10.12.2013 - 12:40 | Son Güncellenme:
İstanbul Modern Sinema, Sinema Sponsoru D-Smart’ın katkılarıyla 19- 29 Aralık tarihlerinde Sinemanın Hikayesi ile izleyiciyi dünya sinema tarihini başlangıcından bugüne bütünüyle anlatan 15 saatlik bir belgesel maratonuna davet ediyor. Beş yılı aşkın bir çalışma sonucunda Mark Cousins’in aynı adlı kitabını temel alarak yönettiği film, sinemanın getirdiği yenilikleri keşfe çıkarken sinemacıların hem dönemlerinin tarihi olaylarından hem de birbirlerinden nasıl etkilenmiş olduklarını inceliyor.
Sessiz sinemanın ilk günlerinden Hollywood’un doğuşuna ve yıldız sistemine uzanarak, sinemanın Rusya, Japonya, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, İskandinavya ve ABD’deki sanatsal evrimini kat ediyor. Sinemanın Hikayesi, izleyiciyi hem tüm zamanların en iyi filmlerini kuşatan sürükleyici bir dünya turuna çıkarıyor, hem de Avrupa ve Amerika odaklı mevcut sinema algısını kırarak “7. Sanat”ın tarihini “dünyalaştırıyor”.
“Terminoloji kullanmadan, daha anlaşılabilir bir sinema tarihi” yazma fikriyle sinema tarihinin önemli duraklarına değinen belgesel, müthiş arşiv görüntülerinin yanı sıra Bernardo Bertolucci, Jane Campion, Gus Van Sant, Lars Von Trier, Claire Denis, Stanley Donen ve Claudia Cardinale gibi efsanevi sinemacılar ve oyuncularla söyleşiler içeriyor.
Gösterimler müze ziyaretçilerine ve üyelere ücretsizdir. Tüm gösterimler Türkçe altyazılıdır.
Bölüm 1: Sinemanın Doğuşu (1900-1920)
Bu ilk bölümde yönetmen sinema sanatının nasıl doğduğuna bakıyor. İlk filmlerin yapıldığı “sinema katedralleri”nde geçen filmde ilk yıldız oyuncuları, yakın plan çekimin ve özel efektin doğuşunu, Hollywood’un nasıl bir mit haline geldiğini görüyoruz.
Bölüm 2: Hollywood Rüyası (1920’ler)
Hollywood bir yandan Charlie Chaplin, Buster Keaton gibi yönetmenlerle eğlence sektörünü parlatırken, bir yandan bu fanteziye meydan okuyan Robert Flaherty, Eric Von Stroheim ve Carl Theodor Dreyer gibi filmlerin daha “ciddi” olması gerektiğini savunan isimleri gösteriyor. Ve evet, tüm zamanların en iyi filmlerine tanık oluyoruz.
Bölüm 3: Dışavurumculuk, İzlenimcilik, Gerçeküstücülük: Dünya Sinemasının Altın Çağı (1920’ler)
1920’ler sinemanın altın çağıydı. Moskova’dan Berlin’e sinema buluşunun sınırlarını zorlayan yönetmenleri inceliyor. Alman dışavurumculuğu, Sovyet montajı ve Fransız empresyonizmi yeni film hareketleriyken değerleri daha az bilinen Çin ve Japon sinemasının o dönemki ustalarını da unutmuyor.
Bölüm 4: Sesin Gelişi (1930’lar)
Sesin gelmesiyle sinema için her şey değişti. Bu bölüm sinemanın türlerini ziyaret ediyor: komediler, gangster filmleri, korku filmleri, Westernler, müzikaller. Ustaların ustası Howard Hawks var. Hitchcock, Hollywood’dan çok uzakta İngiltere’de kendi yolunda ilerlerken, Fransız yönetmenler de haletiruhiyeyi anlatmada ustalaşıyorlar. 1939 yılında yaplmış, tüm zamanların en büyük üç filminin ortak özelliği açıklanıyor.
Bölüm 5: Savaş Sonrası Sineması (1940’lar)
Savaş travmasının sinemayı ne kadar cesaretlendirdiğini anlatıyor. İtalya’dan Hollywood’a, Orson Welles’den karanlık Amerikan sinemasına geçiyor ve McCarthy döneminin dramını yansıtıyor. Yağmur Altında (Singin' in the Rain) filminin yönetmeni Stanley Donen’ın ağzından kariyerini dinliyoruz.
Bölüm 6: Cinsellik & Melodram (1950’ler)
1950’lerdeki filmlerin hikayelerinde cinsellik ve melodram ağır basıyor. James Dean ile başlayıp dönemin cilalı isimlerini anarken Mısır, Meksika, Japonya gibi ülkelerdeki tutku ve öfke filmlerini ziyaret ediyor. Satyajit Ray, Kurosawa ve Ozu filmlerinin efsanevi aktrisi Kyoko Kagawa gibi isimlerle yapılan söyleşiler içeriyor.
