Evi 'ev' yapan 7 önemli detay

Ev demek kapıyı açıp adımınızı attığınızda 'benim minnoş evim' diye kendinizden geçmek demek... Düz duvarlara tırmanma teşebbüsünde bulunmak demek. Yuva demek, sevgi demek, aşk demek. İngiliz Ideal Home dergisinde yayımlanan bir yazıda bir evi 'ev' yapan 7 önemli detaya yer verildi. 'Evinizde huzur bulabilmek için bunları mutlaka uygulayın' listesine gelin bi' göz atalım... En sevdiğiniz renk kırmızı, lacivert, ya da cart sarı gibi renkler olabilir. Bu canlı, pop art ya da neon renkler sizi motive ediyor olabilir. Bu renkler sayesinde evinize karakteristik bir görünüm kattığınızı düşünüyor olabilirsiniz. Fakat yanılıyorsunuz. Seçiminiz sadelikten yana olmalı. Krem rengi, açık gri, beyaz gibi renkler seçmeniz evinizi daha çok benimsemenize yardımcı oluyor. Göz yormadığı için daha çok kanıksıyorsunuz. Evde telefonla biriyle kavga ettiğinizde bir de duvarda sizi rahatlatmayan renkli bir tonu görmek sizi gevşetmek yerine tam tersi sizi bir hapishanedeymişsiniz gibi bir his yaratıyor olabilir. Unutmayın, sadelik her zaman insana iyi gelir. Mobilya seçimleri yaparken biraz 'Paşa gönlüm bilir' kafasıyla hareket ediyoruz. Hiç itiraz etmeye kalkmayın, bal gibi de bu hataya düşüyoruz. Kırmızı koltuk mu beğendik, parası neyse onu ödüyoruz. Sonra bir bakıyoruz karşımızda yeşil renkli ikili koltuk var onu da atıyoruz sepetimize. Pardon, neler yapıyorsunuz siz öyle kuzum? Hiç ateşle barut, kırmızıyla yeşil yan yana durur mu? Ya da işte gidiyoruz ahşap bir masa alıyoruz. Sonra demir çelik kafalarına girip ahşapla hiç yakışmayan eşyalar satın alıyoruz. Kuzum neler yapıyorsunuz... Yapmayın. Bakın, evinizi minik minik süslemekten bahsediyoruz. Aşırıya kaçmayın. Abartıdan uzak durun. Yastık mı alacaksınız? 8 yastık almayın, 1 adet alın ve değerlendirin. Hepsi bu kadar. Coşmayın, uçmayın, abartmayın. Nokta atışlarıyla doğru seçimler yapmaya gayret edin. Zevksizseniz de sonunda ölüm yok. Deneyerek yanılın. Ama evi cümbüşe çevirmeyin. Duvarları boş bırakarak kendinize 'nefes alanı' oluşturma gayreti içerisine girmiş olabilirsiniz. Üzgünüm ama bir kez daha yanılıyorsunuz. Gidin 'Sims' evi gibi bütün duvarlara tablolar asın demiyoruz. Ama yine de bir tane şöyle güzel bir tablo olsun. Ya da bir fotoğraf olsun. Bir şey olsun muhakkak. Haftada 15 gün çalışıyor olabilirsiniz. Evdeki bitkileri kim sulayacak? Ben aslında evde yokum ki filan diyebilirsiniz. Tamam haklısınız ama nasıl her gece dişlerinizi fırçalıyorsunuz. Yani umut ediyoruz ki dişlerinizi fırçalamayı unutmuyorsunuzdur. Her gece bir bardak suyla bir bitkiye hayat verebilirsiniz. Zor mu? Değil. Kendinize saçma bahaneler üretmeyin. Gidin bir tane çiçek alın ve sulayın. Şimdi size mum önerisinde bulunuyorum diye coşmayın. Yerlere mumlar yerleştirmek filan gayet çirkin şeyler. Ayrıca tehlikeli de. Ama mesela çok sevdiğiniz bir raf olabilir. Gidin oraya minik bir mum yerleştirin. Arada onu yakın. Elektrikleri kapatın, karşısına oturup şömine kafası filan yaşayın. Size huzur verecek, odayı canlandıracak. Minimalizm diye insanlar boşuna kendini hırpalamıyor. Şaka ya da klişe değil, gerçek: Minimalizm gerçekten candır. Tıklım tıklım yapmayın. 'Seneye giyerim belki' dediğiniz kıyafetleri evden çıkarın. Dolaplara gizlemeleri unutun. Bir dükkana gittiğinizde 'Aa ne güzel tasarlamışlar' diyorsunuz. Neye çarpılıyorsunuz biliyor musunuz? Minimal olduğu için, göz yormadığı için, gereksiz en ufak bir obje olmadığı için seviyorsunuz. Tamam işte formül budur... can.sisman@milliyet.com.tr