06.03.2021 - 15:02 | Son Güncellenme:
İhsan Dindar - milliyet.com.tr / ihsan.dindar@milliyet.com.tr
Bu içinde bulunduğumuz zorlu dönemle inatlaşırcasına "Yaşamaya Devam" isimli yeni albümünüz geldi. Bu albüm, pandemi sürecinin bir ürünü mü yoksa hazırlıkları daha önce mi başlamıştı?
2012 yılda yayınlanan “Akustik 2012” albümünden sonra bunun devamını yaparım diye bir düşüncem vardı. Fakat yeni kurduğum grubumla beraber, önce normal, yani elektro gitarlı daha sert bir albüm yapıp, sonraki sene akustik projeyi yapmak vardı. Pandemi süreci başlayınca, evde kalmak zorunda kaldık. Bir araya gelemez, prova yapamaz hatta görüşemez olduk. Planlar değişti, akustik albüm projesini öne almaya ve kendi evimde repertuar ve şarkılar ile uğraşıp, demolar hazırlamaya başladım. Konserler, etkinlikler sussa bile müzik susmamalı, üretim durmamalı diye düşündüm. Yaşamaya devam etmeliyiz sonuçta.
Bir hikâyesi, bir bütünü olan albüm olmuş Yaşamaya Devam. Böylesi zor bir dönemde ortaya bu özel eserinizi siz nasıl anlatmayı tercih ediyorsunuz?
Şartlar ve durumlar sonra yapılması planlanan bu projenin erken oluşmasına sebep oldu. Bu albüm dönem olarak özel bir zamanda yapıldı gerçekten. Önceki akustik albümde eski şarkılarımın akustik versiyonlarının yanında, iki yeni şarkı yapmıştım ki bunlardan biri Özlem Tekin ile yaptığımız “Dayanamam” adlı düetti. Bu albümde yine eski dört şarkımın akustik versiyonlarını koymayı planladım fakat altı yepyeni şarkı yaptım. Bu yeni şarkılarımdan bir tanesi de Ceylan Ertem ile yaptığımız düet oldu. Tabii bu albümün açılışında yer alan “Hep Böyle Kal” adlı eski şarkının akustik versiyonu da eklenince güzel bir repertuar oldu. Bir de akustik konsept olduğundan, her şarkıya farklı enstrümanlar eklersek güzel olacağını düşündüm. Çok değerli müzisyen dostlar şarkılara ruhlarını ve güzel seslerini kattılar sağ olsunlar.
Albümün açılış şarkısı daha önce de Erol Evgin'den dinlediğimiz Hep Böyle Kal. Albüme bir bütün olarak baktığımızda, o bütünün bir parçası gibi hissettim. Bu klasik şarkının albümde yer alma hikâyesi nedir?
Müziği Melih Kibar’a, sözleri Çiğdem Talu’ya ait, ilk kez Erol Evgin’in sesinden duyduğumuz bir şarkıdır. Biz 80’li yıllarda İstanbul, Feneryolu’nda yaşarken, yan apartmanımızda Melih Kibar otururdu. Melih Kibar, Çiğdem Talu ve Erol Evgin o dönemler çok iyi bir ekip olmuş ve çok değerli eserler üretiyorlardı. Biz de onları mahallenin çocukları olarak görürdük ve Melih Kibar ile selamlaşırdık. Bu şarkıyı eskiden de severdim, bir kaç yıl evvel konser repertuarıma almayı düşünmüştüm, hatta bir demo kaydı da yapmıştım fakat sonra olmadı bir türlü.
Çocukken oturduğum bu mahalleye yakın bir yere taşındım, akustik albüm projesini düşündüğüm zamanlarda o sokaktan geçerken kafamda canlandı bu fikir ve bu şarkıyı da albüme almaya karar verdim. Hem kaybettiğimiz değerleri anmak, hem de çocukluğuma ait güzel bir dönemi yad etmek istedim.
Albümün hazırlık süreci, içerisinde yer alan değerli isimler bu konulara da değinmemek olmaz.
