Affetmenin dayanılmaz hafifliği ve intikamın dayanılmaz acısı
Hayatta her şey, bakış açımıza ve bu bakış açısının oluşturduğu anlamlara göre şekilleniyor. Her insan kendi yarattığı illüzyonun kurbanı ya da kahramanı olarak kendine ve diğerlerine biçtiği rollerin içinde kendi gerçekliğini yaratıyor.
Evrensel gerçekleri anlatmaya çalıştığınızdaysa, Platon’nun 'mağara alegorisi'nde olduğu gibi sizi ya deli sanıp gülerek dışlıyorlar ya da şeytan sanıp taşlıyorlar. Kısaca değinecek olursam, Platon mağara alegorisinde insanların bir mağarada yaşadığından ve arkalarında yanan ateş ışığında mağara duvarına yansıyan gölgeleri gerçek sanmalarından bahseder. İçindeki filozofu uyandıran kişi, mağaranın dışına çıkmayı başarır. Ve ilk kez güneş ışığıyla karşılaştığında gözleri kamaşır, bir an hiçbir şeye göremez (kimi bu aşamada mağaraya geri döner) ama mağara dışındakilere baktığında zamanla gözleri ışığa alışır ve bambaşka bir dünyanın olduğunu idrak etmeye başlar. Gerçekleri gördükçe mağaraya dönüp diğerlerini de uyandırmak ister. Ama gölgelere inananlar onu dinlemez, dışlar. Çünkü gerçeklerle yüzleşmeye hazır değildirler.
Bu, bir algı meselesi, algı meselesi de bir bilinç seviyesi. Tıpkı apartmanın farklı katlarından aynı manzaraya bakıp farklı gerçekliklere inanmak gibi. Aynı manzaraya 3'üncü kattan bakan ile 13'üncü kattan bakan kişinin görüş ve algısının farklı olması gibi. Siz 13'üncü katın manzarasını anlatsanız da, 3'üncü kattaki bunu algılayamaz. Kendi manzarasına dair iddialarda bulunur. O yüzden bu noktalarda savaşmaya gerek yok. Eğer 13'üncü katın, o yükselen bilincinin hakkını verip o kattan aşağı yuvarlanmak istemiyorsa insan, yeri geldiğinde susmasını, yeri geldiğinde hoşgörmesini, kabule geçmesini bilmeli…
Yazımın başlığına dönecek olursam... Affetmenin duygusal bir özgürleşme olduğunu bilen kişi (aslında affedilecek bir şey de yok, her şey bizim enerji alanımıza göre bir neden-sonuç ilişkisinde dönüyor) ile affetmemenin ve üstüne bir de intikam almanın marifet olduğunu sanan kişinin hayat bakışı birbirinden çok ayrı bir bilinç seviyesindedir. Affetmek isteyen, bu duygudan özgürleşmek isteyen kişi, mutlaka bir yolunu bulup bunu yapar. Hatta çizgi ötesine geçip aslında affedilecek bir şey olmadığını, yaşananın kendi illüzyonunun bir parçası olduğunu idrak eder ki, bu tam bir özgürleşmedir. Affetmeyen ve intikam almak isteyen kişi de bu duyguları ve yeni olumsuz senaryoları kısır döngüler halinde yaşamaya devam eder. Affedilmeyenlerin ve intikam alınacakların listesi arttıkça ve zaman geçtikçe, zihni ve bedeni dayanılmaz bir ağırlık sarar… Hastalıklar ve huzursuzluklar artar ve işin kötü tarafı, bunlar için çareler yanlış yerlerde aranır… Çare ilaçlarda, başka aşklarda, başka insanlarda ya da malda mülkte aranır. Ancak bu döngü, yeni bir bilinç seviyesine geçilip, kişi çözümün kendine olduğunu anladığı an kırılır ve işte o zaman affetmenin ve özgürleşmenin dayanılmaz hafifliği sarar insanı...
Hafiflediğiniz bir MOLA olsun bu hafta :)
NLP Uzmanı & Yaşam Koçu ICF PCC
Arzu Bıyıklıoğlu
www.arzubiyiklioglu.com