09.10.2020 - 12:56 | Son Güncellenme:
Duygu Bay / Milliyet.com.tr Özel
Merhaba Pınar Hanım, sizi Lacivert ve Mor isimli kitaplarınızla tanıdık. Şimdiyse serinin üçüncü kitabı Siyah'la karşımızdasınız. Biraz bize kitabınızdan bahseder misiniz?
Siyah uzun zamandır beklenen bir kitap ve doğumu her doğum gibi sancılı oldu. Benim için farklı bir yeri var, çünkü benim de en siyah noktalarımla, gölgelerimle yüzleştiğim ve okurlarımla paylaşma cesaretini gösterdiğim bir kitap.
Siyah ‘’gölgelerimiz’’in ve ‘’sırlarımız’’ın perdesini aralamak için yazıldı. Gölgeni bir düşün, hangimizin gölgesi benzer diğerininkine? Ya da gölgeler bürünebilir mi gövdeye?
Gölgeler ürkütür insanı. Özellikle yüzleşme fazı ıstıraplı geçer. Siyah bu ıstırabı dindirmek için yazıldı. Siyah atladığımız bir gerçeği hatırlatmak için yazıldı.
“Gölge varlığını ışığa borçludur.’’
Işığın ulaşamadığı yerde meydana gelir. Yaşamda ‘’sevgi’’ ışık görevi görür. Sevgiden uzaklaştığımızda ışıksız ve besinsiz kalırız. Gölgelere gün doğar. Gölge hem gösterir hem saklar, hem aslına ulaştırır hem aslından uzaklaştırır. Karanlığı yansıtmanın yanı sıra bizi aydınlığa kavuşturmanın da bir yoludur.
Siyah, Üstat Jung’un ‘’gölge’’ arketipiyle kişiliğinizin en karanlık yönlerini, bilinçdışındaki haritasını elinize vermeyi hedefler. Haritayı nasıl tuttuğunuz ve analiz ettiğiniz, sizin hayal gücünüze kalmış.
Farkındalığın en önemli adımlarından biri yüzleşme evresi şüphesiz. Siyah ile okurları maddi ve manevi tüm dünyalarıyla yüzleştirmeyi amaçladığınızı söyleyebilir miyiz?
Siyah’la meydan okuyorum. Cüretkar olmaya davet ediyorum okuyucuyu. Ben yüzleşebildiysem en karanlık olanla, sen de başarabilirsin diyorum. Çölde gölge bulmak imkansızdır. Ama çöl sıcağında, gölge sığınak olur sana, soluklan diye bekler. Siyah, ışığın kaynağına götürmeye niyet ediyor herkesi. Ama sancıları hisset, en korktuğunla yüzleş, düşün, düşündür, fark et istiyor. Farkındalığın iyileştirici gücünü deneyimlemenin değeri hiçbir şeyle ölçülemez.
Lacivert, Mor ve Siyah ruhun farkındalık aşamalarını tırmanan bir sırayı takip ediyor. Peki Siyah son aşama mı? Bu kitapla seri tamamlanıyor mu?
Siyah son aşama mı? Yaramaz bir soru bu. Okurlara tüyo verme heyecanını anlıyorum ancak inan benim de cevabını tam olarak bilmediğim bir soru bu. Neden, hemen söyleyeyim. Ben Siyah’la serüven tamamlanıyor sanıyordum. Ancak kitabın sonlarına geldiğimde, farklı bir renk geldi tanıttı kendisini! Bitmediğini anladım o an. Renk vermeyeyim :), büyüsü bozulmasın. Ama daha yolumuz var; sürprizlere doymuyor gökkuşağı.
Serinin üçüncü kitabının adı Siyah, yine bir renk… Kitap ismi olarak seçtiğiniz renkler ne anlam ifade ediyor?
Yaratılış "Periyotlar" ve "Döngüler’’den oluşuyor, "Periyot" kavramı "7"yi, "Döngü / Yeni Döngü Başlangıcı" kavramı ise "8"i sembolize ediyor.
