'En kötü limon satarım'daki limonların çaresizliği
Bazı klişe laflardan artık sıyrılmamız gerekiyor. Bu artık ciddi bir gereklilik haline gelmiş durumda. Mesela 'limon satmak' gibi... En kötü seçeneğin limon satmak olması sizce de limonlara yapılmış büyük bir saygısızlık ve kendini bilmezlik değil midir?
Neden limonlara bu kadar takığız?
Pazarda satılacak 'en kötü onu satarım'daki kadar 'kötü' mü limonlar?
Hasta olduğumuzda o limonların verdiği canlılıkla iyileşmedik mi?
Vitamin ihtiyacımızı karşılamadı mı?
Bakın Edirneli Gürkan Altın'a...
Kovulma baskısı nedeniyle bankacılığı bırakıp pazarcılığa başlamış.
DHA'ya konuşmuş, demiş ki 4 yılın sonunda stres ve motivasyon kaybı sesiyle işinden istifa etmiş.
Memleketine dönmüş ve pazarda çeşitli ürünler satmaya başlamış.
Yumurta, bal ve salça satarak geçimini sağladığını söylemiş.
Yeni işine alıştığını, ilk başta kendisini yadırgayan iş arkadaşlarının da zamanla bu duruma alıştığını ve kendisini desteklediğini belirtmiş.
Buraya kadar her şey güzel.
Bakın Gürkan Altın, kendisine şahane bir 'yeni hayat' kurmuş.
Ama bir kere bile 'limon' kelimesi sarf etmemiş konuşurken.
CTRL + F'e basıp bir de limon yazın, bulamazsınız.
Limonu küçümsemiyor, limonu aşağılamıyor, limonu hafife almıyor.
Yumurta diyor, bal diyor, salça diyor.
Klişe tabire bir de '+1' olarak destek atmıyor.
İşin vitrininde değil işin "Ben o işi yapmıyorum artık, bana uygun değil. Bundan böyle bunu yapacağım" diyor.
Ne eski işini yerin dibine sokuyor ne de yeni işini "Düştüğüm hallere bak" diyerek haddinden fazla küçümsüyor ya da "Aradığım işi sonunda buldum" diyerek gereksizce yükseltiyor.
Tam dozunda bir açıklama.
Ve en güzeli de limonu, "En kötü limon satarım" diyerek limonları ötekileştirmiyor...
İşte budur...