Milliyet ExecutiveEczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı: 2022’de ortak çabayla risk fırsata dönüşür

Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı: 2022’de ortak çabayla risk fırsata dönüşür

05.01.2022 - 14:10 | Son Güncellenme:

80’lerde serbest piyasaya geçişi ve 90’larda Gümrük Birliği’ne katılımı kamu, sivil toplum ve özel sektörün eşgüdümlü çabası mümkün kıldı. 2022’de de benzer bir ortak çaba ile riskleri fırsata dönüştürebiliriz.

Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı: 2022’de ortak çabayla risk fırsata dönüşür

SERKAN ARMAN

Haberin Devamı

-Nasıl bir yılı geride bıraktık ve 2022’de bizi neler bekliyor?

Yaklaşık iki yıldır küresel salgın ortamında faaliyet gösteriyoruz. Hızlı öğrendiğimiz, öğrendiklerimizi hızlı uyguladığımız bir dönemden sonra dünya ekonomisinin seyrine baktığımızda tedirgin bir toparlanma görüyoruz. Parasal genişleme yavaşlıyor. Uzmanlar sıkılaştırma adımlarının bu durumu izlemeye devam edeceğini söylüyor. Enflasyondaki artışın sanıldığı kadar kısa süreli ve geçici olmayacağı öngörülüyor. Bu ortamda, dış borçlanma maliyeti artıyor. Navlun, enerji ve emtia fiyatları artıyor. Lojistik zincirde aksamalar var. Yaşanan çeşitli güçlüklere rağmen Türkiye ekonomisinin yıldızı 2021 yılında ihracat oldu. Türkiye ekonomisinde başlıca risklerimiz enflasyon, ticarette yavaşlama, kur ve diğer ekonomik etkenlerdeki belirsizlikler, enerji gibi ithal girdilere dair olumsuzluklar olarak görünüyor. 2022 bütçelerini yaparken iş insanlarını en çok yoran kalemler enerji ve hammadde fiyatlarındaki artış, lojistik kısıtları ve artan lojistik maliyetleri, artan işçilik maliyetleri. Diğer taraftan, Türkiye ekonomisinin bu yıl sonu büyümesinin iki basamaklı olma olasılığı da artmış durumda. Ülkemizin ihracat ile büyüme eğilimini 2022 yılında da sürdürmesini bekliyoruz.

Haberin Devamı

Yeni, yeşil, dijital

Eczacıbaşı Topluluğu olarak gelirlerimizin yüzde 60’ından fazlasını ihracat veya yurtdışı kuruluşlarımızdan elde ediyoruz. Ülkemizin cari açığının düşürülmesine katkı sağlayan bu denge, ekonomik dalgalanmalara karşı dayanıklılığımızı da artırıyor. Her şeye rağmen ana iş kollarımızda yurt içinde ve dışında yatırım yapmaya, istihdam yaratmaya devam ediyoruz. En büyük ihraç pazarımız Avrupa Birliği (AB) yeni, yeşil ve daha dijital bir pazar inşa ediyor. AB’nin yeşil ve dijital dönüşümünün parçası olmak için daha hızlı adımlar atmalıyız. Yakın tarihimizde, ‘80’li yıllarda Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine geçişi ve ‘90’lı yıllarda AB Gümrük Birliği’ne katılması ülkemizin kalkınma ve rekabetçilik yarışında en önemli dönüm noktalarından oldu. Türkiye her iki eşiği de başarı ile geçti. Bu başarıyı hiç kuşkusuz kamu, sivil toplum, üniversiteler, düşünce kuruluşları ve özel sektörü de içine alan, eşgüdüm içinde gösterilen çaba mümkün kıldı. 2022 yılında da benzer bir ortak çaba ile riskleri fırsata dönüştürebileceğimiz bir yılın bizi beklediğine inanıyorum.

