Milliyet RekabetRusya’ya yaptırımlar hukuki mi?

Rusya’ya yaptırımlar hukuki mi?

21.02.2023 - 10:10 | Son Güncellenme:

Savaşa karşı tepki gösteren ülkeler küresel ticaretteki konumlarını kullanarak Rusya’ya yaptırım uygularken, Rusya da bu ülkelere karşı sahip olduğu ekonomik kozları bir tehdit unsuru olarak ortaya koyuyor.

Rusya’ya yaptırımlar hukuki mi

Armanç Canbeyli/ Kıdemli Avukat--- Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı askerî müdahale, yakın tarihin getirdiği en önemli ve çarpıcı gelişmeler arasında yerini aldı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının oluşturduğu yıkım ve savaştan kaçınmaya yönelik getirilen tüm yapısal önlemlere karşın, Avrupa kıtası kısmi de olsa yeniden bir savaşa sahne oluyor. Savaşın beraberinde getirdiklerine baktığımızda, en büyük yıkımın her zaman olduğu gibi insanlar (ve hatta insanlık) üzerinde olduğunu görüyoruz. Yaşananları daha yakından incelediğimizde ise savaşın artık sadece askeri bir kavram olmadığını ve muharebenin savaş alanındaki siperlerin ötesine taşındığını görüyoruz.

Haberin Devamı

Tarihte kısa bir gezinti yaptığımızda, özellikle 21. yüzyıla kadar savaşlarda belirleyici faktörün asker gücü olduğunu görüyoruz. Bu nedenle, Pers İmparatoru III. Darius’un harekete geçtiğini gören Büyük İskender, ekonomik yaptırımları değerlendirmek yerine ordularını toplamış ve hasım birlikleri Gaugamela’da karşılamıştı. Prusyalı General Frederick Louis’i Jena muharebesinde mağlup eden Napolyon Bonapart’ın da envanterinde ekonomik yaptırımlardan ziyade çok sayıda silah vardı.

Aradan geçen onlarca yıl ve küresel ekonomiye şeklini veren uluslararası ticaret ağı ise günümüzde savaş kavramına apayrı bir boyut kazandırdı. Hiç şüphesiz, silahlar ve askeri güçler hala savaş alanında önemli bir rol oynuyor. Fakat Ukrayna ekseninde yaşananlardan da gördüğümüz üzere, ekonomik yaptırımlar da en az silahlar ve kurşunlar kadar önemli bir rol oynuyor. Ürünlerin ve hizmetlerin serbest dolaşım ilkesi üzerinden küreselleşen ekonomi, tüm ülkelerin birbirlerinin ürettiği katma değerlerden faydalanmasının önünü açıyor. Yakıt ve gıda gibi temel ihtiyaç kalemlerinden tutun da lüks tüketim ürünleri ve dijital hizmetlere kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan bu ticaret ağının getirdikleri, ülkelerin gayrisafi milli hasılaları açısından büyük önem taşıyor. Dahası, tüm bu ürün ve hizmetler ülkede yaşayan insanların hayat tarzlarına şekil veriyor ve zamanla vazgeçilmesi güç ihtiyaç kalemlerine dönüşüyor. Ticari ilişkilerin beraberinde getirdiği sınır ötesi bankacılık hizmetleri ve iktisadi ilişkiler de küresel ekonominin aktörlerini birbirleri ile iş birliği kurmaya yönlendiriyor.

Haberin Devamı

Batı yaptırım uyguluyor, Rusya elindeki kozları kullanıyor

Küresel ticaret ağının tarafları arasında silahlı bir gerginlik yaşanması ise hepimizin istifade ettiği bu sistemi akamete uğratıyor. Savaşa karşı tepki gösteren ülkeler küresel ticaretteki konumlarını kullanarak Rusya’ya yaptırım uygularken, Rusya da bu ülkelere karşı sahip olduğu ekonomik kozları bir tehdit unsuru olarak ortaya koyuyor. Sıcak temasın tüm kıtaya yayılmasından endişe eden Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, ekonomik yaptırımlar ile Rusya’nın savaşı finanse etme kabiliyetini azaltmayı hedefliyor. Ayrıca, Rus şirketlerine ve üst düzey kamu görevlilerine yönelik yaptırımlar ile Kremlin’in Ukrayna’ya yönelik iradesi kırılmaya çalışıyor. Ayrıca yaptırımlar sonucunda batı dünyasının katma değerli ürünlerinden mahrum kalan Rus vatandaşlarının hayat tarzı erozyona uğruyor ve bu ekonomik kuşatmanın ülke içerisinde askeri operasyonlara yönelik tepkileri arttırması amaçlanıyor. Elbette, yaptırımlar sadece Rus vatandaşlarını etkilemiyor. Yaptırım uygulayan ülkeler kendi kişi ve kurumlarına da çeşitli yasaklar getiriyor. Bu açıdan yaptırım rejiminin iki tarafı keskin bir bıçak olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Haberin Devamı

