Kültür SanatMükemmel olmana gerek yok

Mükemmel olmana gerek yok

21.07.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:

‘Mükemmel kadını’ temsil eden oyuncak bebekten yola çıkan, Greta Gerwig’in yönettiği “Barbie” filmi, Barbie’lerin kadınlıklarını kullanması ve final kısmıyla filmin eleştirel anafikrini çürütüyor.

Mükemmel olmana gerek yok

MÜJDE IŞIL- Margot Robbie ve Ryan Gosling’in sahilde patenle kaydıkları rengârenk çekim fotoğrafları önümüze düştü önce… Sonra aşırı pembe renge maruz kaldık. Greta Gerwig’in yönettiği ve senaryosunu Noah Baumbach ile beraber yazdığı film boş olmaz dedik ama bir yandan da bu kadar yoğun pr çalışması karşısında hayal kırıklığına uğrama riskimiz vardı. İzleyince gördük ki “The Truman Show”dan Pixar’ın yaratıcı animasyonlarına kadar birçok unsuru birleştirip toplumun kadına biçtiği roller üzerinden hem dalgasını geçen hem de eleştirisini esirgemeyen bir yapımla karşı karşıyayız.

Haberin Devamı

Barbie Land’de kusursuz yaşamından geyet memnun olan Barbie, bir akşam partilerken aklına ansızın ölüm düşüncesi geliverir. Oyuncak olarak bozulduğuna ikna olup Tuhaf Barbie’den yardım ister. Gerçek dünyadaki sahibi tarafından çok hırpalandığı için adı “tuhaf”a çıkan o Barbie, bizim standart Barbie’ye bu sorunu çözmesi için gerçek dünyaya gitmesi gerektiğini söyler. Bu yolculuk Barbie’nin de Ken’in de kendini sorguladığı bir serüvene dönüşür.

Pembeleşmiş Truman

Yönetmen Greta Gerwig, Noah Baumbach ile beraber yazdığı senaryoda sinemanın ikonik yapımlarından feyz aldığını hiç saklamıyor. Filmin Kubrick’in “2001: A Space Odyssey/2001: Bir Uzay Macerası”nın o ünlü sahnesine gönderme ile açılması, kız çocuklarını daha küçücükken anne olarak kodlamak üzere yetiştiren oyunlara, oyuncaklara ve toplum bakısına karşı kadının bilinçlenmesinin zaman içinde nasıl geliştiğine dair çok şey söylüyor. Tıpkı “The Truman Show”da sabah kalkıp mutlulukla herkesi selamlayan Truman gibi Barbie de kusursuz hayatın rutinini yaşarken yine “The Truman Show”da Truman’ın başına düşen spot gibi Barbie’nin de zihnine ölüm düşüncesi düşüyor. Ve gerçekte kim olduğunu sorgulama yolculuğu da böyle başlıyor. Filmin Pixar animasyonlarıyla da ortak noktaları var. “Toy Story/Oyuncak Hikâyesi”nin büyümek ile oyuncak arasındaki duygusal bağı başka bir forma dönüştürüyor “Barbie”. Latin Amerikalı bir annenin kızıyla ve yaşamla arasındaki soğukluğun yansıması oluveriyor bu bebek. Oyuncak tarihinden yola çıkarsak, insan olmak isteyen Pinokyo’nun da filmde Barbie’nin ana kaynaklarından biri olduğunu söylemek gerek. “Inside Out/Ters Yüz”de olumlu olumsuz tüm duygularla yoğrulmanın insanı insan yaptığı vurgusunu hissettiriyor bir yandan da. Ama filmde özne tüm insanlar değil, kadınlar.

Haberin Devamı

Kadına dair eğlenceli ve pembe rengin hâkimiyetindeki bir manifesto da denebilir “Barbie” için. Gerwig kendisinden umulduğu üzere toplumun kadından beklentilerinin ipliğini pazara çıkarırken tiye de alıyor. Hem kadın kadının yurdudur hem de kadın kadının kurdurur olmaz, diyor. Kadın hem mükemmel olacak ama aynı zamanda erkek kendisini mükemmel hissetsin diye zayıf gibi görünecek; böyle de olmaz, diyor. Tüm şekilciliklerle ve şablonlarla tatlı tatlı dalgasını geçiyor. Kadın güzelliği algısını eleştirirken Margot Robbie’nin varlığına da dokunduruyor.

Haberin Devamı

Filmin Mattel şirketi üzerinden erkek egemenliğini eleştirdiği bölümlerde mizah çok yavan olsa da Ken’in ataerkilliği keşfedişi ve Barbie Land’i erkekleştirmesi hayli zekice yazılmış. Ama kadını cinsel obje olarak gören anlayışa karşı çıksa da Ken’leri kandırmak için Barbie’lerin kadınlıklarını kullanması ve final kısmı, filmin eleştirel anafikrini çürütüyor maalesef. Zaten finale bağlayamama gibi önemli bir sorunu var Gerwig-Baumbach ikilisinin. Başından itibaren belli bir ton tutturan film, son yarım saatte müzikalimsi bir değişim geçirip seyircisine katarsis yaşatmaya gayret ediyor. Bu da finalden ziyade eklenmiş bölüm hissi yaratıyor.

Ve son bir not: Filme Barbie rolünde Margot Robbie’yi izlemek için gidenler, Ryan Gosling’e daha çok hayran kalacak.

Haberin Devamı

Vizyonda öne çıkanlar

Mükemmel olmana gerek yok

“The Inspection/Teftiş”: Elegance Bratton’ın kendi yaşamından yola çıkarak senaryosunu yazdığı yapım, aynı zamanda onun ilk uzun metrajlı kurmaca filmi. Siyah bir genç olan Ellis French, annesi tarafından reddedildikten sonra geleceği için seçeneği kaldığının farkındadır ve kendisini kolayca dışlayabilecek bir sisteme, ne olursa olsun başarılı olabilmek için Deniz Piyadeleri’ne katılmaya karar verir. Tüm amacı annesinin onayını alabilmektir. Ancak işkenceye varan temel eğitimlerle ve mobbingle karşı karşıya kalır. Ellis French’i canlandıran Jeremy Pope, filmdeki performansıyla bu sene Altın Küre’ye aday olmuştu.

“Chariot/Uyanış”: Dr. Karn, reenkarnasyon geçişinde hastalara rehberlik eden bir uzmandır. Gizemli rüyalar gören Harrison, Dr. Karn’a gider ve önceki hayatında sevdiği bir kadınla olan karşılaşmasını anlatır. Sistemdeki bir aksaklığı fark eden doktor, hastasının geleceği kalıcı olarak rayından çıkmadan önce sorunu çözmeye çalışır. Bilim kurgunun başrollerinde John Malkovich ve Thomas Mann var.