12.11.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Efnan Atmaca - Zuhal Olcay ile Haluk Bilginer’in 20 yıl aradan sonra aynı sahnede buluşacağı haberi duyulur duyulmaz büyük heyecan yarattı. Provalar, ilk fotoğraflar derken oyun sahnelenmeye başladı. Hem de bu buluşma için seçilebilecek en iddialı oyunlardan biriyle: Eugene Ionesco’nun “Kel Diva”sıyla. Modern tiyatronun en büyük yenilikçilerinden Ionesco’nun ‘karşı oyun’ diye adlandırdığı “Kel Diva” absürt tiyatronun perdesini aralayan, dilin trajedisini ortaya koyan bir başyapıt en özet anlatımıyla. İletişimsizlik ve yabancılaşma üzerine bir absürt komedi. Oyun Atölyesi yapımı oyunun yönetmenliğini Muharrem Özcan üstleniyor. Olcay ve Bilginer ile birlikte sahnede Özlem Zeynep Dinsel, Yiğit Özşener, Gözde Kırgız ve Kıvanç Kılınç rol alıyorlar.
Yeni savaşlar
Sahne tasarımından anlayacağımız üzere oyun zaman algısının yok olduğu distopik bir evrende geçiyor. Bay ve Bayan Smith ki onları Olcay ile Bilginer canlandırıyor konuşuyorlar, ama tüm konuştukları havada kalıyor. Hiçbir konuşma bir yere varmıyor ki zaten amaç da bu. Zuhal Olcay’ın girişteki uzun monologda bir influencer gibi telefonu karşısına alması, zamansızlık atfının altını bir kez daha çizerken günümüzdeki yabancılaşmanın unsurlarını da işin içine sokuyor. İngiliz koltuklarında, İngiliz İngiliz oturan bu çiftin konukları geliyor. Bay ve Bayan Martin, onları da Dinsel ile Özşener canlandırıyor. Birbirlerine öyle yabancılar ki bu çift evli olduklarına ve birlikte bir çocuk yaptıklarına inanmaları için uzun uzun konuşup birbirlerini ikna etmeleri gerekiyor. Kırgız’ın canlandırdığı evin hizmetçisi Mary en can alıcı zamanlarda girip her şeyden bağımsız şovunu yapıp çıkıyor. Sosyalleşmek adına tamamen zorlama ve anlamsız bir sohbeti sürdüren çifte Kılınç’ın canlandırdığı İtfaiye Şefi katılıyor. İtfaiye Şefi evdekilere hiçbir mantığı olmayan hikâyeler anlatıyor. Onlar bunları anlamlı bulmasalar da artık İtfaiye Şefi’nin gitmesini isteseler de kalması için ısrar etmeye devam ediyorlar. Kimin neye güldüğünün, ne anlattığının önemi yok. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde yazılmış bu oyun bireyler arası iletişimin imkânsızlığına vurgu yapıyor. Bugün görüyoruz ki savaşlar hiç bitmedi; şekil, içerik değiştirdi. Din, kültür, toprak, para savaşları eski kurallarını yitirip devam ederken teknoloji savaşları eklendi onlara. Sosyal medya savaşları geldi ki o da zihinlerde pek çok savaş başlattı.
Bu kez dinliyorlar
“Kel Diva” bugün bile anlaması, sevmesi zor bir oyun olmasına karşın sahnedeki oyuncular seyirciyi 80 dakika boyunca oyunun içinde tutuyor. Elbette Olcay ve Bilginer performanslarıyla zirveye çıkıyorlar. Onları karşılıklı izlemek her tiyatroseverin mutlaka şahit olması gereken bir olay. Ama diğer oyuncuların da onlardan eksik kalır hâli yok. Bu yılın ödüllüsü Dinsel, Özşener, Kırgız ve Kılınç her sahnede tek tek parlıyorlar. Oyuncuların senkronizasyonu ve “Kel Diva”nın iletişimsizik temasına inat aralarındaki bağlantı saat gibi işliyor. Uyumsuzluğun resmini öyle bir uyumla çiziyorlar ki hangi sahneyi öne çıkaracağınızı, hangisini daha çok sevdiğinizi seçemiyorsunuz. Hiçbir yere varmayan, asla mantık aranmayan sohbetler geçiveriyor gözünüzün önünden. Tanıdık geliyor yaşananlar bir an, deneyimlediğiniz sohbetlere şahitlik ediyorsunuz belki. Çünkü hayatlar zamanın durduğu bir yerde anlamsızca tükenmeye devam ediyor. Aynı sıkıcılığıyla yüzyıllardır sürekli yeniden başlayarak… Özcan’ın rejisi Ionesco’nun fikrine hizmet edip seyirciye absürt tiyatronun bütün triklerini sunuyor. Aynı zamanda oyuncuların yeteneklerini göstere göstere oynamalarına izin veriyor. “Kel Diva”yla ilgili Olcay ve Bilginer söyleşi vermeme kararı aldılar. Sahnede konuşuyorlar ve söyledikleri seyirciye geçiyor ki oyun prömiyerini yaptığı günden beri kapalı gişe oynuyor. Belki de seyirciyi dinlemek istiyorlar. Belki de bu kez bizim ne anladığımızı merak ediyorlar.