Kültür SanatO çağdaş müziğin ‘kutup yıldızı’ydı

O çağdaş müziğin ‘kutup yıldızı’ydı

07.01.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:

Türk müziğinin çağdaşlaşması yolunda önemli yapıtlara imza atan Ahmet Adnan Saygun, 30 yıl önce yaşama veda etti. “Yunus Emre Oratoryosu” başta olmak üzere pek çok önemli yapıta imza atan Saygun’u, besteci Muammer Sun “Çağdaş Türk müziğinin kutup yıldızı” olarak nitelemişti

O çağdaş müziğin ‘kutup yıldızı’ydı

İlk Türk operası ve oratoryosunun bestecisi Ahmet Adnan Saygun, 6 Ocak 1991’de 84 yaşında yaşama veda etti. Türk müziğinin çağdaşlaşması yolunda önemli yapıtlara imza atan Ahmet Adnan Saygun, ölümünden bir ay kadar önce yönetmen Halit Refiğ ile vedalaşırken onu Eflatun’un “Apologia”sındaki, “Artık ayrılmak zamanı geldi yolumuza gidelim: Ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisi daha iyi? Bunu Tanrı’da başka kimse bilmez” sözleriyle uğurlar.

Haberin Devamı

Saygun 7 Eylül 1907’de İzmir’de doğar, 1912 yılında ilkokula başlar. İlkokuldan sonraki eğitimine küçük bir konservatuvar görünümündeki İttihat ve Terakki Numune Sultanisi’nde devam eder. Annesi Zeynep Seniha Hanım, Konyalı bir aileden gelir. Babası Mehmet Celaleddin Bey (1872-1954) Nevşehirli köklü bir aileden gelen matematik öğretmenidir.

Solfej dersleri aldı

Saygun’a göre babası “Müspet ilimlere önem veren, aydınlık kafalı, herkeste saygı uyandıran bir kişiliğe sahiptir.” Ablası Nebile’nin ut ve keman dersleri almaya başlamasıyla müzikle tanışan ve ut dersleri alan Adnan Saygun, daha sonra mandolin çalmayı da öğrenir ve Mildan Niyazi Bey’den teori dersleri almaya başlar. Saygun 10 yaşındayken İsmail Zühtü Bey’den solfej dersleri alır ve onun korosuna katılır. 12 yaşına geldiğinde ilk piyanosuna kavuşan Adnan Saygun, İsmail Zühtü Bey’in de yönlendirmesiyle okuldaki piyano öğretmeni Rosati’den piyano dersleri almaya başlar. 1922 yılında liseyi bitirdiğinde 15 yaşındadır; postanede gişe memurluğu gibi değişik işlerde çalışan Saygun’un aklı hep müziktedir. 1924’ten beri ilkokul öğretmenliği de yapan Saygun, 1926 yılında Ankara’da Musiki Muallim Mektebi sınavına girer ve bu sınavın sonucunda İzmir Lisesinde müzik öğretmenliğine başlar.

Haberin Devamı

Bursla Paris’e gitti

Saygun, 1928 yılında aldığı üç yıllık bursla Paris Ecole Normale de Musique’te eğitimine başlar ve daha sonra arkadaşı Mahmut Ragıp Gazimihal’in önerisi üzerine, aynı şehirdeki Schola Cantorum’a geçer. Dünyanın her yerinden gelen şair, ressam, müzisyen, mimar ve düşünürlerin uğrak yeri olan Paris’te Saygun; Debussy, Ravel, Stravinsky, Wagner ve daha birçok bestecinin eserlerinin ilk seslendirilişlerini dinleme fırsatını yakalar; sergileri, müzeleri ve kitapçıları dolaşarak, şehrin olağanüstü kültür atmosferini solur.

1931 yılında Türkiye’ye dönen Saygun, ilk atandığı kurum olan Musiki Muallim Mektebi’nde görevine başlar.