Dolayısıyla, karşılıklı hamlelerin etkileri sadece taraflar üzerinde değil, tüm dünyada iz bırakıyor. Küresel tedarik zincirini etkileyen ve önümüzdeki yılların sosyoekonomik konjonktürüne şekil verecek olan bu yaptırımların hukuki boyutunu ve dikkat edilmesi gerekenleri aşağıda sizler için ele alıyoruz.

Haberin Devamı

Avrupa Birliği yaptırımları

Rusya yaptırımları açısından öne çıkan kurumların başında AB geliyor. Mart 2014’te Kırım ve Sivastopol’un Rusya tarafından ilhak edilmesi ile tetiklenen AB yaptırımlarının, Şubat 2022’de Donetsk ve Luhansk bölgelerinin Rusya tarafından tanınmasının ardından hız kazandığını görüyoruz. Bu kapsamda, Donetsk ve Luhansk’ın tanınması kararına olumlu oy veren 351 siyasetçinin doğrudan doğruya yaptırım listelerine alındığını görüyoruz. Bu kapsamda yaptırımlar, bir yandan yönetim kademesinde askeri müdahale kararını destekleyen iradeyi cezalandırmak isterken, diğer yandan da bu operasyonları finanse etme kabiliyetini kısıtlamayı amaçlıyor. Bu nedenle Putin’in siyasi kurmaylarının yanı sıra yüksek finansman kapasitesine sahip iş çevreleri ve oligarklar da yaptırımlarla muhatap oluyor.

Öte yandan, yaptırımlar sadece Rus vatandaşları ve şirketlerini etkilemiyor. Rusya’nın savaş iradesini kırmak isteyen uluslararası kurumlar, kendi ülkelerindeki kişi ve kurumları yaptırım listesindekilerle iş yapmasını yasaklıyor. Bu açıdan yaptırım uygulayan ülkelerin de birtakım fedakârlıklarda bulunduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.

Haberin Devamı

Avrupa Rusya’nın finans sistemini hedef aldı

Bu durum özellikle AB açısından önem kazanıyor. Nitekim Avrupa ülkeleri Rusya’dan yüklü miktarda enerji ithal ediyor ve yaptırımlar bu tür ithalatları güçleştiriyor. Burada yönetimsel bir tercihte bulunan Brüksel, daha soğuk bir kış geçirmek ve daha yüksek maliyetlerle enerji tedarik etmek pahasına Rusya yaptırımlarını uygulamaya devam ediyor.

Ekonomik kozların masaya yatırıldığı bu denklemin en önemli parçalarından birini de finans sistemleri oluşturuyor. Bu nedenle, AB yaptırımları Rus şirketlerinin küresel bankacılık sistemlerinden dışlanması için önemli çabalar sarf ediyor. Finansal yaptırımlara bakıldığında, alınan ilk aksiyon Rus bankalarının SWIFT sisteminden çıkartılması olmuştu. Ayrıca, Rus Hükümeti ve Merkez Bankası’nın AB’nin sermaye ve finans piyasalarına erişim kabiliyetine kısıtlayacak önlemlerin de gündemde olduğunu görüyoruz. Bankacılık alanındaki kısıtlamaların bir diğer görünümünü ise AB kişilerinin ihraç edilen euro cinsinden devredilebilir menkul kıymetleri Rusya menşeili kişi ve kurumlara satmalarının yasaklanması oluşturuyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nin yaptırımları

Rusya yaptırımlarında başı çeken bir diğer ülke de ABD. Yasama tekniği açısından AB’den farklılık gösteren Amerika, kanunların yanı sıra birtakım Başkanlık Kararnameleri üzerinden de yaptırım uygulayabiliyor. Bu durum da ABD’nin daha esnek ve hızlı tepki verebilen bir yaptırım rejimi uygulamasına imkân veriyor. Ayrıca, ekonomik yaptırım uygulamak noktasında köklü bir geçmişi olan ABD’nin tüm dünya çapında geniş bir yaptırım ağı bulunuyor. Konuyu işgücü açısından değerlendirdiğimizde, ABD’de çok sayıda uygulayıcı kurum olduğunu ve yıllara yayılan bir kurumsal yaptırım kültürü bulunduğunu görüyoruz.

