Hepimizi şaşkına çeviren 10 sosyal deney
İnsanoğlu çiğ süt emmiş misali hepimizin karanlık ve koyu tarafları var. Bu tarafları gösteren birçok da sosyal deney yapılmış. Fakat bizler sizin için herkesi şaşkına çevirecek 10 tane sosyal deneyi derledik topladık. İşte sonuçlarıyla hepimizi şaşkına çeviren 10 sosyal deney...
1- ‘Sineklerin Tanrısı’: Sosyal Kimlik Kuramı
Robbers Cave deneyi, Oklahoma Devlet Parkı'nda 11 yaşındaki erkek çocuklardan oluşan iki grupla yapmış. Deney, insanların nasıl kolayca grup kimliğine adapte olduğunu ve grubun dışındakilere ön yargı ve düşmanca tavırlar göstererek dejenere olduğunu gösteriyor. Araştırmacı Muzafer Sheriff, 3 seri deney yapmış. İlkinde gruplar ortak bir düşmana karşı bir araya getirilmiş. İkinci olarak gruplar araştırmacılara karşı bir araya gelmiş. Son olarak da deneyde gruplar birbirlerine karşı pozisyonda durmuşlar. Yani anlayacağınız arada terazi nereye ağır basarsa orada durulmuş.
2- Stanford Hapishane Deneyi: Gücün Etkisi
Bu deneyi belki birçoğunuz duymuştur. Çok eleştiri alan bu deneyde araştırmacılar insanın kalbindeki şeytani derinlikleri su yüzüne çıkartmış ve kısa bir süre sonra deney sonlandırılmıştır. Psikolog Philip Zimbardo, katılımcılarını ‘mahkum’ ve ‘gardiyan’lar olmak üzere iki gruba ayırır. Deney Standford Üniversitesi’nin bodrum katında oluşturulan yapay bir hapishanede gerçekleştirilir. Mahkumlar önce tutuklanıp, tüm giysileri çıkarılarak aranmış, saçları traş edilmiş ve diğer suistimallere maruz kalmıştır. Gardiyanlara ise jop verilmiş ve mahkumlar ikinci günde isyan etmiş ve buna karşın gardiyanların yanıtı hızlı ve şiddetli olmuş. Çok geçmeden, gardiyanlar kendi rollerini diğerlerini kışkırtarak ve suistimal ederek tamamen benimsemiş, mahkumlar ise daha uysal ve itaatkar davranmış. Bu deney insanların şeytani eğilimlerini doğrulayan bilimsel kanıtlardan biri. Deneyin 14 gün sürmesi tasarlandığı halde, artan şiddet sebebiyle 6 günde bitirilmiş.
3- Otoriteye İtaat: İnsanın Zalim Olma Kapasitesi
1963’te psikolog Stanley Milgram, insanlara zarar verilmesi emredildiğinde insanların otoriteye olan itaat eğilimlerini test etmek için bir deney düzenlemiş. Dünya halen İkinci Dünya Savaşı'nda, Almanya’da korkunç şeylerin nasıl gerçekleştiğini merak ediyor. Milgram’ın denekleri ‘öğretmen’ ve ‘öğrenciler' deneyden haberdar oldukları gizlenmek şartıyla ikiye ayrılır. Öğretmenler yanlış cevapladıklarında öğrencilere elektrik şoku verir. Daha kötüsü, onlara yanlış cevaba devam edildiğinde şokun artırılması söylenir. Başka bir odada olduğu için görünmeyen fakat çığlıkları ve haykırışları duyulan öğrencilere rağmen (aslında hepsi sahte), labaratuvar görevlileri emrettiklerinde öğretmenler daha şiddetli şok vermeye devam eder. Hatta öğrencilerin bilincini kaybettikleri söylendiğinde bile devam ederler! Sonuç olarak sıradan insanlar otoritenin emirleri doğrultusunda her türlü etik ve ahlak dışı şeyler yapabilir hale gelebiliyor oluşudur. Ne kadar korkunç değil mi? Aslında dışardan yargılamak çok kolay!
4- Uyum: Yalan Söyleyen Gözlerine İnanma
Grup dinamikleri ve ön yargılarını ele alan sosyal kimlik kuramı psikologları, grup üyelerinin aralarındaki uyumu sağlamalarının ne kadar doğal olabileceğini incelemişler. 1951 yılında Solomon Ash, bireysel yargının grup tarafından ne kadar etkilenebileceğini belirlemeye koyulmuş. Test esnasında üniversite öğrencilerinden, kesin yanlış cevap veren (rol yapan) diğer katılımcıların ardından bir karar vermeleri istenmiş. Sonuçta katılımcıların yarısı kendilerine sıra geldiğinde aynı yanlış cevabı vermişler. Katılımcıların %25’i yanlış cevap verenlerin egemenliğini reddederken sadece %5’i her zaman kalabalığı takip etmiş. Bulgulara göre insanların üçte biri doğru bildiklerini görmezden gelip grubun ısrar ettiği yanlışı seçiyor.
