09.06.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Işık, su, geometriyi kullanarak doğayı ve doğanın algılanışını, iklim krizini ele alan İzlandalı-Danimarkalı sanatçı Olafur Eliasson’un Türkiye’deki ilk kişisel sergisi İstanbul Modern’de açıldı. “Senin beklenmedik karşılaşman” sanatçının 30 yıllık pratiğini keşfetme imkânı sunuyor. Sergide, Olafur Eliasson’un işlerinde ışık ve renk kırılmaları, geometrik illüzyonlarının yer aldığı 40’a yakın yapıt var.
Olafur Eliasson bir fikir üretiyor; olaylar, olgular ve hisler üzerinden üretimini sürdürüyor. Berlin’de zanaatkâr, mimar, sanat tarihçisi ve teknisyenlerden oluşan 100 kişilik stüdyosu var. Çok katmanlı üretim sürecinin tamamlayıcısı ise izleyici… Sanatçı bu anlayışla, sergideki eserleri izleyicinin tamamlamasını istiyor ve deneyim alanları açıyor.
Boğaz’dan ilham
İzleyicileri Eliasson’un bu sergiye özel olarak ürettiği “Günbatımından şafağa, Boğaziçi” başlıklı yeni işi karşılıyor. Sanatçının yason adlı geniş kütük parça üzerine sıraladığı el yapımı üfleme cam panellerden oluşan “Günbatımından şafağa, Boğaziçi”, su dalgalarının gel-git görüntüsüyle İstanbul Boğazı’nın dönüşen renklerini sergi alanına taşıyor. İstanbul’un Eliasson’un kariyerinde önemli bir rolü var… Sanatçı 1997’de ilk kez 5. İstanbul Bienali’ne “Beauty” (Güzellik) adlı yapıtıyla katılmıştı. “İstanbul’la yaşadığım bu karşılaşma olmasaydı, bugün olduğum sanatçı olmazdım” diyor Eliasson… Sergiye de adını veren bu ‘karşılaşmalar’ onun hayatında ve sanatında önemli bir eşik. Eliasson, müzedeki basın toplantısında beklendik ya da beklenmedik karşılaşmaların hayattaki yönlendirici rolünü “Günlük hayatımızda çok sayıda beklenmedik karşılaşma yaşıyoruz. Alvin Noe’nin ‘Tecrübe sana verilen değil, senin yarattığın bir şeydir’ sözünü benimsiyorum. Hiç ortak yönünüz olmayan kişiyle sergiyi ziyaret edeceksiniz. Belki daha sonra o kişiyi seveceksiniz. Bu da beklenmedik bir şey. Sergimdeki çalışmalarla insanlara beklenmedik bir şekilde ortak deneyim yaşatmayı planlıyorum” sözleriyle anlattı...
Öze ve bene dönük
“Yokluğun cisimleşmesi pavyonu” her gün eriyen ve tehlike çanlarının çaldığı buzulların yarattığı boşluğu açarak izleyiciyi buzulun kapladığı hacme girmeye davet ediyor. Karşısında yer alan ve 30 baskıdan oluşan “Buzulların erime serisi 1999-2019”da ise Eliasson, İzlanda’daki buz kütlelerini 20 yıl boyunca aynı yerden kayıt altına almış. Küresel ısınmayı periyodik süreçte takip eden Eliasson’un iklim üzerine çalışma sürecinin belgesel yönünü de ortaya koyuyor.
Sergide birbirini takip eden malzemeler ve temalar var. Eliasson’un derdi her ne kadar dünyayla olsa da eserlere atfettiği ‘öz’ ve ‘ben’e dönük anlamlar serginin felsefi yönünü güçlendiriyor. “Senin beklenmedik karşılaşman” derken izleyici aynalarla ve yarattığı illüzyonlarla kendiyle sık sık yüzleştiriyor Eliasson… Paslanmaz çelik bileşenlerinden oluşan “Bencillikten uzaklaşma duvarı”nda görüntünün yarattığı geometrik kırılmalar, bakan ya da bakmayan, geçirgen olan ya da olmayan arasındaki ilişkiyi deneyimliyor.
Olafur Eliasson’un babası denizci, aşçı ve aynı zamanda bir sanatçı… Sergide bu etkileşimin yansımasını görebileceğimiz işler de var. Özellikle pusulanın hem fiziki hem metaforik yönlendirmesi dünyada bitmeyen arayışın bir yansıması gibi. “Kayıp Pusula” bir kütük parçası ve mıknatıslarla çeşitli nesne ve renkleri bir araya getirirken izleyicilere hem birey hem coğrafi olarak nerede durduğunu hatırlatıyor.
Küratörlüğünü, müzenin küratöryel ekibinden Öykü Özsoy Sağnak, Nilay Dursun ve Ümit Mesci’nin üstlendiği sergi 9 Şubat 2025 tarihine kadar görülebilir.