Ogün Sanlısoy: Plak şirketim Sony Müzik ile yaptığımız görüşmeden sonra, yapım süreci başlamış oldu. Albümün prodüktörlüğünü ben yaptım. Sahnede birlikte çalmaya başladığım yeni grup arkadaşlarım davulda Alpay Şalt, bas gitarda Cem Gürel ve gitarda Fırat Öz bana çok yardımcı oldular. Evde yaptığım demoları kendilerine yolladım onlar da evlerinde şarkılar üzerine fikirlerini ve partisyonlarını oluşturdular. Hızlı bir prova sürecinden sonra, Babajim İstanbul stüdyolarında kayda girdik.
Tabi albüme konuk olan çok değerli müzisyen arkadaşlarım oldu bunlar; perküsyon Cengiz Ercümer, ud, cümbüş Fatih Ahıskalı, kemanın Veysel Samanlıoğlu, ukulele Metin Türkcan, çello Çağ Erçağ, piyano Dengin Ceyhan, buzuki ve akordeon Ozan Tügen. Onlara da çok teşekkür ederim.
Eski normali yaşadığımız günlerde Gel Dünyama isimli tekliniz için yüz yüze röportaj gerçekleştirmiştik. Sonra Korkma albümü de gelmişti. Arada geçen zamanda çok şey değişti ama görüyoruz ki Ogün Sanlısoy'un üretkenliği tam gaz sürüyor. En üretken olduğunuz dönemiz diyebilir miyiz bu devre?
Evet diyebiliriz. Tüm etkinlikler, konserler durmuş olmasına, keyifler pek iyi olmamasına karşın, en üretken olduğum dönemdeyim bir yandan. Bu dönemi çalışarak ve üreterek geçirdim. Hem kendi solo albümüme, hem de Pentagram ile yaptığımız yeni şarkılara vakit ayırdım. Bunlar ile yoğun şekilde uğraşmak kendimi iyi hissetmeme, hayata yeni şeyler bırakmama sebep oldu.
Albümün felsefesine gelmek istiyorum. Üç albümünüzden bu yana çokça hissettiğim bir şey var; her şeye inat, yaşamaya devam. Ki bu albümünüze de isim oldu. Hayata karşı ümit var olmak temel duruşunuz mu?
Çok fazla seçeneğimiz yok zaten; ya ümitli olacağız ya ümitsiz. Ben bu hayatın bize verilmiş büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Ve hepimiz de biliyoruz ki bir gün bitecek. Durum bu kadar netken içinde bulunduğumuz durumun her ne olursa olsun geçeceğine, değişeceğine ve daha iyiye gideceğine inanmak istiyorum. Vazgeçip küsmenin yerine, sonuna kadar yapabileceğimizin en iyisini yapmak gerektiğini düşünüyorum. Belki ektiğimizi bugün biçemiyoruz, henüz meyve kıvamına gelmediğinden ama bir gün bu meyvenin olgunlaşacağını ve hayatın bizlere sunacağını düşünüyorum ve görüyorum. Tabii akışına bırakmakla yetinmeyip, arada sulamak, çapalamak, ağacımızı sevgiyle büyütmek, işi hızlandıran ve destekleyen çabalar. Her türlü umutsuzluktan sıyrılmak, bizi aşağıya çekmeye çalışanlardan da uzak durmak gerektiğini düşünüyorum.
Albümün ilk klip çalışması Kaldım İstanbul'da şarkısına geldi. Görüntüler o hasreti hem giderir hem de depreştirir türden. Öte yandan şarkı nağmeli üslubuyla albümün alaturka yüzü. Şarkının ve klibin hikâyesini duyabilir miyiz sizden?
Albümden ilk klip “Kaldım İstanbul’da” şarkısına geldi, klibin yönetmenliğini de ben yaptım. İstanbul çok farklı bir şehir, çok güzel, çok büyük, çok kalabalık, tarihi ve kültürel olarak çok zengin. Son 20 yıldır yoğunlaşan nüfusu, trafiği, betonlaşma ve çarpık yapılaşma sorunu, ve hayat pahalılığı her ne kadar isyan noktasına getirmiş olsa da kolay kopamadığımız bir yer. Bir İstanbullu olarak zaman zaman başka şehir, hatta kasabalara yerleşme planları yapsam da, bir türlü ağlarından kurtulamadığım bir şehir.