İnsanın fiziki bedenindeki çakralar, bu çakralara atfedilen renkler, gökkuşağındaki renkler (ışık spektrumu) ve nota sistemi arasında da numerolojik bir ilinti bulunmaktadır.
İnsanın fiziki bedeninde 7 adet çakra (tepe, üçüncü göz (epifiz bezi), gırtlak, kalp, karın, alt karın, kök) bulunmaktadır. Çakra renkleri ise sırasıyla mor, lacivert, mavi, yeşil, sarı, turuncu ve kırmızıdır.
Gökkuşağının renkleri 7 alemin (planın) sırasını temsil etmektedir. Lacivert,’’Süptil Üstü Alemi’’ni; Mor, ‘’Ruhsal Varlık Haline Geçiş Alemi’’ni. Kuranıkerim’de de cennet tasvirlerinde "Yeşil" renkten bahsedilmektedir.
Her renk farklı bir frekans ve enerji içerir. Her çakranın ve ışık spektrumundaki her rengin belirli bir frekansı bulunmaktadır.
Tüm Regresyon ve Recall Healing çalışmalarımda, renklerin önemli rolü bulunmaktadır. Örneğin; her bireyin bir rengi vardır. Kitaplarım da verdikleri mesajla sahip oldukları renklerin frekansıyla dokunur kalplere.
Uyuyan veya unutulmuş ruhsal gücü harekete geçirmek, uyandırmak amaçlanır ki tekamül yolculuğumuzda daha özgür, keyifli ve sağlıklı yürüyebilelim.
Recall Healing alanında uzmanlığınız var. Biraz Recall Healing’den bahseder misiniz?
Recall Healing; tüm Tamamlayıcı Tıp veya Farkındalık çalışmalarından daha farklı. İnsan hayatına ve doğasına derinden dokunuyor. Biyoloji derslerimizin eksik ama olmazsa olmaz parçasını ne yazık ki 30’umdan sonra öğrendim. Recall Healing Sistemi’ni bilerek farkındalıklı büyüseydim, geçirdiğim hastalıkları geçirmez veya daha hafif geçirirdim. Bu sistemle daha erken tanışsaydım, daha güçlü ve etken bir rol oynardım hayatın içinde, ‘’kurban’’ psikolojisinden daha erken özgürleşebilir, kendi ‘’özgün’’ yeteneklerimi daha erken fark ederdim. Recall Healing sizi ‘’kendiniz olmaya’’ davet eder. İnsan, kendisi olmayı bıraktığında hastalanır. Bedenine, duygularına, doğasına karşı vurdumduymaz olduğunda, iç organlarının frekansı düşer ve hastalıklar kendini göstermeye başlar. Recall Healing bir Uyanma Çağrısı’dır. Sizi geçmişinizle yüzleşmeye ve barışmaya davet eder. Temeli Yeni Alman Tıbbı ve Total Biyoloji gibi bilimsel araştırmaların sonucunda oluşmuş, alanında uzman doktorların hayatlarını adayarak yaptıkları çalışmaların sentezidir. Her bir organ hastalandığında bize bir mesaj verir. Bizler Recall Healing’le hastalıkların kaynağının izini sürer ve verdikleri mesajları okuyarak, negatif tüm yüklerden özgürleşmeyi ve iyileşmeyi hedefleriz.
Her bir hastalığın derin bir anlamı vardır. Siyah hastalıkların derin anlamını da anlamamızı hedefler.
Recall Healing hangi hastalıkların tedavisinde kullanılıyor?
