Gülse Birsel 'oyuncak bebek' olmayı hak ediyor!

Gülse Birsel, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en zeki, en çalışkan kadınlarından biri. Haftada 120 dakikalık sitcom senaryosu yazan, üstelik bunu sezonlarca, dizilerce yapabilen bir kadının başarısı hafife alınamaz... Şanslıyız ki, başarısı artık tescillendi. Gülse Birsel bir 'oyuncak bebek' oldu... Türkiye'de de çok sevilen Barbie bebek markası, Dünya kadınlarına rol model olan 20 başarılı kadın listesi yaptı. Her ülkeden birer kişi seçildi, iki adet bu bebekten üretildi. Biri sahibine verildi, diğeri de müzede sergilenmek üzere korumaya alındı. Bu listede aktivistler, rekortmen sporcular, uzaybilimci, gazeteci, yönetmen, hatta kamyon şoförü olan kadınlar var. Türkiye'den de bir tek Gülse Birsel girdi bu listeye. İşin içine 'rol model'lik girdiğinde benim de ilk tercihim Gülse Birsel olurdu. O 'oyuncak bebek' olmayı, popüler kültüre adını yazdırmayı sonuna kadar hak ediyor. Hafta sonu röportaj veren Birsel, enteresan şeyler de anlattı. Anlatmasa bilemeyeceğimiz şeyler... Gülse Hanım bu 'oyuncak bebek' meselesini avantaja çevirip firmayı ikna etmiş. Yapılan anlaşmalar neticesinde okullara kütüphaneler yaptırılmış. Birsel, 40 okula 250'şer kitaplık yaptırdık diyerek tam rakam veriyor. Gülse Birsel bir yazar. Kalemi güçlü. Kitap, köşe yazısı, dizi/film senaryosu... Kadın yazıyor! Röportajında da diyor ki, Tüm çocukların yazar olmayı hayal etmesi için küçük yaştan kitap okumaya başlaması lazım. Okumayan yazamaz. İmkânı olmayan çocuklar için de tek çözüm okul kütüphanesi... Bu cümleleri siz nasıl karşıladınız, merak ediyorum açıkçası. Çok klişe deyip geçtiniz mi? Oysa ne kadar haklı... Yazabilmenin koşulu okumaktan, iyi bir okur olmaktan geçiyor. Gülse Birsel'in zekasına yazabildiği için tanıklık edebiliyoruz. Sadece yazarak 'dünya kadınlarına rol model olduğu' gibi bir gerçek var ortada. Kimse de onun 'oyuncak bebek' olmasını eleştiremez gibi geliyor bana Türkiye'den biri seçilecekse bu Gülse Birsel mi olmalıydı? diyemez kimse. O, yazının gücüyle popüler kültürü birleştirdi, klişeleri mizahla eleştirdi, geleceğe iz bıraktı. Çocukların erken yaşta kitap okumaya başlamasını önemle belirtmesi de şahane. Böylelikle başarısının sırrını da açıklamış oluyor. Haftada 120 dakikalık sitcom senaryosu yazmak kolay mı? 'Avrupa Yakası', 'Yalan Dünya', 'Jet Sosyete'... Sezonlarca süren dizilere imza atmış bir kalem o. Sitcom ne demek? Mizah demek. Zeka demek. Sizi güldürme iddiasındayım/hedefindeyim demek. Biri size Seni güldüreceğim dese ne yaparsınız? Ben söyleyeyim: Refleks olarak önce savunma mekanizmanızı harekete geçirirsiniz. Gülmeyeceğim, asla gülmeyeceğim diyerek inatlaşırsınız. Ama Gülse Birsel, her şeye rağmen güldürüyor. Film çekiyor, 5 milyon kişi izliyor. Birbiri ardına 'karakter komedisi' üzerine çekilen filmler ortadayken onun 'durum komedisi'nden sapmaması da takdir edilesi bir şey. Evet 'Burhan Altıntop'u da o yarattı, 'Şahika Koçarslanlı'yı da. Ama son tahlilde bu karakterlerin tek başına gol atmasına izin vermedi, komediyi sadece 'karakter'le sınırlamadı, 'bütünlüğü' bozmadı. O karakterler gol attı ama bölümlerin geneli de güldürdü. Röportajında yaşlanmayla ilgili de güzel bir söz söylüyor; Evet, mümkünse ölene kadar çalışayım. Başka ne yapacağız ki, çiçek mi yetiştireceğiz? diyor. Onun gibi kendi yolunda ilerleyen, markasını güçlendiren ve üretmekten vazgeçmeyenlerin Ölene kadar çalışmak istiyorum demesini çok kıymetli buluyorum. Böylelikle kısa yoldan büyük hedeflere ulaşma peşinde olanlara sağlam bir gönderme yapıyor Gülse Birsel. Gülse Birsel'in yoluna devam etmesinden, pes etmemesinden ve en önemlisi de çalışmaktan vazgeçmemesinden, çok büyük dersler çıkartmak lazım. Mesleğine duyduğu aşkı fark etmeli, kendimize motivasyon öğesi haline getirmeliyiz. O artık bir popüler kültür gerçeği. Ne mutlu! Nice dizilere, filmlere, yazılara... twitter.com/mayksisman instagram.com/mayksisman youtube.com/mayksisman can.sisman@milliyet.com.tr