Eşcinselleri anlama rehberi
İnsan anlayamadığı şeyden korkar, sevmez, yadırgar veya karşı çıkar. Empati kurmak ve karşısındaki insana saygı duymak bu noktada çok önemli. Bunlar lafla olabilecek şeyler değil. Gerçekten karşısındaki insanı anlayabilme yoluyla kazanılabilecek bir yetenek. Bu yazımda yaşadıklarımı anlatarak biraz olsun farkındalık yaratmak istiyorum.
İnsan doğarken ırkını, dinini, dilini, cinsiyetini, fiziksel görünüşünü, ülkesini maalesef seçemiyor. Keşke seçebilse! O zaman dünya çok daha güzel bir yer olurdu. Seçemediğimiz için çoğu insan kendisi gibi olmayanlara karşı nefret, korku, kin gibi duygular besliyor. Bu duygular, toplum baskılarıyla çocukluktan bize işlenen şeyler. Lakin kurtulmak da bizim elimizde. Kimse mükemmel şartlarda yetişmiyor. Bir noktada kendi kendimizi geliştirmek zorundayız.
Mesela eşcinsellik konusunda katı düşünceleri olan insanlar... Genellikle 'eşcinsellik' kelimesini hakaret olarak kullanırlar. Lakin eşcinsellik, bir yaratılıştır! Kabul etseniz de etmeseniz de, doğuştan gelen bir özelliktir. Solak olmak veya gözünüzün mavi olması gibi... Çocuklarınızın karakterini, cinsel dürtülerini siz belirleyemezsiniz. Nasıl doğdularsa o şekilde kalırlar. Fiziksel özellikler, hangi yemeği sevip hangisini sevmediği gibi... Eğer eşcinsellik bir hastalık olsaydı, inanın bana tedavisi şimdiye kadar çoktan bulunurdu. Veya bulunduğu kadarıyla uygulanırdı. Ancak tıp bu durumu bir hastalık olarak kabul etmiyor; ki zaten edemez de. Çünkü bir hastalık değil ve değişme şansı yok. Tekrar söylüyorum: Eşcinsellik, bir yaratılıştır! Emin olun ilacı bulunsa kimse bu zorlu yolu seçmezdi. Herkes gibi (‘normal’) olmayı tercih ederdi ve ilacı bulan firma/kişi de zengin olurdu.
Şimdi eşcinselliğin yaratılıştan geldiğini anlayabildiysek, (anlayamadıysak da gerçekten bir anlığına doğuştan geldiğini varsayarsak) şöyle düşünün:
Siz de bu şekilde doğabilirdiniz! Dahası, çocuklarınızın bu şekilde doğma ihtimali her zaman var! Bunu kimse inkar edemez, en ünlü doktorlar dahi! Şimdi siz çocuğunuz bu şekilde doğduğu için toplum tarafından cezalandırılmasını, dışlanmasını, alay edilmesini, baskı altında olmasını, gizli yaşamak zorunda kalmasını, istediği kişiyle evlenmesinin yasal olmamasını ister miydiniz? Kendi çocuğunuza bunun yapılmasını ister miydiniz?
Kusurlu bir fabrika ürünü gibi hissettim...
Mesela ben 6 yaşındayken eşcinsel olduğumu biliyordum. Eşcinselliğin ne olduğunu bilmiyordum ama erkek olduğum halde erkeklerden hoşlandığımı biliyordum. Feminen hareketlerim vardı. Arkadaşlarım tarafından dışlandığım da oldu, alay edildiğim de. Düşünsenize 6 yaşındaki çocuğun sırtındaki yükü... Daha dünyanın ne olduğunun farkında bile değilken, sanki suç işlemişçesine, hislerini gizli tutması ve suçluluk duyması gerektiği öğretilen bir duyguyu taşımayı düşünün...
