8 Mart ve diğer her günde barışa, sevgiye, aşka evet!
Beyin bizim ve onu yeniden programlamak elimizde. İçine yeni ifadeler yerleştirip eskisinin uçup gitmesini sağlamak da... Öyleyse söyleyelim hep beraber: 8 Mart ve diğer her günde barışa evet, sevgiye evet, aşka evet!
NLP (neuro-linguistic programming) metodunu duyanlarınız vardır, bir nevi zihnin yeniden programlanması. Her teknik gibi iyiye hizmet için de kullanılıyor, kötüye hizmet için de. Yöntem, kimler tarafından ve ne amaçla kullanıldığına bağlı olarak değişiyor. İnternette, kitaplarda, eğitim gruplarında NLP konusunda detaylı bilgiler edinebilirsiniz. Bu yazının konusu NLP teknikleri değil ama bizim zihinlerimiz üzerinde nasıl 'kolaylıkla' oyunlar oynanabildiği…Bu zihinsel programlama sürecinde işitsel, görsel, kinestetik vs. yollar kullanarak her birimize ulaşıyorlar. Kimimiz işitseliz duyduğumuzla yol alıyoruz, kimimiz görseliz gördüğümüz bizi etkiliyor. Ben 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle görsel ve işitsel olarak bizim zihnimizde neler yaptıklarını hatırlatmak istiyorum.
O iki kelime yıllardır yan yana kullanılıyor
Öncelikle, kadın ve şiddet kelimeleri yıllardır yan yana kullanılıyor. Bu maalesef tehlikeli. Neden mi? Çünkü beynimiz bu iki kelimeyi eşleştiriyor. Bu iki kelimenin eşleşmesi demek, normalleşmesi demek. Zihinde ikisi aynı çekmecede duruyor ve bu bize son derece doğal geliyor. Kadın ve şiddet kelimeleri kol kola geziyor içimizde. Kadın şiddet görmemeli, göremez desek de kadın ve şiddet yan yana yerleşiyor algımıza. Bize garip gelmiyor, yadırgamıyoruz. Hatta sırf bu kabulden yola çıktığımız için 'karşı' oluyoruz. "Kadına şiddete karşıyız" diyoruz.
"Kadına şiddete hayır!" diyenler...
Bir şeye karşı olmak, o şeyin öylece var olduğunu kabul etmektir. Bu yüzden "Kadına şiddete hayır!" sloganı yanlıştır. Yine NLP’den biliriz ki 'hayır', bilinçaltı tarafından algılanan bir mesaj değildir. "Hamurlu tatlılar yeme" demek, bize hamurlu tatlıyı hatırlatır. Onun yerine "Bedenin için sağlıklı yemekler ye" demek daha doğrudur. Çocuğa "Bu dolabı sakın açma" derseniz aklı fikri o dolabı nasıl açacağına takılır. Bir yetişkin akıl yürütme yoluyla o dolabı açmayabilir ama zorlanır. Beyinde alışkanlık nasıl yaratılır? Sık tekrarlar sayesinde. Tekrar edilen tüm ifadeler beynimizde kalıcı yer edinir. “Kadına şiddete hayır!” tam da böyle bir mesajdır. "Kadına şiddet" olarak okur zihin bunu. Yıllarca bu sloganı tekrar ederseniz de bunu beyinlere kalıcı olarak yerleştirirsiniz.
Dayak yiyen kadın görselleri yanlıştır
Tehlikeli yönlendirmeye bir başka örnek, kadınların 8 Mart’larda dayak yemiş yüzlerinin kullanılmasıdır. Bu tuzağa ben de düştüm on yıl kadar önce. Bir fotoğraf stüdyosunda, bazı tanınmış yüzlere, çay kahve eşliğinde makyaj yapılarak dayak yemiş yüzlerinin çekilmesi, sonra bunların paylaşılması etkili olabilir ama maalesef yanlıştır. İyi niyetle yapılmış onlarca çalışmanın mesajı şudur: “Senin yanındayım, bak ben de dayak yiyorum”. Peki bu, acıda birleşme, acıda eşdeğer olma, sorunu çözer mi? Dikkati soruna çeker ama maalesef onu çözmez. Özendirici bile olabilir inanın. Kadının dayak yediği bir görüntü yadırganmaz olur hatta bir kabul yaratır zihinlerde. Bu 'olağan'dır artık.
Şiddet gösteren erkeğe kızıyor, göstermeyeni övüyoruz. Bir erkek kadına şiddet göstermediği için kutlanır hale geliyor. Hiç olmazsa 'dayağı yok' diye eşinden ayrılmasına engel olunan az mı kadın var? 'Bir tokat'tan ne olacak diye diye gün geliyor olaylar cinayetle sonuçlanıyor.
Değerli hissetmek için aşağılar!
Şiddet en korkunç hastalığı insanlığın. Bastırılmış, sağlıklı ifade edilmemiş tüm kızgınlıklar birikir ve günün birinde öfke olarak patlar. Kızgınlığı gereken zamanda ifade etmek bir eğitim ve gelişim süreci ister. Öfkeyi şiddetle ifade etmek ise bir öz değer sorunudur. Değersizliğin dışavurumudur. Şiddete başvuran kişi ya kendini hırpalar ya karşısındakini. Şiddet, kendi varlığını ortaya koyamamış kişinin, kendini değerli hissetmek için karşısındakini aşağılamasıdır. Kendini değerli hissetmek için bir başkasını değersizleştirmek ciddi bir sorundur. Bu kabul edilemez.
'Bir'leşerek yaşamaya evet!
Aşağılamanın, saldırının sözel ya da fiziksel olması da bu durumu değiştirmez. Şiddet şiddettir. Kendisini güçlü hissetmek için karşısındakinin üzerine basmak şiddettir. O yüzden bunu kim kime yapıyorsa, kadın kadına, kadın çocuğa, erkek köpeğe-kediye, erkek erkeğe, devletler halkına, halklar halklara, devletler devletlere, insanlık doğaya… Bunların tümü şiddettir. Şiddet kabul edilemez.
İyi haber şu… Beyin bizim ve onu yeniden programlamak elimizde. İçine yeni ifadeler yerleştirip eskisinin uçup gitmesini sağlamak da keza. Öyleyse söyleyelim: Barışa evet, sevgiye evet, aşka evet, daha iyi şartlar için hep beraber yan yana mücadeleye evet, kadın-erkek barış içinde keyifle yaşamaya evet, yardıma ihtiyacı olan ve kendini yalnız, mağdur hisseden her canın yanında olmaya evet, insani yaşam haklarına kavuşmaya evet, ayırarak değil 'bir'leşerek yaşamaya ve yaşatmaya evet!