Bölüm 7: Avrupa’da Yeni Dalga (1960’lar)
‘50’lerden 60’lara geçiyoruz. İtalyan oyuncu Claudia Cardinale’in ağzından Federico Fellini’yi dinliyoruz. O sıralarda Danimarka’da, Lars Von Trier, Ingmar Bergman’a olan hayranlığını dile getirirken; Bernardo Bertolucci, Pier Paolo Pasolini ile çalışmalarını anlatıyor. Fransız sinemacıların filmlerin altına nasıl bir bomba yerleştirdiklerini ve Yeni Dalga’nın Avrupa’yı nasıl kasıp kavurduğunu takip ediyor.
Bölüm 8: Yeni Yönetmenler, Yeni Biçim (1960’lar)
Tüm dünyada 1960’ların baş döndürücü sinemasını izliyor. Hollywood’da belgeselin ana akım sinemayı nasıl etkilediği tartışılırken, Easy Rider ve 2001: Uzay Yolu Macerası (2001: A Space Odyssey) ile Amerikan sinemasında yeni dönemin işaretini veriyor. Roman Polanski, Andrei Tarkovsky, Nagisa Oshima ile aynı anda Afrika sineması doğuyor.
Bölüm 9: 70’lerin Amerikan Sineması
‘70’lerde daha olgun bir Amerikan sineması görüyoruz. Aşk Mevsimi (The Graduate) filmini yazarı Buck Henry o dönemki filmlerde taşlamayı anlatırken, Paul Schrader, Taksi Şoförü (Taxi Driver) için yazdığı senaryo üzerine konuşuyor.
Bölüm 10: Dünyayı Değiştiren Filmler (1970’ler)
‘70’lerde dünyayı değiştirmeyi çalışan filmlerin hikayesi... Bölüm Almanya’da Wim Wenders ile başlıyor, ardından Britanya’da Ken Loach’a geçiyor, yeni Avustralya sinemasının başlangıcına giderken Japonya’da duruyor.
Bölüm 11: Multiplekslerin Gelişi ve Asya Anaakımı (1970’ler)
Yıldız Savaşları (Star Wars), Jaws ve Şeytan (The Exorcist) gibi filmlerin yaratıcılığını konuşarak başlıyor. Ardından dünyanın en ünlü yıldızlarından Amitabh Bachchan ile o yıllarda Bollywood’daki yeni sinema anlayışından bahsediliyor. Bruce Lee filmleriyle Hong Kong sinemasının kinetik enerjisi, Master Yuen Wo Ping ile aksiyon filmleri ve The Matrix’teki koreografi üzerine sohbet ediliyor.
Bölüm 12: Güce Karşı Savaş: Sinemada Protesto (1980’ler)
Beyaz Saray’da Ronald Reagan, İngiltere’de Margaret Thatcher ile 80’ler, filmlerde protestoyu öne çıkardı. Bağımsız Amerikan sinemasından John Sayles o yılları anlatırken, Pekin’de Çin sineması büyüyor, Polonya’dan Krzysztof Kieslowski ortaya çıkıyor.
Bölüm 13: Yeni Sınırlar: Afrika, Asya ve Latin Amerika’da Dünya Sineması (1990’lar)
1990’larda sinema yeni bir altın çağına girdi. Bölüm, İran’da Abbas Kiarostami ile başlıyor. Sonrasında yeni, cesur Japon korku sinemasının kurucularından Shinji Tsukamoto ile buluşuluyor. Ardından Paris’e geçerek Claire Denis ile sohbet ediliyor.
Bölüm 14: Yeni Amerikan Bağımsızları ve Dijital Devrim (1990’lar)
Anglo-Sakson sinemasındaki oyuncul, cafcaflı örneklere yer verirken Tarantino’nun diyalog yazımına ve Coen kardeşlerin uç anlatımına bakıyor. Yıldız Gemisi Askerleri (Starship Troopers) ve Robocop filmlerini senaristi metinlerindeki ironiyi tartışırken, Avustralya’da Baz Luhrmann, Romeo Juliet ve Moulin Rouge’u anlatıyor. Bölüm, dijital dünyanın sinemayı nasıl şekillendireceğine dair bir incelemeyle bitiyor.
Bölüm 15: Günümüz Sineması ve Gelecek (2000’ler)
Bu son bölümle sinema tarihi şimdilik kapanıyor. 11 Eylül olaylarından sonra Amerikan filmleri ciddileşirken, Romen filmleri su yüzüne çıkıyor. David Lynch, tarihin en karmaşık rüya filmlerinden biri olan Mulholland Çıkmazı’nı (Mulholland Drive) yaparken, Başlangıç (Inception) filmi oyuna çeviriyor. Alexander Sokurov’un yenilikçi dilinden yola çıkarak bu son bölüm sinemanın şimdisinden geleceğine bakmaya çalışıyor.