17.10.2021 - 07:01 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Türk sinemasının usta yönetmenlerinden Ali Özgentürk’ün, arşivinde kalan ‘sesler’ yıllar sonra hayat buldu. Hemen hikâyeye başlayalım… 1995 yılında Fransız bir film yapımcısı, Özgentürk’e Nâzım Hikmet hakkında bir film yapmasını önerir. Teklifi kabul eden yönetmen, İspanyol roman yazarı Jorge Semprun ile senaryo çalışmalarına başlar. Özgentürk, Nâzım’ın dünyasını daha iyi aktarabilmek için onu yakından tanıyanlarla görüşmelere başlar. Başta Nâzım’ın büyük aşkı Vera olmak üzere Müzehher Va-Nu, Mehmet Ali Aybar, Avni Arbaş, Andrey Voznesenksi ve Nail Çakırhan gibi isimlerle görüşür ve onların Nâzım hakkında anlattıklarını kaydeder. Bu hikâyenin üzücü yanı ise filmin çeşitli sebeplerle hayata geçirilememesi olur.
Sohbetlerin tamamı Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Sessizliklerin Dokunuşu” kitabında yer buldu. Bu kitap, Nâzım’ı yakından tanıyanların anıları eşliğinde çıkacağımız yepyeni bir yolculuk .
Nâzım Hikmet hakkında film süreci nasıl başladı?
1974 yılında bir işçi filmi yaptım. Bu filmi Moskova Film Festivali’ne gönderdim. Kısa filmde yarıştı. Kubrick jüri başkanıydı hatta, ödül aldı. Orada Nâzım’ın en yakın arkadaşı Ekber Babayev ve karısı Vera’yla tanıştık. Bir arkadaşlık tüneline girdik. Ben lise yıllarımda tanışmıştım. “Kurtuluş Savaşı Destanı”nı okumuş ve allak bullak olmuştum. Oradan itibaren Nâzım’ın hayatının hep izlenmesi gerektiğini düşündüm. Kaynak ve bilgi aramakla geçti yıllarım. Nâzım’ın hayatını film yapma fikri beni o zamanlarda yakaladı. Hâlâ da yakamı bırakmadı.
Nâzım Hikmet’in çalışma odası
Vera’yla sohbetiniz çok kıymetli. Nâzım’ı Vera’dan dinleme şansı buluyoruz.
Vera bize ilk tanıştığımız zaman çok yardımcı oldu. Tabii duvarların yıkılmasından önceki bir dönemdi ve ortalık çok sertti. Filmin büyük bölümünü Moskova’da çekecektik. Vera, “Burada film çekecekler, Fransız ekibi ağırlayalım’ dedi oradakilere. Büyük bir rüşvet istemişler. Zaten filmin bütçesi için yapımcılar Fransız devletinden yüzde 70’ini almışlardı. Yüzde 30’unu da Rusya’da hallederiz diye düşünülmüştü ama proje gerçekleşemedi.
Nasıl bir film olacaktı?
Nâzım her gün kalkar, kapıdan gazetesini alır ve okurmuş. Ben filmi de böyle düşünmüştüm. Sabah kapıyı açıyor, gazetesini alıyor. Bu yürüyüşü sırasında bir flashback yaşanacaktı. Ve hayatını bir yürüyüş gibi anlatacaktım.
Kitabın sürprizlerinden biri Tarık Akan... O da eşlik ediyor size söyleşilerde...
Tarık büyük bir stardı. Zeki Ökten, Yavuz Özkan ve benim gibi sosyalist sinemacıların Yeşilçam’da olduğu dönemde, arkadaşlığımız başladı. Her gün buluşurduk. Tarık bu sohbetlerden etkilenmeye başladı. Zamanla politik yönü ortaya çıktı. Ben Nâzım filmi işine girişince “Ben de sizinle geleyim, bu insanlarla tanışmak istiyorum” dedi. Ben zaten filmde Tarık’la da çalışacaktım.
Vera Tulyakova ile Ali Özgentürk, Nâzım’ın Moskova’daki evinde
Picasso’nun hediye ettiği kazak
Ali Özgentürk, Vera’ya yaptığı ziyaretlerde Nâzım Hikmet’in şahsi eşyalarına da tanık olmuş. Kitapta da Nâzım’ın evinden kesitler sunuluyor. Özellikle çalışma odasında yer alan Anadolu sedirinde uzun zamanlar geçirdiğini anlıyoruz. Vera, Nâzım’ın kıyafetlerinden birini, hatıra olsun diye Ali Özgentürk’e vermiş. Bu kazak, Picasso’nun Nâzım’a hediyesi: “Nâzım, Paris’e gittiği zaman Abidin Dino onu Picasso’yla tanıştırır. Picasso ona bir tişört hediye ediyor. İspanya’nın bir köyü var, Picasso orayı çok severmiş, balıkçılar balık yağlarından ipler yaparmış. Ondan yapılan tişörtü Nâzım’a hediye etmiş. Vera da bana hediye etti. Özenle saklıyorum.
Vera Tulyakova
Vera, Nâzım’a “sakin ol” derdi
Nâzım Hikmet, 1951’de Moskova’ya gitti, 1955’te Vera Tulyakova ile tanıştı, 1959 yılında evlendiler. Vera’nın aşkı hayatının sonuna dek sürdü. Ali Özgentürk, Vera hakkında şunları söylüyor: “Çok sıkı bir aşkı vardı. Mahrem şeyler ve sırlar da vardı elbette bantlarda. Çok özel ayrıntıları vermem doğru olmazdı. Vera, hastalığını bildiği için bir tür anneye dönüştü. Nâzım tabii bazen Vera’nın hem anne hem kadın tarafıyla tartışırdı. Vera ona hep “Sakin ol” dermiş. Bana Rusçasını da öğretmişti. Ayrıca ‘Nâzım’ın Moskova’da Türk olmasıyla iliglili rahatsızlıklar da vardı’ derdi.”
Baklava kutusunda saklanan şiirler
Va-Nu’nun eşi Müzehher Va-Nu, kitapta Nâzım’ın şiirlerini baklava kutusuyla bahçeye gömüp nasıl sakladıklarını anlatıyor. Nâzım’ın Sabahattin Ali’nin ölüm haberini nasıl aldığı, polis takibi sırasında yaşananları, açlık grevini en ince ayrıntısına kadar paylaşıyor. Vera ise Nâzım’ın Moskova’da yaşadığı yerleri, sevdiği mekanları, arabadaki hız tutkusunu, Boris Pasternak’ın kült romanı “Doktor Jivago”yu bitirdiğinde Nâzım’a anlattıklarını kaydediyor.
Fotoğraf: Hüseyin Özdemir Milliyet