Ayrılık sonrası, şehirde yalnız kalanın sözleri; yalnızlık, boşluk, tek kalmak üzerine bir şarkı, dolayısıyla klipte de bu yalnızlığı, boşluğu vermek istiyordum. Hatta boş parklar ve caddeler hayal ediyordum. Fakat her gün milyonların dolaştığı bir şehri boşken bulmak çok mümkün değildir. Pandemiden dolayı hafta sonu uygulanan sokağa çıkma yasakları bize bu fırsatı verebilir diye düşündüm. Hemen gerekli izinler ve şartları hazırlayıp klip çekimlerini yasaklı hafta sonuna denk getirip her yer boşken aradığım görüntüleri yakalama şansım oldu. Şarkının kayıtlarında kullanılan ud, cümbüş, keman ve perküsyon gibi enstrümanlar, İstanbul havasını daha yoğun hissettirsin diye kullanıldı. Klipte de İstanbul’un önemli yerlerinin olması klibi çekici hale getirdi sanırım. Zira klip yayına girdiğinde beri iyi bir izlenme oranı yakaladı, izleyenlerden çok güzel geri dönüşler alıyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor.
"Müzik sektöründe çalışan insanlar için maddi ve manevi çok zor bir durum yaşanıyor"
Bir yıldır kültür-sanat etkinlikleri pandemi nedeniyle büyük darbe almış durumda. Yaz dönemi gerçekleştirilen sosyal mesafeli konserler dışında uzun süredir müzisyen-müziksever buluşması gerçekleşmiyor. Bu süreç hakkında ne düşünüyorsunuz?
Müzik sektöründe çalışan insanlar için maddi ve manevi çok zor bir durum yaşanıyor ve henüz bitmedi. Müzik emekçilerine yönelik sembolik destekler de hiç yeterli değil. Üretemeyen, mesleğini yapamayan insanlar diğer yerlerdeki serbestlik, yoğunluk ve umursamazlıkları görünce gerçekten çok rahatsız oluyor. Bir yıldır işinden, ekmeğinden, özgürlüğünden ve en önemlisi seyircisinden ve yapmayı en çok sevdiği eylemden mahrum kaldılar. Bazı kesime serbest olan olaylar, aynı şartlarda diğer kesime yasak olunca, bir ayrımcılık yaşanıyor. Bu günler geçince yine bu insanlara ihtiyacımız olacak, yine bu insanlar konserler yapacaklar, dinleyicilere güzel zamanlar geçirtmeye çalışacaklar. Ruhlarına iyi gelecek müzikler yapacaklar. O yüzden bu durumun bir an önce çözülmesi gerek. Yasak ise herkese yasak, yasal ise herkese yasal olmalı. Ayrıca en az bizler kadar izleyici, seyircinin de çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum, herkes çok zor zamanlar geçirdi ve ruhumuz aç kaldı.
Aşılama çalışmaları gibi yeni geni gelişmeler 2021'in yaz aylarına daha umutlu bakmamızı sağlıyor. Yaz için konser hazırlıklarınız var mı ?
Hiç bir salgın sonsuza kadar sürmedi. Aşı bulundu ve uygulamalar da başladı. Bir yılda nasıl bazı şeylere hemen alıştıysak kısa bir süre sonra umarım yeni normallere de döneriz ve alışırız. Tabii bazı şeyler artık tam olarak eskisi gibi olmayacaktır ama biz umutlarımızı koruyup yarın konserler başlayacak gibi teyakkuz halindeyiz.
Son soru; yarınlara dair ümit var mısınız?
Tabii ki, her şeye rağmen ümitliyim. Çok özledik sahneyi ve çok özledik seyirci dostlarımızı. Şehir şehir, ülke ülke gezmek ve dinleyicilerimize kavuşmak istiyoruz.