezli karar alıyorsunuz. Sonucu sizin konforunuzu etkileyeceği için korku duygusu ile davranıyorsunuz. Eğer “Su her canın ihtiyacı, bugün olduğu gibi yarın da bu ihtiyaç olacak. Başkasının hakkını da kullanmayayım” diyorsanız artık eko merkezli davranmaya başladınız demektir. Ekolojik sisteme saygılı, sürdürülebilir ve paylaşılabilir bir kaynağın bilincindesiniz demektir.
Küçük bir bilgi paylaşayım “Türkiye İstatistik Kurumu bilgilerine göre, bir kişinin günlük içme ve kullanma suyu miktarı 217 litredir. Bu miktarın %40’ı banyod, %15-20’si çamaşır yıkamada kullanılır. Evsel atık sular mutfak, banyo, tuvalet gibi ortamlarda kullanım sonucu ortaya çıkan ve organik madde, mikroorganizma, azot, fosfor gibi bileşenleri içermektedir. Eğer bu sular arıtılmadan ortama atılırsa sudaki çözünmüş oksijen miktarının azalmasına, bitmesine ve ayrışmaya neden olur” (Anadolu Üni. Ekoloji ve Çevre Bilgisi, ünite 7)
Maalesef suyu hem tüketiyor hem kirletiyoruz. Bütüne saygılı davranmamız bilinç seviyemizin göstergesi. Bilinç seviyemiz yükseldikçe sadece kişisel çıkarımızı değil bütünün çıkarını da gözetiyoruz. Bilinç seviyemizi bilgilenmek mi yükseltir? Hayır. Uygulama olmadan bilgi çöptür. Bedene işlememiş bilgi rivayettir.
Bildiğimizi uygulamaya geçirmeden olmuyor, olmaz.
Dünya meselelerine kafa yorarken iç dünyamıza kafa yormadan olmuyor, olmaz.
İkisi birbirinden bağımsız değil çünkü içte ne varsa dışta onu yaşıyoruz.