22.08.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
MÜJDE IŞIL - Hepimizin farklı özelliğiyle daha ön plana çıkardığı bir Fato’su var galiba… Kimimiz için Kadın Hamlet, kimimiz için Erkek Fato, kimimiz için dobralığından ödün vermeyen güzel bakışlı sanatçı, kimimiz için halkçılığı esas alan belediye başkanı, kimimiz için ise televizyon programıyla suçluların korkulu rüyası hâline gelen adalet kovalayıcısı... Hepimizin buluştuğu nokta ise ezilmeyi reddeden dik duruşu… Masal kahramanı gibi değil de hayatın içinden, gerçek, en doğal hâliyle… İBB Yayınları’ndan çıkan “Fatma Girik” kitabı, 24 Ocak’ta kaybettiğimiz bu gerçek kahramanın hayatı, duruşu ve eserleriyle buluşturuyor bizi.
Fatma Girik sinemamızın “Dört Yapraklı Yoncası”nın sinemaya en erken başlayanı, aramızdan en önce ayrılanı… Kitabın Burçak Evren imzalı Yaşam Öyküsü’nde, henüz 12 yaşındayken babasının karşısına çıkıp “Ben artist olmak istiyorum” diyen küçük Fatma’nın nasıl bir yıldız hâline geldiği anlatılıyor. Sultanahmet’te yoksulluk içinde büyüyen Fatma, o yaşlarda figüranlıkla adım atıyor sinemaya. Hem de annesiyle birlikte… Anne-kız, komşularının önerisiyle film setlerine gidip rol kapmaya çalışıyorlar. Üstelik çoğu zaman reddedilip beş parasız eve yürüyerek dönerek… Fatma Girik’in oyunculuğa başlaması bir peri kızı hikâyesi değil, direte direte bu işe baş koyma macerası… Yılmaz Güney ile flörtü de ömrünün sonuna kadar büyük aşkla bağlı kalacağı Memduh Ün ile tanışması, aralarda ilişkilerinin kopup yeniden başlaması ve ölüm onları ayırıncaya kadar sürmesi de sinema sayesinde. Barış Saydam’ın kaleme aldığı sanatçının filmografisinde de oyunculuk serüvenin nasıl adım adım profesyonelleştiği detaylıca irdeleniyor; filmlerde aldığı ücretler bile listeleniyor. Fatma Girik tabulara aldırış etmiyor, konforlu alanda kalmaktansa yeni denemelere kucak açıyor. Meslektaşlarının o dönemde “açık saçık” olarak nitelendirdiği sahnelerden kaçınmıyor. Ününün doruğundayken bir kamburu canlandırmaktan gözü korkmuyor.
Fatma Girik “Dört Yapraklı Yonca” için “Ben daha gerçek hayatın içinden bir kadındım. Onlar daha masal kahramanı gibiydiler” diyor.
Siyasetçi ve televizyoncu
Kitabın en ilginç bölümlerinden biri; Doğuşcan Göker’in, Girik’in siyaset ve televizyon macerasını anlattığı Karanlığa Karşı Aydınlık, Kötülüğe Karşı İyilik başlıklı yazısı. Girik’in perdeden yahut televizyon ekranından çıkıp hayatın gerçekliğinde başrolde olduğu yıllar, bugünden bakınca daha da kıymetli geliyor doğrusu. ‘70’lerde sansüre karşı yürüyen, ‘80’lerin sonundan itibaren belediye başkanlığı yapan ve ‘90’larda “Söz Fato’da” programında suçlulara kafa göz dalan kaç sanatçıya sahiptir bu dünya sahnesi acaba?
Kitapta geçmişte ve yakın zamanda Fatma Girik ile yapılmış röportajlar da yer alıyor. Bircan Usallı Silan’ın, sanatçının özel hayatı üzerine yaptığı geniş söyleşi özellikle dikkat çekici. Kitaptaki en çarpıcı saptama yine Girik’ten geliyor. Dört Yapraklı Yonca’ya dair şu yorumu yapıyor sanatçı: “Türkan Şoray iyi oyuncu. Gizemli kadını oynuyor ve ortalarda pek gözükmüyor. Hülya Koçyiğit; Kerime Nadir romanlarının, amcasının, dayısının oğluna ‘of... of...’ yaparak veremliyi oynayan bir kadın. Ona yakışıyor. Filiz Akın, Aliki Vuyuklaki gibi cici kızı oynadı. Muhterem Nur, mahallenin ezilen ama sesini çıkarmayan kıstırılmış kadını. Ben ise ezilmeyen kadını. Hepimiz aynı kulvarlarda koşuyorduk ama bu tür farklılıklarımız da vardı.”
Sanatçı şu detaya da dikkat çekiyor: “Ben bu dörtlü içinde biraz daha gerçek hayatın içinden bir kadındım. Onlar biraz daha masal kahramanı gibiydiler. Ben köy filmlerinde çok tecavüze uğradım.” Kendine, hayata, mesleğine, meslektaşlarına bakıp bu denli net çıkarım yapabilmek de Fato’ya yakışırdı.