ABD yaptırımlarını ayıran bir diğer unsur da çok uluslu bir karar mercii olmaması. AB ve BM gibi organizasyonların karar süreçlerinde birden fazla ülkenin jeopolitik ve ekonomik tercihleri arasında bir ortak nokta bulunması gerekiyor. Bu durum ise zaman zaman yaptırım kararlarının uzamasına neden olabiliyor. Bu durum özellikle BM açısından önem taşıyor. Nitekim Rusya, BM bünyesindeki pozisyonunu kullanarak bu kurumun kendisine karşı etkin yaptırımlar uygulamasına engel olabiliyor.

ABD’nin hedefi Rus savunma sanayisini çökertmek

ABD’nin uyguladığı güncel yaptırımlara baktığımızda, enerji, savunma sanayisi ve medya gibi kritik sektörlerin hedef alındığını görüyoruz. Ayrıca, Kremlin yetkilileri ve Rusya’nın askerî yönetim kademesi ile iş dünyası ve bürokratlardan oluşan kapsamlı bir yaptırım listesi oluşturuluyor. Listeye giren kişilerin mal varlıkları dondurulurken, finans sistemleri üzerinden yapacakları işlemlere de engel olunabiliyor. Rusya’nın katma değerli üretim tesisleri ile kamu kurum ve kuruluşlarına da kapsamlı bir yasak getiren ABD, bunların dünya ile etkileşimini azaltarak izole edip mali kaynaklarından uzaklaştırmayı hedefliyor.

Ekonomik belirsizlik dönemlerinde hukuka uyumun sağlanması

Şu an konuyu Rusya ekseninde ele alıyoruz fakat ekonomik yaptırımlar, esasında uzun yıllardır ticari ilişkilere şeklini veren hukuki kurallar olarak uygulanıyor. Yolsuzlukla mücadeleden ihracatın kontrolüne, teknoloji hırsızlığından askerî kullanımlı ürünlerin ticaretine kadar pek çok farklı alanı ilgilendiren bu yaptırımların en önemli özelliği ise sınır ötesi uygulanma kabiliyeti.

İç hukuk kurallarına baktığımızda, ülkesellik prensibi gereği yalnızca uygulayıcı ülkenin egemenlik alanında sonuç doğurduğunu görüyoruz. Etki doktrini üzerine kurulan kanunlar ise dünyanın neresinde işlenmiş olursa olsun, uygulayıcı ülkede ekonomik sonuç doğuran tüm iş ve işlemlere karşı uygulanabiliyor. Bu durumun en güzel örneği de rekabet hukukudur.

Örneğin, birbirine rakip iki Fransız şirketi Türkiye pazarındaki fiyatlarını birlikte yükseltme kararı alırsa, bu anlaşmayı Paris’teki genel merkezlerinde yapmaları ile İstanbul’daki şubelerinde yapmaları arasında herhangi bir fark bulunmuyor. Bu kuralların ortak noktası ise uygulama alanının belirli bir ülke ile sınırlı olmasıdır.

İşte ekonomik yaptırımları diğer hukuk kurallarından ayıran en önemli unsur da budur. Büyük hacimli ekonomilerin çıkarlarını korumak ve ekonomi sahnesini daha öngörülebilir kılmak için getirilen bu kurallar, belirli koşulların varlığı durumunda dünyanın herhangi bir ülkesinde etki doğurabiliyor. Örneğin ABD ile organik bağı olan kişi ve kurumların yurtdışında yaptıkları işlemler, bu ülkenin yaptırım rejimine tabi olabilir. ABD menşeili teknolojileri kullanan şirketlerin de (ABD ile doğrudan bir bağı olmasa bile) bazı yaptırımların kapsamına girmesi gündeme gelebilir. Dolayısıyla, ABD veya AB gibi büyük hacimli ekonomiler ile yoğun olarak iş yapan şirketlerin, ekonomik yaptırım risklerine karşı yapısal tedbirler alması gerekiyor.

