08.11.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - Pixar gişe rekorları kıran “Inside Out 2” ile eski parlak günlerine kavuşmuş görünüyor ki muhtemelen bu başarısını, animasyon Oscarı ile de taçlandıracak gelecek sene. Ama çok kuvvetli bir rakibi var bu sefer karşısında; DreamWorks’ün Chris Sanders imzalı “The Wild Robot/Vahşi Robot”u. Peter Brown’ın çocuklar için kaleme aldığı üçlemenin, 2016’da yayımlanmış ilk kitabına dayanıyor “Vahşi Robot”. Bu arada “The Wild Robot 2” için de kolların sıvandığını belirtelim.
“Sevgi emek ister”
DreamWorks “Vahşi Robot”ta, Pixar’ın o çok sevdiğimiz duygusal dokunuşlarını, mizahla çok iyi harmanlıyor. Programlanmasında annelik işlevi olmayan bir robotun, bir kaz yavrusuna annelik yapmayı öğrenmesinin, ebeveyn sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalan insanlardan pek de bir farkı olmadığını gösteriyor. Hayat, hazır olmasa da insanı zorlukla mücadeleye itiyor bir şekilde. Roz, mecburen hayvanların dillerini öğreniyor ve böylece onlardan hem annelik hem de hayatta kalma taktikleri alıyor. İnsanların kaotik dünyasının benzeri vahşi doğada da var. Güçlü, güçsüzü yiyor; hayatta kalmak için her şey mubah görülüyor. Roz ise tuhaf görünümü ve aşırı nazik tavırları nedeniyle dışlansa da vahşi yaşamdakilere zor günlerde birbirine destek olmayı öğretiyor. Yani nezaketi, hayatta kalma becerisine dönüşüyor. Nezaketin robotla özdeşleşmesi, günümüz insanının büyük şehirlerdeki vahşi yaşantısına dair harika bir gönderme. Robot ve yavru kaz arasındaki sıra dışı anne-evlat ilişkisi ise bizim yıllar önce dilimize pelesenk olan “Sevgi emek ister” mottosunun bir örneği oluyor.
Bir konuda DreamWorks, Pixar’ı ve Disney’i solluyor. Animasyonlarda genelde yaşamın vahşi yönü doğrudan gösterilmez. “Vahşi Robot”ta ise Roz’un yanlışlıkla bir kaz yuvasını ezdiğini, anneyi öldürdüğünü, adadaki hayvanların da birbirlerini yediklerini görüyoruz. Ama Tilki ve Ayı dahil hiçbiri kötücül değil. Hem masalsı hem gerçekçi bir evren kuruyor animasyon. Bütün bunlar da “Vahşi Robot”u DreamWorks’ün “Shrek”ten beri en iyi animasyonu yapıyor. Lupita Nyong’o’nun Roz seslendirmesi de çok başarılı.
Hugh Grant korkutuyor
“A Quiet Place/Sessiz Bir Yer”in yaratıcı beyni ve senaristi Scott Beck ve Bryan Woods, bu sefer yönetmen koltuğunda. “Heretic/Sapkın” yine korku ve psikolojik gerilim türünde. Ama bu filmin asıl dikkat çekici tarafı, ‘90’ların romantik yakışıklısı Hugh Grant’ın kendisiyle özdeşleşmiş gülümsemesini gerilim unsuruna dönüştürmesi.
Film, fiziksel ve mental bir kedi-fare oyunu üzerine kurulu. İlk yarısı mental kısmı. Mr. Reed’in misyoner kızlarla dinleri tartışması, inançlarını test etmesi, tekrarlama ve hatta intihal üzerine söylemleri belki bilinmedik şeyler değil ama akıcı şekilde anlatılıyor. Korku ve gerilim kısmı ise ikinci bölümde başlıyor. Tıpkı “Sessiz Bir Yer”de olduğu gibi klostrofobik bir atmosfer yaratmada başarılı ama gizemin çözümü ve final kısmı filmin yumuşak karnı. İyi bir fikirden yola çıkıp güçlü diyaloglarla ve hem inanç sorgusu hem de kapalı kalma korkusuyla ilerleyen senaryo, finalde dağılıyor. Çok önemli bir çıkarım yapacakmış gibi davranıp bunun üstesinden gelemiyor.