04.07.2023 - 11:10 | Son Güncellenme:
Dünya serbest piyasa koşulları ile oluşmuş bir piyasa değil. Dünyada her zaman devletin o düzenleyici kadife eldiven içindeki yumruğu hep kendini göstermiştir ve belirleyici olmuştur. Teknoloji yazarı Serdar Kuzuloğlu ile yaşadığımız çağı ve dijitalleşmenin devlet-piyasa ilişkisini ve özgürlükleri konuştuk.
Küresel Kapitalizm açısından yeni dönemi nasıl değerlendirebiliriz?
Küresel Kapitalizm açısından yeni bir döneme girdiğimiz kesin bir gerçek. Şu andaki tek sorun mevcutla yapamadığımızı gördük. Ama kabul edebileceğimiz ortak payda bulamadık. Yani kapitalizmin şu ana kadar ki süreciyle bize çok uzun vadeli bir gelecek sunamadığının artık farkındayız. Bunu bütün örnekleriyle yaşıyoruz. Fakat bunun yerine ne gelebilir bunu tam olarak bilemiyoruz.
Kapitalizm bir ekonomik modelden öteye bir ideoloji… Bunun bütün müesseseleri ile hayatımıza nüfuz ettiğini unutmamak lazım. Kapitalizm bugün üniversitelerdeki branşlardan, kariyer dallarına, bilimsel çalışmaların önceliklendirilmesinden sanata kadar her konuda belirleyici bir unsur durumunda. Bu şekilde olunca da yakın zamanda değişecek gibi de görülmüyor.
Fakat görünen o ki, adı konulmamakla birlikte teknoloji ile desteklenen yeni nesil sosyalizmin de yükselişini görüyoruz…
Verinin iktidarı
Veriler e-ticaret için olmazsa olmaz hâle mi geliyor?
Elektronik ticaret bütün cazibesini geleneksel ticaretin en büyük maliyet kalemlerinden muaf olmasına dayandırdı. Dükkân, teşhir, personel ve depo masrafınız olmayan bir ticaret biçimi. E-ticaretin geleneksel ticarete göre çok düşük maliyetli olması, onu avantajlı hâle getiriyor. İnternetten satılan her şeyin daha ucuz olması algısı da oluştu. Bundan 20-30 yıl öncesinde geleneksel ticaret çoğunlukta idi. Fakat bugün iş tersine döndü.
Yeni rekabeti ne sağlayacak?
Yeni rekabeti sistemlerini optimize eden, kaynaklarını daha iyi kullanabilen ve kullanıcı başına daha fazla satış yapan şirketler sağlayacaklar. Bu da veriyi iyi kullanabilmekle olacak. Veriyi iyi tanıma, hedef kitlene daha iyi analiz etme, hedef kitlenin sabırsız olan kredini çok akıllıca kullanmak… Dolayısıyla veriye sahip olmak değil, veriyi anlamlandırabilmek hiçbir zaman olmadığı kadar belirleyici olacak.
Dijitalleşme getto yaşama neden oluyor
İnsanları yapay zekâ aracılığıyla kalıplar içinde bir gettoda tutmaya da neden olmuyor mu?
Bu olay; bizim getto girdabından çıkmamızın imkânsız olduğu sürece giriyoruz…Dijital platformlar, bize, her bakımdan mümkün olduğunca fazla süre hizmet vermek istiyor. Siz bir müzik dinleyince seviyorsanız o kategorideki diğer müzikleri sıralayıp size sunuyor. “Tamam, ben bunları dinleyeceğim, ama tesadüfilik ortadan kalkıyor. Netflix'de sizin gördüğünüz afiş ile benim gördüğüm afiş aynı değil. Her film için ortalama 18-20 afiş üretiliyor. Herkesin beğenisine göre bir afiş. Biz aslında biraz farkında olarak biraz da farkında olmayarak dijital gettoların içine gireceğiz. Bizi o kozanın içinde her ne kadar emniyette tutsa da birbirinden beslenme imkânımızı elimizden alıp çok küçük bir bölgenin içinde kalmamızı sağlayacak.
Bu durum yeni bir modernite mi? Herkese bir standart ve benzemek zorunluluğu mu?
