02.01.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Üstünde kahverengi çiçeklerin olduğu eflatun bir bezle kaplanmış ince sünger ve babaannemin ördüğü iki ters bir düz kırmızı yeleğimle ne kadar uzağa gidebilirdim bilmiyorum ama gitmek çocuk aklımın kıyılarında dolaşmıştı bir süre. Neden gitmek istediğimi anımsamıyorum belki de çocukça bir şımarıklıktı hani “bizimkilerin” sevgisini hissetmek için tebeşir tozu yutmak gibisinden... Çocukça ya da cesurca gitmek kimimiz için bir gün gerçekleştirmek ümidiyle bir sığınak pek azımız içinse bir eylemdir hayatta. Henrik Ibsen’in 1879’da bir “günahkâr” gibi kaleme aldığı “Nora: Bir Bebek Evi” Nora’yı “evli mutlu çocuklu” evinin kapısından dışarı çıkardığı için tartışıladurdu hep. Sahne sanatlarıyla ilgilenenlerin de sıkça etrafında döndüğü, hikâyesini yeniden yeniden kurduğu bir karakter Nora. Bunlardan biri de 2017’de Amerikalı oyun yazarı Lucas Hanth tarafından Nora’yı yıllar sonra çıktığı kapıdan yeniden içeri soktuğu oyunu “Nora 2”.
Nora’nın sesine ihtiyacımız var
Nihal Geyran Koldaş’ın çevirisi ve Saim Güveloğlu’nun rejisiyle “Nora 2”, İstanbul’un en yeni ve kendi hâlinde sahnesi Bahçe Galata’da gidenleri “Muhakkak bir daha izleyeceğim” duygusuyla baş başa bırakıyor prömiyer yaptığı ekimden bu yana. Sahnelerin çoğunlukla AVM’lerin içine hapsolduğu, o ışıltının içinde hikâyenin kaybolduğu ve erişilebilirliği ile hem fiziki hem maddi uzaklığa neden olduğu bir dönemde İstanbul’un hâlâ İstanbul gibi hissettirdiği bir yerde Galata’da bir sahne kurmak tam da Saim Güveloğlu, Tansu Biçer ve Tülin Özen gibi “oyun oynamayı” hiç bırakmamış çocukların yapacağı bir şey olsa gerek. Otobüse, tramvaya ya da vapura binerek erişebileceğiniz Bahçe Galata’nın merdivenlerini çıkmaya başladığınızda sizi burada bir şeyler oluyor hissi kavramaya başlıyor. Güveloğlu’nun “Nora 2” için rejisi öylesine yalın ki tamamen metne teslim oluyorsunuz. Sahnenin üç yanında seyirciler oyuncularla iç içe Nora’nın yıllar önce çıktığı kapıdan girişine tanıklık ediyor. Ibsen’in Nora’sı kusursuz bir eş ve anne “rollerine” sırtını dönerek güvenli ve konforlu evinden çıkıyor. Bu metnin yazıldığı dönemden itibaren kadına ısrarla adres biçenler tarafından eleştirilmeye devam ediyor. Bir kadının kendisine biçilen rollerin dışında kim olduğu sorusunun peşinden gitmesi ve neleri arzuladığını anlamaya çalışması hâlâ bazı toplumların uykularını kaçırıyor. Tam da bu yüzden Nora’nın sesini duymaya daha çok ihtiyacımız var.
225 yıl geride miyiz?
“Nora 2”de Tülin Özen, Nora olarak kapıdan girdiği andan itibaren tüm benliğiyle dünyanın bütün Nora’larının acısını ve mücadelesini iliklerine kadar hissettiğini aktarıyor izleyiciye oyunuyla. Karşısına ilk dikilen de pek de şaşırmayacağımız gibi bir başka kadın oluyor. Çocuklarının bakıcısı Anne Marie ile uzunca bir diyalogda giden ve kalan iki kadının evliliğe, aşka, anneliğe ve hayata olan yaklaşımlarını izliyoruz. Nora’nın kitap yazarak hayatını kazandığını söylediği yerde “İlk başlarda ne yazacağımı bilemiyordum. O yüzden aklıma ilk gelen şeyi yazdım. Bir kadının hikâyesi. Bu ev gibi bir evde yaşayan, Torvald gibi bir kocası olan ve görünüşte iyi bir evliliği olan bir kadın... Ayrıca evliliklerinde mutlu olmayan kadınların bu sözleşmeye bağlı kalmalarına gerek olmadığını ve çıkıp gidebileceklerini düşünüyorum” dediğinde Anne Marie, “Başkalarına bunu söylemek korkunç” diye yanıt veriyor. Nora 15 yıl sonra eve dönmüştür ve “korkunç” fikirlerinin yakında tüm dünyanın gerçeği olacağına inancı tamdır. Sene 1800’lerin sonları. Oturduğunuz sandalyede Nora’dan yaklaşık 225 yıl ileride hâlâ tüm bunların pek çokları için “korkunç” olduğunu fark etmek işte asıl korkunç olan!
Merdivenleri çıkın
Kafanızda metni tartışadururken Tansu Biçer’in hayat verdiği Torvald kapıdan girer. Torvald, hâlâ kendi bildiği yerden Nora’ya âşık, kırgın ve hâlâ onun kapıdan bu defa kalmak için girdiğini düşünen bir umutla doludur. Fakat Nora’nın ondan istediği tek şey 15 yıldır yapmadığını yapıp onu boşamasıdır. Yasaların henüz kadınlara boşanma davası açma hakkı tanımadığı kadının erkeğin bir varlığı gibi kabul edildiği dönemlerde Nora’nın çıkışı Torvald’a göre alçakça, Anne Marie’ye göre korkunç kızı Emmy’e göre onu güçlendiren bir şey özgürlükleri için dünyanın farklı yerlerinde mücadele eden kadınlara göre ise devrimci bir eylemdir. Nora’nın, uzlaşmayı, orta yolu bulmayı ve annelik duygularının sömürülmesini reddettiği oyun tek bir bakış açısını dayatmayışı, herkesin sözünü tüm sahiciliği ile söylediği insanın olduğu yerde siyahla beyazın değil grinin tonlarında dolaştığımızın altını çizmesiyle oldukça kıymetli. Bazı soruların peşinden gitmeye ve bir parça düşünmeye ihtiyacınız varsa Bahçe Galata’nın merdivenlerinden çıkın ve Nora’nın 15 yıl sonra kapıdan girişine tanık olun.
“Bir başına var olabilme oyunu”
Saim Güveloğlu: “Nora 2” benim için; kişinin başkasına yük olmadan, sırtını başka kişi ya da düşüncelere yaslamadan, bir başına var olabilme çabasıyla ilgili bir oyun.
Tansu Biçer: İnsanın kendi sesini duyabilmek için neleri feda edebileceğinin örneği benim için Nora...
Tülin Özen: İnsanın kendinden başka biriyle temasa geçtiği anda, kendi doğrularını bulmaya değil de öğretilen doğruları yapmaya çalıştığı anda, kendisine ve isteklerine olanlarla ilgili bir oyun ve de mücadeleyle ilgili..