5- Kendimize Karşı Yalancılık: Bilişsel Uyumsuzluk
Sadece bir grubun etkisindeyken bunu yapan daha büyük şeyler için neler yapmaz? Aslında yaptığımız en kolay şey: Kendimize karşı yalancılık deneyi. Biri insanların kendi hislerini, inançlarını ve arzularını görmezden gelmede ya da kendilerine yalan söylemede oldukça iyi olduğu konusunda şüphelenmeye başlamış ki bu deney yapılmış.1959’da psikologlar; bir kişi kendi deneyimlerini ne kadar görmezden gelebilir, hatta doğru olmadığını bilmesine rağmen karşısındakini ikna etmeye yardım edebilir mi diye görmek istedikleri için yalanın seviyesi üzerine bir deney tasarlamışlar. İnsan kapasitesinin bilişsel uyumsuzluğu sürdürmesi, iyi dizayn edilmiş birçok deney sayesinde doğrulanmış. Bu kapasitenin bir gruba katılma ve uyma, kendi değer ve inançlarımızın diğerlerininkiyle desteklenme isteğiyle bağlantısı olduğu gözlemlenmiş.
6. Hafıza Manipülasyonu
1974’te araştırmacılar hafızanın güvenilirliğini ve gerçeklerin manipüle edilip edilmediğini test etmek için bir deney hazırlamışlar. 45 kişiye araba kazasına dair bir film izlettirip bu kişilerden dokuzundan arabanın ‘çarpma’ anında ne kadar hızlı gittiğini değerlendirmeleri istenmiş. Diğer gruptan dördüne hemen hemen benzer bir soru sorulmuş fakat çarpma kelimesinin yerine ezmek , çarpışmak, vurmak ve değdi kelimeleri kullanılmış. Çarpma’ kelimesini içeren sorular için arabaların hızları, ‘değdi’ kelimesini içerenlere göre 10 mil daha hızlı olarak değerlendirilmiş. Bir hafta sonra katılımcılara kırılan camlar (kazanın daha ciddi olduğunun göstergesi olarak) ve filmde olmamasına rağmen kırılan camı hatırlamalarını daha çok kolaylaştıracak diğer kelimeler kullanılmış. İnsan beyni gerçekten garip. Hem çok basit hem de çok karmaşık ve çözülmesi zor.
7- Sihirli Hafıza Numarası: 7
Psikolog George Miller 1956 yılında, 7 rakamının zihinde bilgi tutarken ya da gazete okurken anahtar sayı olduğunu iddia etmiş. Kimi zaman daha çok kimi zaman da daha az; fakat rakam her zaman 7 civarındaymış. Miller bunun üzerine kısa süreli hafızada tutulabilecek sayının ‘sihirli’ 7 olduğu kuramını geliştirmiş. Yakın dönemdeki çalışmalar insanların grup şeklinde bilgileri kısa süreli hafızada tutabildiklerini ve bunların da 7 rakamıyla ilişkili olduğunu bulmuşlar. 7'nin her türlü inanç sisteminde yerinin olması da belki bu konuyla açıklanabilir.
8- Kitle Paniğinin Anatomisi: Dünyalar Savaşı
Orson Wells 1938 yılında H.g. Wells’in, War of the Worlds adlı romanının bir adaptasyonunu radyoda yayımlamış. Bu durum, yayını dinleyen yaklaşık 6 milyon kişiden 3 milyonu için paniğe sebep olmuş. Princeton psikologları daha sonra New Jersey sakinlerinden 135’iyle radyo yayınına verdikleri tepki üzerine görüşme yapmış. Endişelenen insanların büyük bir çoğunluğu -en eğitimlileri bile- yayının geçerliliğini asla test etmemiş ve sadece radyo yayını olduğu için itimat etmişler. Medyanın bilinçaltındaki ve duyularımızdaki etkisini böylelikle kestirebiliriz belki. Araştırmacılar Morgan Deutsch ve Robert Krauss 1962’de insanlar arasındaki anlaşma sanatına ilişkin iki faktörü incelediler: İletişim ve tehdit.
9- Pazarlık Masası: Tehditler İşe Yaramaz
Ekonomiyle ilgili bu karışık deney sonucunda, ister tek taraflı ister iki taraflı koalisyonlarda karşılıklı ilişkiler kurmanın her grup için daha yararlı olduğu bulunmuş.
10- Risk Davranışı: İhtimal Teorisi
Riskli durumlarda karar verme davranışıyla ilgili çalışmaları, araştırmacı Daniel Kahneman ve Amos Tversky’ e Nobel kazandırdı. Teori, ekonominin tahmin edici modellerinde ve pazarlama kampanyalarında kullanılıyor. Aslında her şey çerçeveyle ilgili. İnsanlar bir durumun nasıl sunulduğuna bağlı olarak farklı davranışlar sergileyebiliyor. Örneğin, kaybetme durumunda daha çok risk alabiliyorlar. Tam tersine, kazanabileceklerini düşündükleri durumlarda daha az risk alma davranışı gösteriyorlar. Garip bir şekilde tahmin edilenden zıt bir işleyiş var.