Önümüzdeki dönem hammadde krizi, iklim krizi gibi krizlerin tetiklediği süreçte tüketimin kutsandığı bir toplumu lanetlemeye başladılar. Artık eskisi gibi tüketemezsiniz, bu mümkün değil…
Bugün dünyanın her tarafında gönüllü bir hareket olarak çıkan geri dönüşüm, ileri dönüşüm, winech, ikinci el eşya kullanılmaya başlanıyor. Bir önceki kuşakların pek sevmediği ve mümkünse örtmeye çalıştığı bir durumdu. Bir kıyafeti 10 yıl giymek, ikinci el kıyafet satın almak, bugün bunlar kıymetli hâle geldi. Bugün çok lüks marka kullanamayanlar kendilerini var edebilmek için Metaverse gibi alanlarda benzerlerini yapıyorlar. Sanal bir ortamda sınırsız imkânların içinde sanal bir kıtlık yaratıyoruz. Bunun da uzun sürmeyeceğini biliyoruz, yepyeni bir durum da oluşacaktır.
Dünya ticareti serbest piyasa ile oluşmadı
E-ticaret konusunda küresel mega şirketler var bir de yerel yazılım ile var olmaya çalışanlar. Bunların arasındaki ilişki nasıl olacak. Yerel şirketler küresel bir tehdit altındalar?
Endüstri Devrimi, Birleşik Krallık’ta tekstil sektörü ile ortaya çıkmıştı. Bize hep şu anlatıldı. Makineler geldi, kol gücü ile çalışanlar işlerini kaybetti. Bu hikâyenin bize anlatılmayan tarafları da var. Hindistan o tarihlerde dünyanın en kaliteli, en aranan kumaşlarını üretiyordu. O kadar kadim bilgiyle üretiyor ki, taklit edilemiyor. Endüstri Devrimi’nin ürettiği kumaş, Hint kumaşı ile rekabet edemiyor. İngiltere hemen bu olayın karşısında yeni düzenlemeler yapıyor. Hint kumaşına çok ağır vergiler getiriyor. Hint kumaşının satılmasını geçtim, bulundurulması bile mesele hâline geliyor. Çok kısa bir sürede kendine pazar bulamadığı için Avrupa topraklarından çıkmak zorunda kalıyor. İşte bundan sonra da pazarı İngiliz kumaşı belirliyor ve markalaşıyor. Dünya serbest piyasa koşulları ile oluşmuş bir piyasa değil. Dünyada her zaman devletin o düzenleyici kadife eldiven içindeki yumruğu hep kendini göstermiştir ve belirleyici olmuştur.
Devletin herhangi bir alanda el atmadığı bir alanda vahşi liberal ve kapitalizmin etkisiyle toz olup gitmesi içten bile değildir. Bugün küresel e-ticaret devleri dediğimiz yapının Çin ve ABD arasında paylaşılmış durumda.
Her iki ülkenin içinde dahi pürüzler yaşanmakta. Çin, Alibaba’nın altın hisselerine el koydu, iki senedir başını ezmeye çalışıyor. ABD başta Amazon olmak üzere birçok platformu düzenlemeye çalışıyor. Bireysel, kamu veya sendikalar ile binlerce dava açılıyor. Bu alanın serbest bırakıldığında bütün dünyayı iki şirkete pay etmek zorunda kalınacağının hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye’de de bugün elektronik ticaretin yüzde 80’ine yakını bir platformun (Trendyol) üzerinden yürüyor ve bunun da sahibi Çinli Alibaba şirketi. Nihayetinde bize yerli gibi gözüken de yerli değil. Küresel dijital devlerin uluslar üstü bir yapı olduğu ve devletlerden bağımsız olarak tamamen dünya hâkimiyetine hedeflediği, ulaşabildiği bütün coğrafyalarda hâkimiyeti hedeflediğini ve başı boş bırakıldığında kaçınılmaz olarak bunu hedeflediğini bilmeliyiz.
Yeni siz Türkiye’de ne kadar kaliteli ürün üretirseniz üretin, ne kadar tecrübeniz olursa olsun, o pazarda bugünkü e-ticaret devleri ile rekabet etmeniz söz konusu değildir. Ne fiyatta, ne pazarlamada rekabet edemezsiniz.
Devletin gücü
Küreselleşme ile ulus devletler örselendi, zayıflatıldı. Şimdi e-ticaret şirketleri devletlerin üzerinde mi konumlanacak?
Özelleştirme ve liberalleşme ile kendini gösteren o dalga, devletlerin elindeki pazarı belirleyici gücü epey zayıflattı. Dünyanın her tarafında olduğu gibi. Devletin elinde kalan tek güç düzenleyicilik gücü.
Devletin piyasayı ve oyuncularını adil bir düzen içerisinde düzenleyici kabiliyeti var. Bu devletin elinde kalan son koz… Bunun dışında devletin bir fonksiyonu kalmamış durumda. Bu dev şirketler, bağlı olduklarını düşündüğüm ülkeler için de sorun hâline gelmişler.