Ben kendimi dünyada çok yalnız hissederdim. Her gece dua ederdim, "Allah’ım lütfen içimdeki bu isteği al, ben böyle olmak istemiyorum" derdim. Saatlerce... Fakat hiçbir değişiklik olmazdı. Okuldakiler feminen hareketlerimle dalga geçerlerdi. Öğretmenlerim neden ağladığımı sorduklarında cevap veremezdim. Çünkü suçlu onlar değil, bendim! Okula gitmek istemezdim, annem neden gitmek istemediğimi sorduğunda saçma bahaneler sunardım. Birkaç okul değiştirdim. Her okul değiştirdiğimde daha erkeksi davranmaya karar verdim. Sözde kimse benim eşcinsel olduğumu anlamayacaktı, böylece dalga geçemeyeceklerdi. Lakin eninde sonunda herkes tekrar feminen davranışlarımın farkına varırdı. Öğretmenlerim aileme "Farklı bir çocuğunuz var" gibi cümlelerle, imalarda bulunurdu.
Tabii ailemin de şüpheleri vardı. Bazen güzellikle, bazen sinirli bir şekilde sorular sorarlardı ki, bu sorular o yaşlarda benim için gerçekten yüz kızartıcıydı. Yıllarca eşcinselliğin bir hastalık, yanlışlık, kötü bir şey olduğuna inandırılarak yetiştirildim. Kendimi kusurlu bir fabrika ürünü gibi hissettim. Omzumdaki yük çok büyüktü. Okul arkadaşlarımdan nefret ediyor, rüyalarımda ve hayallerimde büyük bir canavara dönüşerek onları parçalayarak öldürüyordum. Bu beni biraz olsun rahatlatıyordu. Kızlarla her zaman daha iyi anlaşıyordum. Öğretmenlerim beni "Sessiz sakin bir çocuk" olarak nitelendiriyordu. Oysa ki susmak ve içime kapanmak zorunda olduğum için öyleydim. Bu benim tercihim değildi. Şimdi bile hala çekingen ve içime kapanık olduğumu düşünüyorum.
Bu şekilde doğmuş olmak istemeyen bir çocuğa, yıllarca psikolojik olarak eziyet edilmesi sizce nasıl bir duygu? Bir çocuğu alıp, gözünüzün önünde, onu sürekli korkutsam, alay etsem nasıl hissedersiniz? Peki bunu bir başka insana yapanlar ne hissediyorlar sizce?
Eşcinseller 20'li-30'lu yaşlarına geldiğinde birdenbire "Canım sıkıldı, ben eşcinsel olacağım" demiyor. Doğuştan gelen bir dürtü olduğundan dolayı, nasıl heteroseksüeller 6 yaşında karşı cinsinden hoşlanabiliyorsa, eşcinseller de hemcinsinden hoşlanabiliyor.
Irkçılıkla aynı şey...
Yetişkin olmak; bazı şeylere kırılmadığınız, üzülmediğiniz veya umursamadığınız anlamına gelmiyor. Sadece biraz daha az duyarlı oluyorsunuz, o kadar. Bir tek insanın kendisini ilgilendiren özel durumundan dolayı neden herkes bu kadar baskıcı ve katı görüşlü? İnsanlar, kendileri gibi olmayanları psikolojik olarak linç etmeye haklı bir gerekçe olarak neler sunabilir? Bu soruları uzatabilirim. Lakin burada homofobikleri eleştirmek değil amacım, sadece anlamalarını sağlamak. Bir insanın elinde olmayan, yaradılıştan gelen ve sadece kendisini ilgilendiren bir durumdan dolayı bu kadar ayrımcılığa uğraması, bir çeşit ırkçılık ve önyargıdır bence. Bu duygulardan arınmak için yapmanız gereken en önemli şeylerden biri, eşcinselliğin doğuştan geldiğini kabul etmek. Doğuştan gelen bir özellikten dolayı da hiçbir insan ayrımcılığa uğramayı hak etmez. Davranışları itici geliyor olabilir, yaptıklarını onaylamıyor, giyim tarzlarını beğenmiyor olabilirsiniz. Lakin bu onların hayatlarına müdahale edebileceğiniz anlamına gelmez. Şöyle düşünelim: Dünyanın tam tersi olduğunu ve eşcinselliğin baskın, heteroseksüelliğin ise azınlık olduğunu farz edin. Eşcinsellerin heteroseksüelliği 'sapıklık' olarak gördüğünü, yasaklanması gerektiğini ve evlenmenizin yasak olduğunu düşünelim. Nasıl sizce? Adil mi?
Burada yapmaya çalıştığım biraz olsun empati uyandırmaya çalışmak. Empati duyduğumuz sürece birbirimizi anlayabiliriz ve birbirimizi anlayabildiğimiz sürece saygı duyabiliriz.