15.05.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
ALİN TAŞÇIYAN
Atilla Dorsay’ın kaleminden bugüne dek söyleşi yaptığı onlarca sinemacı hakkındaki izlenimlerini bir arada okumak insana o ünlü Latin deyişini anımasatıyor: Söz uçar yazı kalır. Dorsay’ın Alfred Hitchcock’tan Ahmet Uluçay’a, Louis de Funes’ten Hülya Avşar’a, Akira Kurosawa’dan Reha Erdem’e yedinci sanatta iz bırakan 86 kişiyle yaptığı söyleşileri keyifle okunan röportajlar haline getirdiği “Sinema... ve Unutulmayanlar” gazetecilikle edebiyatın buluş- ma noktasını oluşturuyor.
Gazetecilerin en çok önemsediği yazı türlerinin başında söyleşi gelir. Alanının ileri gelenlerinden birinin, bir uzmanın, bir siyasetçi ya da sanatçının peşinden koşmak anlamına gelse dahi... Sekreterinden, menajerinden, özel kaleminden, dahil olduğu organizasyonun basın sorumlusundan pek çok meslektaşını geride bırakarak randevu kopartıp o kişiyle görüşmek başlı başına bir iştir.
Buzdağının görünmeyen bu yanı çok yorar gazeteciyi, yeni sosyal güvenlik yasasının görmezlikten geldiği yıpranma payının çok önemli bir parçasını oluşturur.
Sinema yazarının tercihi
Öte yandan hevesle söyleşi yapmak istediği kişinin karşısına geçen gazetecinin keyfine de diyecek olmaz. Politikacıyı mı köşeye sıkıştıracak sorularıyla yoksa sanatçının yeni yapıtları hakkında bilgi mi alacak, bir bilim insanının ağzından gündemi sarsacak bir araştırmanın sonuçlarını mı kopartacak, artık gerisi ona kalmıştır.
Bir sinema yazarı, yani hem film eleştirisi hem film gazeteciliği yapan, kanaat önderliğiyle haberciliği birlikte götüren biri için ise söyleşilerin yeri apayrıdır. Hele bir yönetmenle ya da yıldızla olursa! Yönetmenler, işin doğrusu her sinema yazarının tercihidir. Bir filmin yaratıcısı, her yönünden sorumlu kişi olan yönetmene sorulacak pek çok soru, onunla tartışılacak pek çok konu birikmiştir sinema yazarının zihninde.
Bir yıldız ise elbette öncelikle gazetesinin / dergisinin okur kitlesi ve yönetimi için tanınmışlığı açısından çok daha caziptir. Eğer artık ustalar arasına katılmışsa onunla da en az bir yönetmenle olduğu kadar çok konu bulunur konuşulacak.
Konuşulanların soru cevap halinde yazıya dökülmesi elbette büyük ölçüde merak giderici, adeta okuru o konuşmaya dahil edici bir format. Ancak televizyon ve radyo varken bir sinema yazarının keskin gözlemlerinin, birikim ve deneyimlerinin süzgecinden geçirdiği yorumlarının tadı ve yeri başka.
Meslek yaralarının izleri
Atilla Dorsay’ın “Sinema ve... Unutulmayanlar”ında işte bu özellik var. Söyleşinin öyküsü de röportajın içinde: Nerede, ne zaman, hangi koşullar altında o ünlü sinemacıyla konuşmuş Atilla Dorsay, o sinemacı hayatının hangi dönemindeymiş, hangi ortak noktaları bulmuşlar, hangi projesi yarım kalmış, en çok hangi filmini severmiş, nereyi görmek istermiş hepsi bu röportajlarda yazıyor.
Shirley MacLaine’in Kur’an okuduğunu, Ömer Kavur ile Orhan Pamuk’un “Gizli Yüz”de çalışırken ‘zaman zaman sancılar, burukluklar, hüsranlar, ama aynı zamanda büyük sevinçler, mutluluklar’ yaşadıklarını öğreniyoruz.
Kitabın sunuşu ise bambaşka özellikte bir yazı. Dorsay, işini çok seven bir sinema yazarı sıfatıyla yakaladığı röportaj fırsatlarının perde arkasını anlatırken hevesini kıran yayın politikalarına serzenişte bulunmadan geçmiyor. Meslekteki başarılarını nasıl bir kitap haline getirmişse meslek yaralarının izlerini de sakınmadan gösteriyor okurlarına.
Atilla Dorsay
Remzi Kitabevi
Fiyatı: 20 YTL