İleride “Türk Beşleri” olarak anılacak Ferid Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses ve Cemil Reşit Rey de sırasıyla Avrupa’dan dönecek ve aynı okulda öğretmenliğe başlayacaklardır. Sadece Cemal Reşit Rey görevini İstanbul’da sürdürecektir. Saygun, 1932’de kurulan halkevlerinde görev yapar, halka çoksesli müzik eğitimi verir ve bir yandan da halkbilim araştırmalarında bulunur.

Haberin Devamı

Atatürk Köşk’e çağırdı

Besteci 1933 yılında Türk Dili Tetkik Heyeti’nin Güzel Sanatlar ve Bediiyat Kolu’nda görev yapar ve kolun başkanlığına getirilir. 1934 yılında ise Saygun için çok önemli bir gelişme yaşanır. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal; İran Şahı Pehlevi’nin 16 Haziran 1934’te başlayacak Türkiye ziyaretine kısa süre kala, yeni Türk toplumunun temeli olan devrimlerin tanıtılması bakımından en etkili gücü, müziği seçer ve konusunu da vererek bir opera bestelenmesini ister.

İran Şahı’nın gelmesine bir ay kala Münir Hayri Egeli’nin yazdığı libretto, Ahmet Adnan Saygun tarafından kısa sürede bestelenir. Sıra provalara gelir. Ancak Riyaseti Cumhur Orkestrası’nın sanatçı desteğine ihtiyacı vardır. Atatürk, Türk Ocağı’ndaki locasından izlediği ve beğendiği prova gecesi Soygun’u Çankaya Köşkü’ne çağırır ve şunları söyler: “Gidin biraz istirahat edin ve çalışmanıza devam edin, çok memnunum sizin çalışmalarınızdan. İnşallah büyük adam olursunuz.”

Haberin Devamı

Adnan Saygun’un, orkestranın oluşumuyla ilgili önerisinin benimsendiği gece Atatürk, sanat ve müzik konusunda “Bu bir inkılâp hareketidir” der. Saygun’un şefliğine getirildiği Riyaseti Cumhur Orkestrası, İstanbul’dan Cemal Reşit Rey’in kurduğu Yaylı Sazlar Orkestrası ile desteklenir; borulu sazlar grubu Ankara’daki askerî bandolardan sağlanır.

Koro, Ankara Kız Lisesi, İsmet Paşa Kız Enstitüsü, Gazi Terbiye Enstitüsü Beden Terbiyesi Bölümü’nden nota bilmeyen öğrencilerden kurulur. Solistler Nimet Vahit, Nurullah Taşkıran, Semiha Berksoy ve Halil Bedii Yönetken’den oluşmuştur.

“O heyecan içinde ‘Özsoy’u değil bir ayda, 15 günde yaz deseler yazardım” diyen Adnan Saygun, Atatürk’ten nasıl etkilendiğini anlatırken; onun 10. Yıl Nutku’nda “güzel sanatlar”dan söz etmesinin, kendisine yol gösterdiğini şöyle belirtir: “1933 yılı idi. Atatürk’ü, Büyük Nutuk’u söylerken Ankara’da radyodan dinledim. Güzel sanatlardan bahsediyordu. Bu benim yolumdu. Bana yol gösteriyordu. Hem dinliyor hem ağlıyordum. Türklük ve millî şuur zirveye çıkmıştı. Cumhuriyet olmasa ‘Yunus Emre’yi, ‘Kerem’i, ‘Köroğlu’nu yazar mıydım? Belki yazardım. Ben, çok sesliliğe Cumhuriyet’ten önce yöneldim. Beni, bu yola getiren Türklük şuurunun uyanması ve kendi iç âlemimdir.”

Haberin Devamı

Devrimin simgesi

Cumhuriyet tarihinin ilk oratoryosu olan “Yunus Emre” de, Atatürk Devrimi’nin önemli bir simgesidir. Yunus Emre Oratoryosu da, Anadolu’nun her alandaki olağanüstü kültürel birikimi, Batı’nın müzikal teknikleri ve değerleriyle birlikte yoğrularak Saygun tarafından bestelenir.