ABD, Obama’nın ilk başkanlığı döneminden bu tarafa, teknoloji devlerine, paralarınızı Amerika’ya getirin, diye yalvarmakta idi. Trilyon dolarlık şirketlerin paralarının neredeyse tamamına yakını off-shore ada banklarında vergiden muaf olarak oralarda tutuyorlar. Tek amaçları hissedarlarına daha fazla kâr vermek… O kadar ki paralarını ne yapacaklarını bilmiyorlar. O kadar ki tekrar kendi hisselerini satın alıp değerlerini artırıyorlar.
Öylesine acayip bir kutuplaşma yaşanıyor. Yitik alan gibi parayı kendilerine çekiyorlar. Trilyon dolarlık 10’a yakın ultra şirket, kendi ütopik devletlerini kurmak için çalışıyor. Yüzen şehirler inşa ediyorlar. Orta Çağ dönemindeki şehir devletleri gibi. Ve nihayetinde çok uluslu şirketlerden uluslar üstü şirketlere, fakat şimdi şirketlerin yönettiği otonom şehir devletlerine doğru gidiyoruz.
Türkiye’nin e-ticaret şirketlerinin potansiyelini nasıl görüyorsunuz?
Burada devletin pozisyonu o kadar hassas bir teraziye muhtaç ki! İpin ucu biraz kaçtığında rekabetçiliği de bizzat engelleyen bir yapıya ulaşabilir. Yani rekabetçiliği korumak ile engellemek arasında o kadar ince bir çizgi var ki… Hepimizin yabancı olduğu bir ortamda çok tutarlı çok isabetli müdahalelerde bulunabileceğinden şüpheler duyuyorum.
Küresel rekabet karşısında yerli girişimleri korumalıyız gibi kulağa meşru gelen gerekçe ile yola çıkarak bizi tamamen iç tedarikçilere ve onların kâr hırsına muhtaç bırakıp nihayetinde tüketiciyi mağdur etmek olası bir durum. Bu yaşanmadık değil ülkemizde ve pek çok ülkede… Buradaki dengeyi bulabilmek için daha başka parametreleri de kullanmamız gerekiyor.
Dijital Platformları kullanılarak faşizm yapılıyor
Peter Frase kitabında 4 gelecekten bahsederken, gelecek dijital faşizm tehlikesi mi barındırıyor?
Dijital faşizm kavramı gündeme geliyor, gözlemliyorum. Yaşadığımız dönemde dijital faşizm değil, dijital araçları kullanan faşizm olabilir. Yani dijitalin kendi felsefesi içinde faşizm yok. Ama faşizan zihniyetlerin elinde dijital araçlar tarihte görülmemiş derecede kudretli etkili güçlü faşist silahlar doğuruyor. Yapay zekâda yaşadığımız mesele de bu. Yapay zekâ algoritması nasıl yazılırsa yapay zekâ sonsuza kadar bu şekilde devam eder. Bugünkü yapay zekâya örneklemeleri veren de insan.
Dijital mahremiyet konusu çok tehlikeli bir alan herhâlde.
Cambridge Analytica Skandalı’nı biliyoruz. Trump’ın seçilmesi ve Birleşik Krallık’ın Brexit kararının ana belirleyicisi idi. Yaptığı şey dijital manipülasyondu. 20 soruluk çok basit masum soru ile verileri topladılar. On milyonlarca insanın profilini tespit ettiler. Ve dünyanın kaderini değiştirdiler. Sizin sosyal medyadaki etkileşiminden hayatınız hakkında çok detaylı bilgi edinebiliyorlar. Siz bunları nasıl kontrol edebilirsiniz? Beğendiğiniz bir haber, retweet ettiğiniz bir posttan sizin profilinizi tespit edebiliyorlar. İşte buradan konu düzenleyicilere geliyor. Piyasayı düzenleyenlere konu geliyor.
Küresel alanda da dijital kurumların üst kurulu olmalı mı?
Buna kesinlikle katılıyorum. Buradaki en zor kısım uluslararası hukuk e düzenlenmesi gereken yapıların kapalı yapılar olması. Bugün yapay zekânın girdiği altın çağının başlarındayız. Dünyadaki bütün yapay zekâ çalışmaları açık kaynaktan yapılıyor. Fakat bu benzeri algoritmaları geliştiren ve kullananların içyapılarını biz bilmiyoruz. Ticari sır olarak saklıyorlar. Herhangi bir konuda webden araştırma yaparken herkese ayrı sonuçlar neden çıktığını bilmiyoruz. Bu kapalı sistemler bizim hayatımızı belirliyor. AB içinde geliştirilen yapay zekâ algoritmalarının denetime açılmasını istiyor.
İnsan ister istemez şunu düşünüyor; bu kadar veriyi, algoritmayı kontrol etmek nasıl mümkün olacak? En büyük problem odur aslında…