Aslında biz Recall Healing’le kimseyi ‘’tedavi’’ etmiyoruz. Recall Healing bir tedavi aracı değil, bir farkındalık aracıdır. Modern tıbba müdahale etmez. Modern tıpla işbirliği içinde olur. Biz tedavi işini sağlık çalışanlarına bırakırız. Tıbbi protokolünüz devam ederken, bizler hastalığınızın kaynağının izini sürer size neden hastalandığınızla ilgili bambaşka bir bakış açısı kazandırmayı hedefleriz. Farkındalığınız algınızı değiştirmenize olanak sağlar. Sizi hasta eden duygudan özgürleştiğinizde, çatışmayı çözümlediğinizde, algınız sizi yok etmez bilakis var eder ve daha da güçlendirerek iyileşmenize yardımcı olur. Bizler Recall Healing’le sihirli değnek görevi görmeyiz. Sizin içinizdeki iyileştirici gücü ortaya çıkarmayı hedefleriz. Bütün hastalıklarda uygulanabilir. Alerjiden kansere kadar. Yeterki danışan mucize beklentisiyle değil ‘’farkındalık’’ kazanmak amacıyla kapımızı çalsın.
Yeni Alman Tıbbı her geçen gün daha çok ilgi görüyor. Yeni projelerinizde de bu konuya yer verecek misiniz?
Dr. Hamer, Yeni Alman Tıbbı Yaklaşımı’nın temellerini hayatında oluşan büyük bir travmanın ardından attı. Başarılı doktorun oğlu 1978 senesinde, bir kaza sonucu başından vurularak ağır yaralanır ve dört ay yoğun bakımda yaşam mücadelesi verdikten sonra hayatını kaybeder. Bu süreçte Dr. Hamer, oğlunu hayatta tutmaya çalışır. Büyük bir yas süreci yaşar. Birkaç ay sonra testis kanseri olduğunu öğrenir. Kendi tedavi sürecinde aynı tanının konduğu yüzlerce hastayı inceler. Bu hastalığa yakalananların neredeyse tamamında benzer bir duygusal çatışmanın bulunduğunu hayretle fark eder. Testis kanserinin altında yatan duygusal travmanın, ‘’çok sevdiği birinin, özellikle çocuğunun ölümü olduğunu’’ gözler. Tüm testis kanseri vakalarında aynı tema vardır. Bu erkeklerin hepsi ya çok sevdiği çocuğunu, bebeğini ya da çocuğu gibi sevdikleri bir varlığı kaybetmiştir. Bu konudaki araştırmalarını derinleştiren Dr. Hamer, aynı duygusal çatışmaya yumurtalık kanseri tanısı konan kadın hastalarda da rastlamıştır. Dr. Hamer tüm bu hastaların tomogrofi sonuçlarını inceledikten sonra sonuçlardan çok etkilenir. Çekilen tomogrofilerde tüm testis ve yumurtalık kanseri hastalarının beyinlerinin tam aynı noktasında baloncuk şeklinde bir gölge olduğunu fark eder (odak noktası). Bugün hasta olan organın beyindeki ilgili noktasında görülen bu gölgeye Hamer Focus (Hamer Noktası) deniyor.
Yeni Alman Tıbbı’yla Dr. Hamer kendi hastalığını iyileştirdi. Daha sonra tüm kariyerini her bir organın hastalanma sebebini ve travmanın beyinde oluşturduğu Hamer Noktası’nı bulmaya adadı. Kendisini Yeni Alman Tıbbı’yla insanları iyileştirmeye ve modern tıbba bambaşka bakış açısı kazandırmaya adadı.
Bana göre Nobel Ödülü almayı hak eden bir doktor ve ona minnettarım. Yeni Alman Tıbbı’nı bizlere anlatacak en iyi hocaları Türk insanına kazandırmaya da niyetliyim.
