11.01.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
SERAY ŞAHİNLER
SERAY ŞAHİNLER- Murat Gülsoy, yeni romanı “Ressam Vasıf’ın Gizli Aşklar Tarihi”nde Türk resminin kalbindeki yerini almış Ressam Vasıf’ın hayat öyküsünü anlatıyor. Hayali bir ressam olan Vasıf, 1800’lerin sonunda doğup 1960’ların sonunda ölen, Türk resminin önemli ressamlarından. 80 yıllık hayatının son demlerinde ise yaşadıklarını bir film şeridi gibi anlatmaya karar veriyor. “Ressam Vasıf’ın Gizli Aşklar Tarihi”, onun dilinden ve kalbinden dökülen bir ‘Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi’ kitabı.
*Öncelikle Ressam Vasıf kimdir?
Ressam Vasıf, 1880’lerin sonunda İstanbul’da doğan, Abdülhamid’in paşalarından bir ailenin üyesi. Yıllar içinde gitgide küçülen bir ailesi var. O da ailenin son dönemlerine denk geliyor. Çamlıca’daki köşklerinde resim yapan amcasının yanında resimle büyülenen bir çocuk. Mekteb-i Sultani’yi bitiriyor. Sonra bir şekilde yolu Paris’e düşüyor. Öykünün bundan sonrası da Türk resminin tarihiyle paralel gidiyor. Türkiye’ye döndükten sonra ne akademinin tam içinde ne de tam dışında olan bağımsız bir sanatçı. Hep arada kalmış bir karakter olarak hayatını sürdürüyor. 1967’de anılarını, sanat anlayışını, yaşadıklarını kayda geçirmek istiyor. Vasıf, kurmaca bir karakter ama içinden geçtiği dönem, atıfta bulunulan ressamların hepsi gerçek. Bu yüzden de bir belgesel roman.
*Vasıf’ın hayatı neden anlatılmaya değerdi? Sizi bu hayatın içine çeken neydi?
Kafamda çok eskiden beri vardı bu proje. Resimle çok ilgilenirim. Resmi merkeze koyduğum “İstanbul’da Bir Merhamet Haftası” romanım Max Ernst’in yedi resmi üzerinedir. Ama böyle bir kitap yazma fikri yıllar önce yurt dışında gezdiğim bir Giacometti sergisinde ortaya çıktı. Sergide Giacometti’ye ait söyleşiler, atölyesinden görüntüler vardı. O zaman kafamda sergi formatında bir roman yazma fikri oluşmuştu. Sonra İstanbul’da üst üste Avni Lifij, Feyhaman Duran, Mihri Müşfik gibi ressamların sergileri açıldı. Hepsinden çok etkilendim. Resim tarihimizin çok fazla anlatılmamış bir tarafı olduğunu fark ettim. Kırık dökük bir hikâye aslında. Herkes örselenmiş. Kolay bir hayat değildi onlarınki. İbrahim Çallı gibi önemli bir ressamın yakın zamana kadar hayatını anlatan bir kitap dahi yoktu. Ressamlarımızla ilgili dolu dolu bir malzeme yok elimizde.
*Romanın en lezzetli yanlardan biri Bedri Rahmi, İbrahim Çallı, Aliye Berger gibi isimlerin Vasıf’ın serüvenine ortak olması. Onların Vasıf’ın hayatındaki yeri neydi?
Türk resminin ana figürleri bence bu isimler. Vasıf yaşasaydı bunlarla nasıl bir ilişki kurardı, yolu onlarla nasıl kesişirdi ve bu kesişimlerden ortaya neler çıkardı, diye düşündüm. Belli figürlerle yan yana geldi, bazılarıyla daha mesafeli oldu. Birçoğuyla aynı yerlerden geçmesi zorunluydu. Çünkü bir tane Mekteb-i Sultani var, bir tane Küllük Kahvesi var. Herkes birbirini tanıyor. Tabii 1950’lere geldiğimizde durum değişiyor. İlk kez sivil bir galeri açıldı, diye seviniliyor. Bu konu bizim modernleşme sürecimizle de bağlantılı. Hem kültürel bir direnç hem kültürden beslenen bir taraf var sanatçılarda. Bunların içine girmek bana ayrı bir zevk verdi. Vasıf üzerinde çalıştığım kadar diğer ressamların üzerinde çalıştım.
*Bu, bence Vasıf’ın kendi tercihi. Öte yandan sanat tarihi yazımında çeşitli sebeplerden ötürü yer almamış birçok isim var. Özellikle de kadınlar… Görmezden gelinenler, eşinin gölgesinde kalanlar, yaşadıkları karşısında küsüp resmi bırakanlar… Vasıf bu suskunların sesine de ses veriyor. Ne dersiniz?.
Kesinlikle. İvi Stangali mesela. Onun romanda olmasını çok önemsedim. Çok hazin bir hikâyesi var. Hayatında bir sürü şey üst üste geliyor. Kadın olması, kaç kuşak İstanbul’da olmalarına rağmen Yunan uyruğunda olmaları gibi. Tarihsel rüzgârlar da sürüklüyor onları. Bir yandan da cinsiyet dezavantajı gibi kadim meseleler var. Aslında Vasıf da hep bir yere kadar gelip takılıyor o sosyal çevrelerde.
*2014 yılında yayımlanan “Gölgeler ve Hayaller Şehrinde” romanınızdaki karakterler Vasıf’ın hayatında da tekrar karşımıza çıkıyor...
Evet. Charles, Marcel ve Fuat, “Gölgeler ve Hayaller Şehrinde”nin ana karakterleri. O romanda Alex’in annesini ilginç bir şekilde ressam yapmıştım. Ama aklımda böyle bir roman yoktu. O zamandan bir şeylerin filizlendiğini gösteriyor bu. Bilinçdışında varmış demek. Fikret Muallâ da gerçek ama Charles da bir başka romanda var olması nedeniyle gerçek. “Gölgeler ve Hayaller Şehrinde” için yaptığım 19. YY okumaları bu romanın da altyapısını oluşturuyor.