Rusya ve Ukrayna arasındaki askeri gerilim ise uluslararası yaptırım risklerini farklı bir boyuta taşıyor. Ülkemizin de bir parçası olduğu ekonomi coğrafyasının merkezinde yaşanan bu gerilim, emtia fiyatlarının yükselmesine, enerji kaynaklarına erişimin güçleşmesine, girdi maliyetlerinde artışa ve tedarik zincirinde kırılmalara neden olabiliyor. Tüm bu unsurlar şirketlerin ticari stratejilerini belirlemesini güçleştiriyor. Belirsizliğin getirdiği ticari riskleri yönetmek isteyen şirketlerin ise bunu yaparken ulusal ve uluslararası hukuki riskleri iyi değerlendirmesi gerekiyor.

Elbette, jeopolitik riskleri yönetmek isteyen şirketlerin yüksek bir ekonomik adaptasyon kabiliyetine sahip olması gerekiyor. Faaliyetlerine devam edebilmek için tutturmaları gereken karlılık hedeflerinin gerisinde kalan şirketlerin ise aradaki farkı kapatmak için başvurabileceği yöntemlerin hukuka uyum açısından değerlendirilmesi önem taşıyor.

Rusya’ya yaptırımlar ve rekabet hukuku

Burada uluslararası yaptırımlar kadar önem kazanan bir diğer konu da rekabet hukuku oluyor. Ticari belirsizlikler sektör paydaşlarının tümünü benzer şekilde etkilediğinden, bunlar ile mücadele etmek isteyen piyasa aktörleri bir araya gelme eğilimi gösterebiliyor.

Sektörün ortak sorunlarının tartışılması, tüm paydaşların faydalanabileceği uygulamaların belirlenmesi için önemli. Fakat bu tür dayanışmaların, ticari stratejilerin uyumlaştırılması gibi sonuçlar doğurmaması gerekiyor. Etkin rekabet ortamı, şirketlerin gelişimi ve ülkenin rekabetçi gücünün artması açısından önemli bir rol oynuyor. Birbiri ile rekabet eden şirketler, tüketicilere ulaşabilmek için daha kaliteli ürünler üretiyor veya daha verimli çalışarak fiyatlarını düşürmeyi hedefliyor. Dolayısıyla bu düzen sadece tüketicilerin refahını değil serbest piyasa ekonomisinin temellerini de koruyor. Rakip şirketlerin ticari parametreleri birlikte belirlemesi veya birbirleri ile rekabet etmekten kaçınması gibi durumlar ise ciddi bir yaptırım riskini beraberinde getiriyor.

Dikkat edilmesi gerekenler;

Karar alıcıların ticari stratejilerini belirlerken hem uluslararası yaptırımlara hem de iç hukuk kurallarına karşı temkinli yaklaşması gerekiyor. Uluslararası yaptırım riskleri açısından en önemli tedbir, bunların hangi koşullarda kimlere uygulanabileceğini kavramaktan geçiyor. Bu sayede şirketler, ticari faaliyetlerin coğrafi izdüşümü üzerinden kendilerine bir risk haritası çıkartabiliyor. İç hukuk kurallarında ise öngörülemez durumların beraberinde getirdiği zorluklar ile mücadelenin sınırlarının iyi belirlenmesi ve ticari stratejilerin rakip şirketlerden bağımsız biçimde belirlenmesi gerekiyor.

Konuyu bu açıdan ele aldığımızda, hukuka uyum için en faydalı yaklaşımın, şirket içerisinde önleyici tedbir kültürünün geliştirilmesi olduğu anlaşılıyor. Sorunlar oluştuktan sonra bunları çözmek için harcanan kaynakların maliyeti, riskin erken tespiti ve önlenmesi için yapılacak çalışmalardan ekseriyetle daha fazla oluyor. Uluslararası danışmanlık tecrübeleri de en etkili çözümün yapısal risklerin tespit edilmesi ve iş modellerinin buna uygun tasarlanması olduğunu gösteriyor. Buradaki eksiklikler gerek iç hukukta gerekse yurtdışı faaliyetlerinde ağır sonuçlar doğurabiliyor. Bu nedenle, ülkemizin üretim gücünün uluslararası hukuki risklere karşı farkındalık kazanması önem taşıyor. Hukukçuların ve uyum yöneticilerinin karar alma süreçlerine dahil edilmesi ise kurumsal risk yönetiminin temellerini güçlendiriyor.