Milliyet ExecutiveMikroalg gücüyle yeşil ekonomiye

Mikroalg gücüyle yeşil ekonomiye

14.01.2025 - 18:34 | Son Güncellenme:

Endüstriyel atıklardan CO2 yakalamak ve atık suyu arıtmak için mikroalgleri kullanan Algbio, atıkları biyoyakıtlara ve biyoplastiklere dönüştürüyor. Algbio’nun kurucusu Selen Şenal girişimcilik sürecini anlattı.

Mikroalg gücüyle yeşil ekonomiye

İSMAİL ŞAHİN- İklim değişikliği, hızla artan sanayileşme ve kentleşme dünyadaki biyolojik çeşitliliğin azalması gibi küresel sorunları tetikliyor. Bu yılın ‘James Dyson Ödülü’ Türkiye Ulusal Kazananı Algbio da endüstriyel atıklara yönelik yaptığı çalışmalarla bu sorunlara çözüm sunma iddiasında...

Haberin Devamı

Algbio, CO2 yakalamak ve atık suyu arıtmak için mikroalgleri kullanıyor. Bu sistem, mikroalglerin büyümesini optimize eden biyoreaktörler sayesinde bunları biyoyakıtlara ve biyoplastiklere dönüştürüyor. Böylece emisyonu azaltıyor, su kalitesini iyileştiriyor, iklim değişikliğini hafifletiyor. Türkiye’nin sanayisini yeşil ekonomiye çevirmek için çalıştıklarını anlatan Algbio’nun kurucusu Selen Şenal Milliyet Executive’in sorularını yanıtladı...

Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

1995 yılında İstanbul’da doğdum. Eğitim hayatımı Marmara Biyomühendislik lisans, Wroclaw Üniversitesi Biyoteknoloji lisans, Yıldız Teknik Üniversitesi Biyomühendislik yüksek lisans, Yeditepe Üniversitesi Biyoteknoloji doktora ve Draper Üniversitesi Hero Training şeklinde tamamladım. Bu süreçte akademik altyapımı da kullanarak Algbio’yu kurdum. Aslında araştırmacı ruhumdan gelen kişiliğim girişimcilik dünyasıyla buluşmuş oldu.

Haberin Devamı

Algbio fikri nasıl doğdu?

Akademik hayatım boyunca mikroalgler üzerinde çalıştım. Bu süreçte gerek İstanbul gibi metropollerde gerek yurt dışında gördüğüm çevre sorunlarına çözüm bulabilmek için araştırmalar yapıyordum. Laboratuvar testlerini tamamladıktan sonra işin sadece akademide kalmaması için sanayicilerin kapısını çaldım. İlk desteklerimizi aldıktan sonra teknoparklarda girişimcilik eğitimlerini tamamlayarak devlet fon desteğiyle Algbio’yu şirketleştirdim. Bu süreçte yurt içi ve yurt dışı olmak üzere  birçok fuar konferans katılarak ticarileşme süreçlerine adım attım. 

Algbio ne yapar? Çevreye nasıl bir etkisi var? Nasıl bir ürüne dönüşebilir?

Algbio, mikroalgler ile atık suyu arıtmakta ve karbon yakalamaktadır, sonrasında elde ettiği algal biyokütleden ise biyoyakıt biyoplastik ve daha birçok biyo ürün üretmektedir. Atık suların içerisinde bulunan çevreye zararlı toksik bileşenleri gidererek su altı yaşamı korumakta ve müsilaj gibi sorunlara henüz oluşmadan çözüm sunmaktadır. Öte yandan ürettiği biyoyakıtlar yenilenebilir enerji kaynağıdır ve emisyon değerlerini azaltmaktadır. Biyoplastikler ise petrol bazlı hammadde içermez dolayısıyla karasal yaşama olumsuz bir etkisi yoktur. Üretim esnasında karbon yakalayan Algbio, atmosferik emisyon değerlerini azaltarak Birleşmiş Milletler’in sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden en az sekiz tanesinde pozitif etki yaratmaktadır. 

Haberin Devamı

Türkiye’de alglerin kullanım kapasitesi ne kadar? Yeteri kadar kullanılıyor mu?

