22.08.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Egemen Limoncuoğlu - Hollywood filmlerinden gayet aşina olduğumuz ‘Amerikan usulü’ bir tarikat. Bir kilise ve o kilisenin etrafında gelişen olaylar. Mucize peşinde koşarken sıkı kurallar ve akla hayale gelmeyecek dayatmalarla düzenlenen yaşamlar. Böyle bir ortama İranlı bir baba, Sırp bir anne ile kızları dahil oluyor. O kız ki üzerinde şeytan çıkarma ritüelleri deneniyor. Sonra o kız kendini bir şekilde kurtarıyor. Nefes almak için müziği kendine çıkış noktası belliyor. Zaten halihazırda müziksever bir babanın plakları arasında kulağına çalınmış isimler var. Mesela tıpkı kendisi gibi dini bir yapıda büyüyen Aretha Franklin’i yakalıyor kulağı. Kendine yeni bir yol çiziyor ve yaşadığı travmatik deneyimleri de müziğine katık ediyor. Bundan fena bir Netflix dizisi olmazdı herhalde, değil mi?
Kris Esfandiari’nin hayatı böyle başlıyor. Bir Netflix dizisi gibi. Ne kadar abartılı, ne kadar doğru ondan şüphe etmek mümkün. Zira müzik dünyasında özgeçmişlere biraz ‘renk’ katılması sık yapılan şeylerden. Fakat Esfandiari’nin kendisiyle benzer deneyimler yaşamış kadınlarla röportajlar yaptığını da kısa bir Google aramasıyla öğrenince, şüphe duyma refleksimiz geri çekiliyor.
Kendine ait bir dünya
30 Temmuz’da ikinci albümü “Celestial Blues” (Semavi Blues) ile arzı endam eden King Woman, Kris Esfandiari’nin müzikal serüvenlerinden sadece bir tanesi. Öncelikli projesi, bir bakıma da amiral gemisi. Esasen bir grup olarak yola çıkan King Woman, şimdilerde tamamen Esfandiari’nin solo projesi kıvamında. Esfandiari’nin King Woman’ın yanı sıra rap yaptığı bir başka projesi de var. Tamamen deneysel işlere giriştiği, ya da yine gitarların ön planda başka projeleri de. Üretken bir müzisyen. Ve kendisine bu durum sorulduğunda iki nokta öne çıkıyor. Biri tahmin edeceğiniz üzere çocukluğunda yaşadığı travmatik deneyimle bir hesaplaşma, onu rehabilite ediş. Diğeri de kendine ait bir dünya yaratma isteği. Kendine ait ama kapısı dahil olmak isteyenlere açık bir dünya.
Sanatsal dışa vurum
Tabii bu dünya pek öyle her bünyeye göre değil. Zira tabularla oynayan, akla Marilyn Manson’u getirecek cinste Amerikan toplumunun muhafazakâr kesiminin damarına basacak öğeleri sıklıkla ihtiva edecen bir dünya. Görsel anlamda da imgelere boğulduğumuz, belki biraz ürktüğümüz bir dünya. “Celestial Blues”u dikkat çekici kılan da bu öğeleri sanatsal bir dışa vuruma iyi oturtabilmesi. Olayları bir de şeytanın tarafından dinlediğimiz bir şarkı işitebiliyoruz albümde mesela. Ya da John Milton’un meşhur Kayıp Cennet’ini referans aldığına tanıklık ediyoruz Esfandiari’nin. Gotik temalar, korku edebiyatı ve sinemasına göndermeler, vampirler... Listesi uzun Esfandiari’nin. Fakat tüm bunları hep güne ve kişisel deneyimlere, ruh hallerine, duygulara bağlayacak şekilde şarkı sözleri. Bu bakımdan bağımsız müzik dünyasının son on yılda pek dikkat çeken kendi şarkılarını yazıp söyleyen isimleriyle benzer bir patikadan ilerliyor. Belki biraz daha karanlığından. Hatta epey bir karanlığından.
Esasen ‘metalci’ ortamların bir üyesi gibi görünse de Esfandiari ve King Woman’ı, içinden PJ Harvey’i, 90’larda Seattlelı gruplarla birlikte hayatımıza dahil olan alternatif rock yelpazesinin ‘riot grrrl’ akımını ve Black Sabbath’ın tane tane basılan notalarla kapkaranlık bir atmosfer yarattığı şarkılarını yakalamak mümkün. Akla Diamanda Galás ve Marina Abramoviç’i de getirdiği kesin. “Celestial Woman”ın yıl sonu değerlendirmelerinde adı sıkça anılacak bir albüm olduğu şimdiden belli. Treni kaçırmadan yakalamakta fayda var. Ama her bünyeye göre de değil, bunu da unutmamakta (yine) fayda var.
Bu kadınlara dikkat
Son yıllarda tıpkı King Woman ve Kris Esfandiari gibi kendi şarkılarını yazıp söylerken karanlık temalar etrafında dolaşan bir dizi kadın müzisyen kendilerine has birer müzikal serüven yaşıyor.
Chelsea Wolfe
İlham aldığı isimler arasında Selda Bağcan da geçen Kaliforniyalı müzisyen, hüznü karanlık temalarla buluşturmakta mahirliğiyle 2010’dan beri düzenli aralıklarla albümler yapıyor. Akustik tınıları öne çıkardığı son albümü “Birth of Violence” 2019’un en iyilerindendi.
Anna von Hausswolff
The Guardian gazetesinin ‘cenaze pop’ olarak tanımladığı şarkılarıyla tıpkı Chelsea Wolfe gibi 2010’dan bu yana albümler yapan İsveçli müzisyen, deneysel tarafı kuvvetli, soğuk ve karanlık bir yoldan yürüyor.
Lingua Ignota
Tıpkı Kris Esfandiari gibi dini temaları da kullanan, klasik müzikten gelen bir Amerikalı müzisyen Kristin Hayter. Kadim ve kayıp bir dil manasındaki Lingua Ignota rumuzuyla müzik yapıyor. Sesini kullanışı ve sahne performansıyla öne çıkıyor.
Emma Ruth Rundle
Karanlık temalar etrafında dönen şarkılar yapışlarıyla bir arada andığımız bu isimler arasında belki de klasik manasıyla folk şarkıcısı tanımına en uygun müzisyen Emma Ruth Rundle. Öte yandan onun da deneysel rock ve metal camiasıyla yakın bağları, iş birlikleri var.