Orta gelirli bir ailenin en küçük çocuğuyum. Babam işçi annem ev hanımı. Abim ablam ve ben. Bir odada üçümüz yaşardık. Ranzamız vardı. Evimiz küçük ama çok huzurluydu. Tek derdimiz ranzanın üst katında kim uyuyacak ya da şirinler mi jetgiller mi izleyelimdi. O kadar saf o kadar naifdi ki her şey. Küçücük bi sandal kiralayıp baba kürekleri çekerken denizin ortasında anne böreği yemenin keyfini yaşamak ahh.. Bizim için hayat o yıllarda fanus varmış da orda yaşıyormuşuz gibiydi. Sonra büyüdük okumaya anlamaya başladık. Ve o çok özendiğimiz hayatın göründüğü gibi olmadığını anladıkça üzülüyor ama elimizden bir şey gelmiyordu. İdeallerimiz hayallerimiz vardı hayat bizi savuruyor biz ona yetişmeye çalışıyorduk. Ve acılar bizim büyüdüğümüzden çok daha fazla büyüyordu. Hani içine öküz oturur nefes alamazsın ya onu her gün yaşar hale gelmiştik dünyamızda. İçimiz kanayacağına hep dizlerimiz kanasaydı hayat daha güzel olmaz mıydı?