Türkiye’de alglerin kullanım kapasitesi oldukça yetersiz ve daha çok gıda sektörü üzerine. Oysa ki mikroalgler tarımdan enerjiye malzemeden arıtıma kadar birçok sektörde kullanılıyor. Bu kapsamda Türkiye’de ilk defa algal atık arıtımını sanayiye uygulanabilir hale getirdik. Genel olarak Türkiye’deki asıl eksiklik üretim kapasitesinin olmaması veya oldukça düşük seyretmesi. Bizde bu kapsamda üç tonluk kapasite mevcut.

Türkiye’nin sıfır karbon ayak izi hedefine ulaşmada sizin geliştirdiğiniz teknolojinin rolü hakkında bir bilgi verebilir misiniz?

Türkiye’de karbon yakalama teknolojileri henüz gelişme aşamasında ve genellikle geleneksel metotlar kullanılmakta. Fakat Algbio, Türkiye’ye biyolojik karbon yakalama hizmeti sunarak atmosferik veya endüstriyel karbon emisyonlarını azaltmaktadır. Geleneksel metotların ve geri dönüşümde proses artırarak ayak izine sebep olan firmaların aksine Algbio, mikroalglerin fotosentez döngüsünden faydalanarak metabolik mühendislik stratejileri uygulamakta ve karbon yakalama hızını arttırmaktadır. Biyolojik olarak yakaladığımız karbonu ise algal bünyede faydalı ekstraktlara çevirerek biyo ürün üretiyoruz. Bu sayede yalnızca karbonu yakalamakla kalmıyor, yakalanan karbonu kullanılabilir katma değeri yüksek ürünlere dönüştürüyoruz.

Haberin Devamı

Girişimcilik sürecine nasıl girdiniz? Kimlerden destek gördünüz?

Bu sürece başlarken girişimci olduğumun farkında değildim. Yalnızca laboratuvarda çalışırken işin sadece makale boyutunda kalmasını istemedim. Sanayicilerle konuşmam gerektiğini anlayarak TÜSİAD’ın bir programına katıldım, burada sanayicilerle eşleşerek ilk prototipi ortaya çıkardım ve sonrasında İTÜ Teknopark’ta girişimcilik eğitimi alarak TÜBİTAK bütçesiyle şirketleşme sürecine geçtim. Bu süreçten sonra üç tonluk kapasiteye çıkarak ABD Dışişleri Bakanlığı, Venturewell, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) gibi birçok kurumdan destek aldık. En son olarak Avrupa Komisyonu’ndan Horizon hibe desteği alarak Ar-Ge süreçlerine hız kazandırdık. 

Haberin Devamı

En çok hangi sorunlarla karşılaşıyorsunuz?

En çok fonlama kısmında sorunlarla karşılaştık çünkü geliştirdiğimiz teknoloji henüz Türkiye’de var olmuş ve ticarileşmiş değildi. Özellikle biyolojik karbon yakalama ülkemizde gördüğümüz bir yüksek teknoloji modeli değil. Bununla birlikte çözdüğümüz sorunlara sahip olan müşteriler öncesinde mikroorganizmalara dair temel bilgilere sahip olmadığı için pazarı büyütmek de oldukça zorlayıcıydı. Ayrıca kadın girişimci olmak sanayi sektöründe yer edinmeye çalışmak yine bizi yavaşlatan süreçlerden biriydi.

Yeşil teknolojilerin bu kadar popüler olduğu bir dönemde yüksek sermaye bedellerinden ötürü ticarileşme aşaması bizi her firmadan daha fazla zorluyor. Aslında sürdürülebilirliğe geçmek isteyen çoğu firma gerçekten karbon yakalayan teknolojilere değil de daha çok yeşil aklama yapan firmalara yöneliyor bunun sebebi de sektörde hâlâ bilgi ve tecrübe eksikliği. 

Dyson Ödülü’nü aldınız. Bu ödüle almaya giden süreci anlatabilir misiniz?