Soybilim üzerine derin çalışmalar yapan biri olarak Covid-19 pandemisinin kökenlerimizle bir bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Prof. Anne Ancelin Schützenberger‘in psikosoybilimi bana göre klasik psikoterapi ve psikoanalizde yeni bir çağ başlattı. Biz soybilimle, hastalıkların kaynağını üç nesil atalarımızın hayat döngülerinde araştırıyoruz. Psikolojik sıkıntılarından dolayı ıstırap çeken fakat ıstırabının kaynağını yaşadıklarında bulamayan kişilerin soy geçmişlerinin araştırılması ve orada, kuşaklar boyunca tekrar tekrar aktarılan travmaların gün yüzüne çıkartılmasıyla ortaya çıkan ve böylece psikoloji alanında adeta yeni bir okyanus keşfeden bir bilimdir psikosoybilim.
Covid19’a yakalanmış kişilere ilk sorumuz:
Kaç yaşındasın? Son 6 aydır bağışıklığını düşüren ve seni üzen neler yaşadın? Hastalandığın yaşı ele alalım, üst kuşakta senin hastalandığın yaşta soyağacındaki anne, baba, büyükbaba ve büyükanne, amcalar, teyzeler, halalar, yani ağacın dalları ve meyveleri, neler yaşadı? Tifo, verem gibi elzem hastalıktan ölen var mı? İlaçsızlıktan, bulaşıcı hastalıktan ölen var mı?
Ve bağlantıyı bulduğunuzda, bu kadere sahip aile büyüklerini onurlandırmanızı öneririm. Onurlandırmak; örneğin onların adına bir zeytin fidanı dikmek, onlara teşekkür etmek, kaderlerine saygı duymak…
Bu analizi yaptığımızda, köklerimize daha sağlıklı bağlanıyor, ağacı hasta eden böcekleri ayıklıyoruz.
Ağaç hastaysa, kaynağı dallarda değil kökündedir. Bizler Recall Healing ve Yeni Alman Tıbbı’yla köklerimizi beslemeyi ve iyileştirmeyi hedefliyoruz.
Son olarak pandeminin etkileri hala sürerken spiritüel anlamda okurlarınıza ne gibi önerilerde bulunmak istersiniz?
Pandemi ile en zehirli duygu tetiklendi: KORKU
Tüm korkuların kaynağı ölüm korkusudur. Ve şu an pandemiyle her birimizin yaşadığı korkular ortak, sevdiklerimizi kaybetme korkusu, ölüm korkusu, hastalanma korkusu, işimizi- evimizi kaybetme korkusu, maddi sıkıntılar. Küresel olarak büyük bir travmadan geçiyoruz. Dolayısıyla tüm kaygılarımız ve çatışmalarımız tetiklendi. Halı altına süpürdüklerimiz ortaya çıktı. Özellikle de ikili ilişkilerimizin sınandığı bir dönem.
Benim önerim, herkesin kendi evinin önünü süpürmesi olur. İçerden dışarıya gerçekleşir tüm iyileşmeler. İçimizdekinin yansımasını deneyimliyoruz şimdi.
Dolayısıyla nefes almayı hatırlamamız, inandığımız ve bize iyi gelen rutinlere sadık kalmamız önemli. Namaz kılın, yoga yapın, mantralar ve klasik müzik dinleyin, Ankara havası çalıp oynayın ya da. Size neşe veren eylemlerde bulunun. Spor olmazsa olmazınız olsun. Sevdiklerinize sarılamamaktan yakınacağınıza kendinize sarılın. En son ne zaman sarıldınız kendinize? Şarkı söyleyin. Fidan dikin; toprağa dokunun. Doğaya dönelim yüzümüzü. Doğadan af dileyelim, bir torba alıp bir metrekarelik alandaki çöpleri toplayalım mesela.
Büyük eylemlerden bahsetmiyorum bakın. Minicik gibi görünen eylemlerin, sistemdeki devasa şifalı etkisine hayret edersiniz.
Dört sihirli cümleyi dua gibi tekrar edelim her gün: Seni seviyorum. Özür dilerim. Lütfen beni affet. Teşekkür ederim.
Siyah’ı okumak da pandemide yaşanılan negatif düğümleri açmanıza yardımcı olacaktır. Yolculuğunuza eşliği zarafet, güzellik ve sağlık katsın.