Haberin Devamı

Sihirli formül: YENİLİKÇİLİK VE İNOVASYON

-Ar-Ge ve inovasyonu en verimli kullanabilen topluluklardan biri de Eczacıbaşı... Bu sayede kilo başına ihracatınız Türkiye ortalamalarının üzerinde. Ar-Ge ve inovasyon yaklaşımınız nedir?

Aslında sorunuzun içinde yanıtını da verdiniz: Yüksek katma değerli üretim. Hangi alanda üretim yaparsanız yapın, değişmiyor. Tüketicilerin değişen ihtiyaç ve taleplerini ancak bu şekilde karşılayabiliyoruz. Rekabette başarılı olmanın, markalaşmanın da yolu buradan geçiyor. Türkiye’nin, girişimcilik potansiyeline ve iyi yetişmiş insan gücüne dayanan; ihracata öncelik veren bir atılımla, ayrıcalıklı bir konuma gelmesi gerektiğini hemen hemen hepimiz kabul ediyoruz. İhracat yapan iş insanları da, dünya piyasalarında rekabet gücünü sürdürebilmenin tek yolunun yenilikçilik olduğunu; bu nedenle, araştırmaya, geliştirmeye ve markalaşmaya da yeterince kaynak ayırmaları gerektiğini biliyorlar. Kapalı ekonomi ortamında büyümüş ve gelişmiş olan sanayimizin en büyük gelişme alanlarının başında inovasyon kültürü yer alıyor. Dünya çapında yenilikler yapan firmalarımızın sayısı belli. Ar-Ge’ye ayrılan kaynaklar geçmişe kıyasla önemli ölçüde artmış olsa da, halen gelişmiş ülkelerin gerisinde ve aradaki farkları kapatmamızı sağlayacak seviyenin altında. Oysa biliyoruz ki dünya piyasalarında rekabet gücünü sürdürebilmenin tek yolu yenilikçi olmak. Yenilikçilik ve inovasyon, katma değeri yüksek ürün ve hizmetleri yaratmamızı mümkün kılmaktadır.

Haberin Devamı

Teknolojinin yapamadığı: İŞBİRLİĞİ VE YARATICILIK

-Veri, dijitalleşme ve yapay zekâ tarafındaki gelişmeler iş yapış şeklini nasıl etkileyecek?

Geçmişe kıyasla dijitalleşmenin önemi hakkında daha büyük farkındalık mevcut. Çaba da var. Yeterli mi? Bunu söylemek güç. İki yıldır deneyimlediğimiz koronavirüs salgını, yeni teknolojilere uyum sağlayamayanların yok olmaya mahkûm olduklarını bir kez daha kanıtladı. Bu nedenle topluluğumuzda yeni teknoloji yatırımlarına aralıksız devam ediyoruz. Veriye dayalı karar almayı odağına alan dijital dönüşüm yaklaşımımız ve yapay zeka destekli uygulamalarımızla şimdiden ölçülebilir iş sonuçları elde etmeye başladık. Ancak daha almamız gereken çok yol var. İş ve üretim süreçlerimizin yanı sıra, satış kanallarımızı da entegre biçimde dönüştürmeliyiz. Bu çabayı, tedarikçilerimizi, bayilerimizi ve tüm iş ortaklarımızı kapsayan değer zincirimizin varoluş sınavı olarak görmemiz gerekiyor. Teknoloji ve dijitalleşme sadece iç süreçlerimizde verimlilik sağlamıyor, tüketicilerin değişen tercih ve taleplerini daha iyi anlamamızı sağlıyor. Böylece, değer ve sonuç odaklı inovasyon mümkün oluyor.

Haberin Devamı

Geleceğin liderleri

Yapay zekânın ve teknolojinin bugün insanların yapabildiği çoğu işi yakın zamanda yapabileceği ve hatta bizden de iyi yapabileceği artık biliniyor. Ancak hâlâ teknolojinin yapamadığı şeyler de var: Empati kurma, işbirliği, takım çalışması, kişisel ilişkiler, özgün düşünce ve yaratıcı fikirler... Geleceğin liderlerinin kendilerini bu ihtiyaçlara cevap verecek şekilde hazırlaması da gerekiyor. İnovasyonun tanımı, sadece verimlilik ve dijitalleşme üzerinden değil, aynı zamanda insana pek çok açıdan dokunan sürdürülebilirlik sorunları üzerinden de yapılmalı.