Aslında ben bu ödülü sosyal medyada görmüştüm. Girişimci yanımdan çok mühendis kimliğimle faaliyet gösterdiğim için James Dyson’ın yaratmaya çalıştığı mühendislik stratejisini algılayarak başvurmak istedim çünkü biz sadece mühendislik değil canlı bir organizmayı mühendislik metodolojilerine dayanarak çevre sorunlarını çözen bir teknolojiye dönüştürüyoruz. Dolayısıyla bunun ödülde oldukça etkili olabileceğini düşünmüştüm. Çünkü sadece mikrobiyoloji veya biyoloji değil ikisini harmanlayarak biyomühendislik çözümleri sunuyorduk ve yüksek teknoloji sınıfındaydık. Dolayısıyla bu projeyle James Dyson Ödülü’ne katılmak yarışmayı gördüğüm ilk andan itibaren aklımdaydı. Sonucunda ise saygıdeğer akademisyenlerimiz ve jüri üyelerimiz bizleri onaylayarak bu ödüle layık gördü.

Çalışmalarınız ne aşamada? Türkiye’de birlikte çalıştığınız kurum ya da firmalar var mı?

Çalışmalarımızın ticarileşme aşamasında bugüne kadar birlikte çalıştığımız birçok firma veya kurum oldu. Bu firmalar ilk kez bu şekilde bir teknoloji ile çalıştığından ötürü öncelikle Ar-Ge faaliyetleri yürütüyoruz, daha sonra firmaların talep ve isteklerine göre farklı mühendislik stratejileri de geliştirebiliyoruz. Daha çok reaktör tasarımı ve verim artırma üzerine çalışıyoruz. 

Yurt dışında faaliyetleriniz hakkında bilgi verir misiniz?

Yurt dışındaki pazarlarda oldukça aktifiz, özellikle konferans ve fuarlara aktif olarak katılıp firmanın büyümesini hedefliyoruz. Bu kapsamda önümüzdeki aylarda ABD’de düzenlenecek dünyaca ünlü bir fuarda olacağız. Aynı zamanda bu yıl Suudi Arabistan, Belçika ve Asya ülkeleri gibi birçok farklı bölgede faaliyetlerimize devam ettik. Fakat öncelikle hedefimiz Türkiye pazarında büyüyerek sağlam adımlarla ilerlemek. Öte yandan globalden de birçok ödül aldık ve farklı hızlandırma programları sayesinde firmanın ölçülendirilmesinde rol aldık. 

Çalışmalarını yürüttüğünüz alg teknolojisinin geleceği hakkında nasıl bir öngörüye sahipsiniz.

Türkiye açısından bakacak olursak bu teknolojinin gelişmesi için uzunca yıllar geçmesi gerekiyor çünkü sermaye bedelleri oldukça yüksek bir bilim dalı olarak düşünebilirsiniz. Fakat globalde bu teknoloji oldukça aktif dolayısıyla her sektörde alglerin kullanılacağına inancım tam. Hatta Avrupa Komisyonu özellikle fon verdiği alg projelerine yazılı geri bildirim sorarak bir sonraki yılın fonlama miktarlarını artırıyor, dolayısıyla globalde oldukça önem verilen bir konu ve hızla gelişiyor. 

Hedefleriniz neler? 5 yıl sonra kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz?

Hedeflerimiz öncelikle globalde bir etki yaratmak ve biyolojik karbon yakalamayı ulaşılabilir bir teknoloji haline getirmek. Özellikle mühendislik alanında bilime katkı sağlamak ve sağladığınız bu katkıyı da doğanın faydasına kullanabilmek. Tabii bu süreçte global ticarileşmeyi, Orta Doğu ve Afrika gibi pazarlara açılmayı da hedefliyoruz. 

Bu konu üzerine çalışmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?

Öncelikle üzerine çalıştığımız konu bilimi nasıl temellerine dayanmaktadır, dolayısıyla bu konuyu çalışacakların kesinlikle akademide uzman olması gerekmektedir. Bilimsel verilere dayanarak teknoloji geliştirdiğimiz için bu dayanakları mevcut olmayan kişilerin konsept önerisi yapması gerekmektedir. Öte yandan teknoloji sürekli geliştiği için güncel bilgilere hakim olması ve bilgilerinin üzerine eklemesi gerekmektedir. Fakat en önemli tavsiye kararlı bir şekilde vazgeçmeden hedefe ilerlemektir.