-İş dünyamızda cinsiyet eşitsizliğine dair duyarlılık artıyor. Siz de cinsiyet eşitsizliği için “çağımızın en büyük utancı” diyorsunuz. Fırsat eşitliği adına şirketlerinizde neler yapıyorsunuz?

Cinsiyet eşitsizliğini gerçekten, samimi olarak büyük bir sorun olarak görüyor muyuz? Dünyada, ülkemizde, işletmelerimizde, ailelerimizde, kendi kendimize düşünürken zihnimizin içinde, kadın ve erkeğin eşit olduğuna inanıyor muyuz? Eşit fırsat sunmaya hazır ve istekli miyiz?

‘Cinsiyet eşitsizliği yüzyılın en büyük sorunu. Çözüm için adres akıl ve vicdanda...’

Cinsiyet ve fırsat eşitliği konusunda dünyanın ve ülkemizin durumunu izlerken, topluluk olarak kendimize de eleştirel bir gözle bakıyoruz. Uzun yıllardır içtenlikle sürdürdüğümüz bütün çabamıza rağmen, henüz istediğimiz noktada ne yazık ki değiliz. Elbette bu durumu kabul etmemiz mümkün değil. 2016’da, McKinsey Danışmanlık ile gerçekleştirdiğimiz kapsamlı analizde durumumuz aslında “iyi” olarak değerlendirilmiş olsa da, bunu yeterli görmedik, ‘İyiden En İyiye’ hedefiyle bir eylem planı oluşturduk. Süreçlerimizi daha da iyileştirdik. Bugün, insan kaynakları danışmanlık şirketinden bize iletilen aday listesinin en az yarısının kadın adaylardan oluşmasını şart koşuyoruz. İş başvurularında özgeçmişleri cinsiyetten arındırarak değerlendirme sürecini yönetiyoruz.

‘Ahlaki bir mücadele’

Yazar Nicholas Kristof’un güzel bir saptaması var. Kristof, Gökyüzünün Yarısı kitabında “19. yüzyılın en büyük ahlaki mücadelesi köleliğe karşı verildi. 20. yüzyılda ise en büyük ahlaki mücadele totaliterliğe karşı olan savaştı. 21. yüzyılın en büyük ahlaki mücadelesi ise cinsiyet eşitliğini tüm dünyada sağlamak için yapılacak” diyor. Cinsiyet eşitsizliği, kuşkusuz, yüzyılımız en büyük sorunu... Çözümü, yüksek teknoloji ya da büyük finansal kaynaklar gerektirmiyor. İhtiyacımız olan her şeye ve fazlasına sahibiz. Aklımızın ve vicdanımızın sesine kulak vermeli, cesaretle bu sorunun üzerine gitmeliyiz. Cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kalkması, sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin önündeki en büyük engelin de kalkması demek olacak. Böylece, sadece cinsiyet eşitsizliğine ilişkin utancımızdan kurtulmayacağız aynı zamanda kadın - erkek herkesin refah ve mutluluğunun artmasının önündeki engelleri kaldırmamız da kolaylaşacak. Eğitim başta olmak üzere daha iyi olanaklara kavuşacak kadınlar, hem daha büyük bir değer üretebilecek, hem de yerkürenin kaynaklarını daha verimli kullanılması çabasına da daha büyük destek verebilecekler. Yaratılan ortak değerden de eşit pay alacaklar. Dünyamızda böyle devasa bir adaletsizliğin çözüme kavuşmasının muhtemelen şimdiden öngöremeyeceğimiz pek çok farklı ve olumlu etkileri de olacak.